Paylaş
Haber perşembe günü Kelebek’te yayımlandı, buyurun birlikte yeniden okuyalım:
“Ece Dizdar ile kendisinden 10 yaş küçük sevgilisi Emir Çubukçu, önceki gün Nişantaşı’nda bir kafedeydi. Masada romantik anlar yaşayan ikili, sonunda kalkmaya karar verip hesabı istedi. Hesap geldiğinde Dizdar hızlı davranıp Çubukçu’dan önce ödemeyi yaptı. O cüzdanından parayı çıkarırken Çubukçu’nun eğilip elini öptüğü görüldü.”
Ece Hanım bir oyuncu, dizilerde oynuyor. Emir Bey de hem oyuncu, hem yönetmen. Genç yaşında bir tiyatro kurmayı da başarmış.
Haberi okuyunca internete girdim ve kahramanlarımızın kaç yaşında olduğuna baktım.
Oyuncu Ece Dizdar’ın sevgilisi Emir Çubukçu’yla bir kafede çekilen fotoğrafları üzerine yapılan yaş farkı vurgulu ‘haber’ düşündürdü: Burada haber nerede?
Önce düzeltelim; aralarındaki yaş farkı 10 değil, yedi.
Ve şunu sorayım: Ece Hanım’ın, sevgilisinden 10 (aslında yedi) yaş büyük olduğu bilgisi bu haber için gerekiyor mu?
(Ara notu: Öte yandan “Burada haber nerede?” sorusuna verebileceğim bir yanıt da yok. İki sevgili Nişantaşı’nda bir kafeye gitmiş ki her gün binlercesi gidiyor. Kalkarken hesabı istemişler. İstemeden kalkanın peşinden koşarlar zaten. Hesabı kadın ödemiş; ikisi de çalışıp para kazanıyor, kadın da öder, şaşılacak bir durum değil. İkilinin sevgili oldukları ilk kez bu olayla mı ortaya çıkmış? Hayır, önceden biliniyor zaten. ‘Köpeği ısıran adam’ bu haberin neresinde?)
* * *
Mesela şöyle bir haberi Kelebek’te ya da herhangi başka bir gazetede bugüne kadar hiç okumadım: “Kenan Doğulu, kendisinden 10 yaş küçük eşi Beren Saat ile (aralarında gerçekten 10 yaş fark var, uydurmuyorum) önceki gün Bebek’teydiler ve durup durup birbirlerinin gözlerinin içine baktılar.”
Doğulu-Saat ilişkisinde yaş farkının bir önemi olmadığı düşünülüyor olmalı ki bu durum medyadaki hiçbir haberde, hiçbir şekilde yer almamış. İnanmayan internetten bakabilir, ben baktım.
Buna karşın Dizdar-Çubukçu ilişkisinde bu yaş farkı öne çıkarılmış, gözümüzün içine sokuluyor.
Başak Dizer-Kıvanç Tatlıtuğ ilişkisinde de Başak Hanım’ın altı yaş büyük olması sadece Tatlıtuğ’un aile büyüklerine değil, bütün milletimize dert olmuştu, hatırlarsınız.
Ece Dizdar
Anneannesi üzülüp hayıflanabilir de bize ne oluyor?
Niye?
Çünkü ‘dayatılmış’ değerlerimize göre kadın-erkek ilişkisinde beklenen şeylerden biri de kadının erkekten küçük olması (Erkekten çok kazanmaması, ondan daha etkili bir pozisyonda olmaması gibi tali beklentiler de var tabii).
Çok da küçük olmayacak ama!
Öyle olduğunda da haber hazır çünkü: “Neco, kendisinden 25 yaş küçük sevgilisiyle Bodrum’da el eleydi.”
Bu olmadığı zaman, yani kadın bir şekilde erkekten büyükse bu, ‘tuhaf’ karşılanan bir durum.
* * *
Tuhaf bulunuyor olmasının bir mantığı da yok aslında. Belki erkeğin anneannesi bu duruma üzülüp hayıflanabilir ama biz dışarıdan gazel okuyanlara ne oluyor?
Kadın-erkek ilişkisinde yaş farkı sorununa cinsiyetçi bir yaklaşım bu. Ve elbette sadece kamuoyunun gözünün önündeki ilişkiler için geçerli de değil.
