ŞEYHİ rüyasında görüp Başbakan’ı bilgilendiren üniversite profesörü’ haberini Hürriyet’in manşetinde pazar günü okudunuz.
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan bu haber üzerine şu yorumu yaptı: ‘Ben rüyayla amel etmem.’
Eski kelimeleri bilmeyen gençler için açıklayayım. ‘Amel’in üç anlamı var: Biri ‘ishal’ anlamına geliyor ki, Başbakan’ın kullandığı kelime bu anlamda değil. Öteki ikisi ise şöyle: ‘amaçlı olarak yapılan iş, eylem, fiil’ ve ‘sürgün’.
Başbakan’ın cümlesinde, bu sözcük, ‘amaçlı olarak yapılan iş, eylem, fiil’ anlamına geliyor.
Başbakan her fırsatta ‘inanmış bir Müslüman olduğunu’ söylediğine göre esasen ‘rüyayla amel edebilir’ diye düşünüyorum.
‘Abdestli olarak kıbleye dönülüp yatılarak görülen rüya’ya ‘istihare’ deniliyor. Rüyada beyaz ve yeşil görmek hayra, kırmızı ve siyah görmek şerre alamet sayılıyor. ‘Hadis-i şerif’lerde buyurulmuş, bir ‘sünnet’ bu. Ama herkes sadece kendisi için istihareye yatabiliyor.
Ve Başbakan Erdoğan’ın yaşamında önemli dönüm noktalarında da ‘rüya’ var.
Emine Erdoğan -Başbakan’ın eşi- gençliğinde bir gün rüyasında hiç tanımadığı bir erkek görüyor. Ertesi gün ‘sıkma baş (bugünkü türban) modasının öncüsü’Şule Yüksel Şenler ile bir MSP toplantısına katılıyor. Emine Hanım, o toplantıda kürsüde konuşma yapan gencin rüyasında gördüğü genç olduğunu fark ediyor. O gün başlayan aşk, evlilikle sonuçlanıyor!
Erdoğan’ın oğlu Bilál’in, Reyyan Hanım ile evliliği de böyle bir rüyadan kaynaklanıyor. Bunu da Hürriyet’te yayımlanan Reyhan Uzuner (Reyyan’ın annesi) röportajından öğrenmiştik.
Kısacası, Başbakan’ın ‘rüyayla iş görmem’ sözü, kendi yaşam anlayışı ve yaşamındaki önemli olaylarla pek uyuşmuyor gibi geldi bana.
‘En iyi gazete’ nesinden anlaşılır?
VATAN ve Sabah gazeteleri arasındaki ‘reklam savaşı’nı izliyor musunuz, bilmiyorum.
Her iki gazete de reklamlarında ‘Türkiye’nin en iyi gazetesi’ sloganını kullanmak istiyor.Olay mahkemeye de yansımış durumda.
Sanayi ve Ticaret Bakanlığı’nın ‘tüketicileri aldatıcı ve yanıltıcı reklamlardan korumak için görevlendirilmiş dairesi’ yıllardır tam siper olmuş. Bu sloganın neye dayanılarak kullanılabileceğini sorma gereğini bile duymuyor.
‘En iyi gazete’ nasıl anlaşılır? Bence ilk soru bu olmalı. Tirajından mı, binasının büyüklüğünden mi, içindeki gazetecilerin ünlü olmasından mı, yazarlarının iyi yazmasından mı, haberlerinin yarattığı etkiden mi? Birçok başka soruyu da eklemek mümkün bu listeye.
Ama dünkü Vatan ve Sabah gazetelerine bakınca, ‘en iyi olabilmek için’ şu hususun mutlaka gözetilmesi gerektiğini anladım: Başka gazetelerin haberlerini aktarırken kaynak gösterme gereğini duymamak!
Türk okuyucular, Deniz Akkaya’nın da başka birçok Türk kadını gibi sevgilisinden dayak yediğini önceki gün Hürriyet’te yayınlanan Ayşe Arman imzalı röportajdan öğrendi.
Dün bütün Türk basını bu olayın üzerine ‘atlamıştı’. Hürriyet’in haberini aktarırken kaynak göstermeyen gazete sayısı ise sadece 2’ydi: Vatan ve Sabah!
Türk olmak kolay değil!
EYLÜL ayının 18’inde yapılan seçimlerde hükümeti sürdürme yetkisi alamayan Federal Almanya Başbakanı Schröder, pazartesi günü SPD Kurultayı’nda partilileri ile vedalaştı.
Schröder, hükümetteki görevini Müntefering’e, partinin başkanlığını ise Platzeck’e bıraktı.
Artık boş vakitlerini resim yaparak değerlendireceği bildiriliyor.
Schröder, Alman değil de Türk siyasetçisi olsaydı, bunların hiçbiri olmayacaktı.
Seçim sonuçlarının aslında bir ‘galibiyet’ olduğuna önce kendisini, sonra hepimizi ikna edecek, partideki ve hükümetteki görevlerini koruyacaktı.
Schröder’in ve Alman siyasetçilerinin Bülent Ecevit, Necmettin Erbakan, Süleyman Demirel, Tansu Çiller, Mesut Yılmaz, Deniz Baykal ve Devlet Bahçeli’den öğrenecekleri çok şey var diye düşünüyorum.
‘Türk olmamak’ da öyle görünüyor ki Schröder’in bir şansızlığı. Ne de olsa ‘Türk olmak, kolay değil’!