Paylaş
Bu nedenle Başbakan’ın açıkladığı demokrasi paketini yetersiz bulsam da olumlu karşıladığımı yazmıştım.
Bazı okuyucular bu görüşümden hoşlanmadılar. “Satılmışlık” ile başlayan, “Köşeni korumak için geri adım mı atıyorsun” sorusuna kadar varan eleştirilere ve hakaretlere maruz kaldım.
Buna alışkınım.
Çünkü bizim memlekette bir düşünceyi savunmak kolay değildir, o düşünceyi beğenmeyenlerin hakaretlerini göze almanız gerekir. Ne yapalım, canları sağ olsun.
Tabii bir de şu var: AKP’den ne ölçüde bir demokratik paket bekliyorduk ki, bu ortaya çıkan paket nedeniyle hayal kırıklığına uğrayalım?
Bu partinin bu konudaki tutumu “kendine demokrat” olmak ile ilgilidir, daha fazlası değil.
Sokaklarında insanların coplandığı, biber gazına tutulduğu bir ülkenin iktidarından söz ediyoruz.
Gazetecilerin iktidarın kaş göz işaretiyle işlerinden edildiği bir ülke!
Bir pankart asanın üç yıl hapiste yatabildiği bir ülke!
İnsanların güvenilirliği şüpheli gizli tanıkların ifadeleriyle ömür boyu hapis cezası alabildikleri bir ülke!
Polis tezkeresinin iddianame, iddianamenin mahkeme kararı olabildiği bir ülke!
Böyle bir ülkede 11 yıldır işbaşında olan bir iktidardan daha fazla demokrasi istiyorsanız, mücadele etmeniz gerekir.
Mecburen attıkları küçük demokratik adımlardan daha ilerisine geçmesi için iktidarı zorlamak gerekir.
Demokrasiden korkmanın sonucu
BAŞBAKAN Recep Tayyip Erdoğan, “Demokratikleşmeden korkmayalım” diyor ama açıkladığı paket, gerçek bir demokrasiden en çok korkanlardan birinin kendisi olduğunu ortaya koyuyor.
Yıllardır bir “Alevi açılımından” söz ediyor ama paketten çıka çıka bir üniversitenin isminin değiştirilmesi çıktı.
Milli iradenin yüceliğini dilinden düşürmüyor ama önerdiği seçim sistemi, milli iradeyi tam olarak Meclis’e yansıtmaktan uzak.
Önerdiği şey “kırk katır mı, kırk sopa mı” tekerlemesine uygun.
Ya AKP’nin yüzde 49 oyla TBMM’nin yüzde 70’ine sahip olmasına rıza göstereceksiniz ya da 12 Eylül darbecilerinin seçim sistemiyle devam etmeyi kabul edeceksiniz.
Böyle demokratik açılım mı olur?
Güya gösteri ve toplantı özgürlüğünün alanını genişletiyor ama bir gösterinin yasadışı olup olmadığına karar verme yetkisini idari amirlere bırakıyor. Kaymakamlar, valiler ne zamandan beri yargı görevi de yerine getiriyor?
Anadilde eğitimi “özel okullarda” serbest bırakıyor.
Bu nasıl bir mantık:
Zenginlerin çocukları anadillerinde eğitim görürlerse mesele yok, fakirlerin çocukları anadillerinde eğitim görürlerse sakıncalı!
Paketteki demokratik adımların önemli bölümü “kendine demokrat” olduklarını gösteriyor.
El Kaide’nin irtibat büroları!
BAŞBAKAN’ın aylardır reklamı yapılan “demokratikleşme paketi” açıklaması nedeniyle çok önemli bir haber gözden kaçtı, deyim yerindeyse gürültüye gitti.
Radikal muhabiri İdris Emen’in geçtiğimiz pazar günü yayımlanan haberi, El Kaide’nin sınırımızda cirit atmakla kalmadığını, Güneydoğu’da “irtibat büroları” kurup militan devşirdiğini de ortaya koyuyor.
Başta Adıyaman olmak üzere, Bingöl, Batman, Urfa, Diyarbakır ve Bitlis’teki gençlerin savaşmak üzere Suriye’ye götürüldüğü bildiriliyor.
Ailelerin çocuklarını kurtarmak için fidye verdikleri de bizzat olayı yaşayanlarca doğrulanıyor.
Devşirilen gençler, artık bir kevgire dönüşmüş bulunan Suriye sınırından 15’er kişilik gruplar halinde geçiriliyorlarmış.
Adıyamanlı bir baba, iki çocuğunu kurtarmak için Halep’e kadar gitmiş.
“Çocukları geri getirmek için rehberle Halep’e gidip dört gün boyunca altı tane kamp gezdim. Kamplarda Adıyamanlı, Bitlisli ve Bingöllü gençler vardı. Halep’te bir kampta ikisini de buldum. Çete liderlerine çocuklarımı almaya geldiğimi söyleyince bana, ‘Bu çocuklar burada cihat için savaşıyorlar. ‘Sen kâfir misin onları cihattan alıkoyuyorsun? Bir daha buraya gelirsen seni vurup buraya gömeriz’ dedi. Çocukları görmek istediğimi söylediğimde bana, çocukların 45 gün eğitim göreceklerini ve eğitim bittikten sonra isterlerse Adıyaman’a dönüp ailelerini görebileceklerini söyledi. Çocuklarımı geri getiremedim” diye anlatıyor.
Bir esnaf “Bazı insanların para karşılığında gençleri örgütleyip Suriye’ye gönderdiğini duyuyoruz. Açıkçası bu durum hepimizi korkutuyor” diye anlatıyor.
Adıyaman’da bu işi örgütleyen bir çetenin varlığı iddiaları valilik ve emniyet tarafından sessizlikle karşılanmış.
Öyle görünüyor ki
El Kaide’nin Suriye’deki uzantılarına para–silah yardımı ile başlayan destek, giderek yurtiçindeki faaliyetlerine göz yummaya da dönüşmüş.
Bütün dünyanın terörist kabul ettiği bir örgütün sınırımızı Peşaver’e çevirmesi yetmiyor, çocuklarımızı da “insan kaynağı” olarak devşirmeye kadar varmış.
Paylaş