Meşhur olmayan, sıradan insanlar için de bu yaş farkı meselesi, kadının yaşça büyük olması halinde hep vurgulanan bir şey. En ‘medenimiz’ bile böyle bir ilişki gündeme geldiğinde en azından bıyık altına saklanmış bir tebessümle karşılıyor olayı.
Oysa kime ne? İki kişi birbirini sevmiş, bundan daha şahane ne olabilir ki?
Anne Bancroft ve Dustin Hoffman’lı meşhur film ‘The Graduate’ten bir kare.
Afişteki o sahneyi kim unutabilir?
Asıl adını söylersem kimse tanımaz: Anna Maria Louisa Italiano. Filmlerinde onu Anne Bancroft ismiyle tanıdık. Toprağı bol olsun, 73 yaşında hayata veda ettiğinde Mel Brooks’un eşiydi.
Eminim ki hatırlayanların sayısı yine bir avuçtur. Ama bizde ‘Aşk Mevsimi’ adıyla vizyonda kalan ‘The Graduate’ filmi ve Mrs. Robinson dersem, erkek okuyucularımın derinlemesine iç geçirdiklerini de duyabilirim.
* * *
Filmin afişinde de yer alan, Anne Bancroft’un çorabını çektiği sahneyi hangimiz unutabilir ki?
Mrs. Robinson rolündeki Anne Bancroft çoraplarını giyerken, Dustin Hoffman tıfıl bir yeniyetme olarak onu seyrediyordu ki o yıllar için de bugün için de sinemanın en önemli erotik sahnelerinden biri desem, bu nedenle kimse beni mahkemeye veremez “Hayır değildir” diye!
Mrs. Robinson’ın fark ettirdiği neydi?
Genç bir erkekle aşk yaşayan orta yaşlı kadın!
Tabii bu filmin çekildiği, romanın yazıldığı yılların orta yaşı ile bugünün orta yaşı bir sayılmamalı (Bknz: Ertuğrul Özkök külliyatı).
Düşünün ki ben bile “Hâlâ gencim, güzelim” diye aynalara bakmaya doyamıyorum!
* * *
Bu filmde benim yaşımdaki genç erkekleri (film 1967’de çekilmişti, Türkiye’de vizyona girişi yanlış hatırlamıyorsam 1970 olmalı, lise 1’e yeni geçmiştim diye hatırlıyorum) derinden etkileyen bir şey vardı.
O güne kadar annelerimiz yaşındaki kadınları, ‘kadın’ olarak görmemiş, aklımızdan bile geçirmemiştik!
Belki filmin bizi sarsıp dehşetle karışık erotik duygulara doğru çekmesinin nedeni buydu, bilemiyorum.
Bildiğim şey şu ki, yeniyetme erkekler için orta yaşlı kadınlar ulaşılmaz ve olgunlaşmış güzellikleriyle bir rüya objesidir, kim bilir belki de ulaşılmalarındaki zorluktan kaynaklanıyordur bu durum.
Ve bu da benden bir ‘quotation’ olarak tarihe geçsin: Aşk, yaşta değil baştadır!
Branwell Brontë
Adı nereden geliyor?
Filmdeki kadının adının neden Mrs. Robinson olduğunu çok sonraları okuduğum bir kitaptan öğrenmiştim (Elliot Engel, Oscar Nasıl Wilde oldu / Çeviren: Zeynep Avcı, Sel Yayınları). Yazar Emily ve Charlotte Brontë kardeşlerin bir de erkek kardeşleri varmış: Kız kardeşlerinin tam tersine yakışıklı bir genç olan Branwell Brontë! Dördüncü kardeş Anne Brontë, Robinson ailesinin yanında mürebbiye olarak çalışırken, ailenin yaramaz erkek çocuğu için de bir bakıcı-eğitmen aranmış. Anne Brontë aileye erkek kardeşini önermiş ve kabul ettirmiş. Yakışıklı Branwell ile kendisinden oldukça yaşlı evin hanımı Mrs. Robinson arasında önce duygusal ve sonra da cinsel yakınlaşma olunca evin beyi, Brontë kardeşleri işten atmış. ‘The Graduate’ isimli romanın yazarı Charles Webb’in yaşlı kadın kahramanına Mrs. Robinson ismini vermesinin nedeni bu imiş!
Paylaş