Paylaş
Hatırlayacaksınız, operasyonun yapıldığının ertesi günü de aynı açıklamayı yapmıştı.
O miktardaki nakit işlemlerin banka aracılığı ile yapılması yasal bir zorunluluk ama hadi onu es geçelim. Hangi ev için protokol yapılmıştı? Protokol nerede? Bakanın oğlu alıcı mıydı, satıcı mıydı?
Bu soruları da aslına bakarsanız sormayabiliriz.
Çünkü evde arama yapıldığı sırada bakan ile oğlu arasında geçen bir telefon konuşması ile ilgili kayıt var.
Muammer Güler, oğlunun evine yapılan polis baskını sırasında oğluyla konuşurken şu soruyu soruyor: “Evde ne var?”
“Bir şey yok baba” yanıtını alınca soruyu daha açık sormak ihtiyacını hissediyor: “Kaç para?”
Oğlan “Sen biliyorsun” deyince tekrar soruyor: “Kaç lira oğlum?”
Sonunda “1 trilyon lira” olduğunu öğrenebiliyor.
Konuşmanın gelişme şeklinden de anlaşılıyor ki Bakan Güler, oğlunun evinden hatırı sayılır bir para çıkacağını biliyordu.
Zaten o eve gitmemiş olması, boyum büyüklüğündeki yedi çelik para kasasını görmemiş olması mümkün müydü?
Sonra oğluna akıl veriyor: “Tamam, anladığım kadarıyla Zarrab ile rüşvet ilişkisinden bahsediyorlar. Şunu söyleyeceksin: Diyeceksin ki danışmanlık ilişkim var, gayriresmi danışmanlık. Resmi yapmadım, babamın şeyi olmasın. Benim para alışverişim bu. Benim alacaklı olduğum dayımın oğlu, akrabam bunların yanında çalışıyor, onun bana borcu var, senetlerimiz de var, onun şeyini yapıyorum. Gayriresmi danışmanlık ilişkim var. Rüçhan’dan alacağım var, rica ettik.”
Madem para, ev satışı için yapılan protokol nedeniyle evde bulunuyordu, bakan o gün oğluna neden bunu söylemesini tavsiye etmedi?
Neden “gayriresmi danışmanlık işini” söylemesini istedi?
Muammer Bey’in artık bir karar vermesi gerekiyor: Bu para, ev satışı için miydi, gayriresmi danışmanlık ücreti miydi, Rüçhan’ın borcuna karşılık alınan para mıydı?
Ve şunu da soralım:
Bakanın oğlunun nasıl bir mesleki bilgisi ve geçmişi var ki bir işadamına “gayriresmi danışmanlık” yapabiliyor? Yoksa asıl önemli olan “müktesebatı” bakanın oğlu olması mı?
İşadamına trafikte durdurulmasın diye koruma tahsisi, işadamının yakınlarının Türk vatandaşlığına alınması, işadamını araştıran polis müdürünün başka ile tayini de bu gayriresmi danışmanlık hizmetinin bir sonucu muydu?
Bakan Güler, yolsuzluk soruşturmasının başından itibaren usulsüzlükler olduğunu, bakan hakkında soruşturma yapmaya savcının yetkili olmadığını da söylüyor.
Olabilir, delillerin hukuk çerçevesinde toplanıp toplanmadığına ne ben karar vereceğim ne de Muammer Bey. Bu kararı mahkeme verecek.
Ama delillerin hukuki olmaması bir ceza soruşturmasının yapılmasına engel olsa bile bu durum, bakanı kamuoyu vicdanı nezdinde aklayacak mı?
Zafer Bey’in elindeki belgelere talibim
ESKİ Ekonomi Bakanı Zafer Çağlayan, Reza Zarrab’ın kendisine hediye ettiği ileri sürülen saat ile ilgili olarak şöyle dedi:
“Saati Zarrab aldı ama parasını ben ödedim. Garantisi benim adıma.”
“Hayatın olağan akışına” pek uymayan bir açıklama.
Hayatımda bir kere pahalı bir saat aldım, garantisi benim adıma değil! Kimsenin adına da değil. Çünkü garanti belgesine kimsenin ismi yazılmıyor.
Dün İstanbul’da çok özel saatler satan bir arkadaşım ile konuştum, o da aynı şeyi söylüyor. Saat butiği, saati kime sattığını, faturayı kime kestiğini biliyor, garanti belgesine ayrıca bir isim yazılmıyor!
Zafer Bey, bana bunun bir fotokopisini gönderirse, ben de gidip Patekçilerin yakasına yapışayım, “Neden benim garanti belgemde ismim yok” diye!
Saatin bedeli olan 700 bin liranın da elden ödenmediğini varsaymamız gerekir. Koskoca Ekonomi Bakanı bu miktarın banka havalesi ile gönderilmesinin zorunlu olduğunu bilmiyor olabilir mi?
Zarrab’ın saati hangi gün, hangi saatte teslim ettiğini telefon konuşması kaydından biliyoruz.
Banka havalesi de onu izleyen bir-iki gün içinde yapılmış olmalı. Banka dekontunda o tarih de vardır nasıl olsa.
Onun için banka dekontunun da bir fotokopisini rica edeyim
Eli değmişken Zarrab’ın uçağı ile ilgili kiralamadan doğan borç ile ilgili faturayı ve ödeme dekontunu da gönderirse, ben de buradan siz değerli okuyucularıma sunarım, böylece haksız bir suçlamanın önüne geçmiş oluruz!
Aklıma gelmişken söyleyeyim, bakan için alındığı iddia edilen başka saatler var, değeri 1 milyon lirayı bulan saatler! 4.5 milyon dolarlık mücevher işi de.
Bunları nereden biliyoruz: İlk fezlekelerden.
Bunların da mutlaka faturası vs. Bakan’ın çekmecelerinin bir köşesinde duruyordur. Onları da gönderirse, memnuniyetle okuyucularıma bu köşede sunarım.
Zarrab’da ele geçirilen “rüşvet listesindeki” isimlerden birinin de Çağlayan’a ait olduğu iddia ediliyordu.
O listede, hangi kısaltmanın kime işaret ettiğini açıklayacak olan da doğal olarak Zarrab olmalı, Bakan değil.
Ama kuşkum şu ki Zarrab hakkında da TOKİ soruşturmasındaki gibi “hukuk dışı deliller nedeniyle” bir takipsizlik kararı verilirse bu iddia da ortada yanıtlanamadan kalacak.
O vakit kimsenin ağzı torba değil tabii, büzemeyeceğiz!
En iyisi Çağlayan’ın bu işin peşine bizzat kendisinin düşmesi ve Zarrab’ın mahkemede o kısaltmaların kime ait olduğunu açıklamasını sağlaması.
Tabii bir de sürekli değiştirilen telefonlar meselesi var!
Zarrab ile iletişim kurulurken kullanılan “11 numaradan ara”, “Bakanıma 18 açık der misin” diye tarif edilen telefonlar meselesi!
Sanki bir bakanın çantası değil de telekomünikasyon merkezi izlenimi uyandıran tuhaf bir durum.
Acaba bunu da açıkladı mı AKP milletvekillerine?
Yahudi lobisi, paralel yapı filan diye anlatılınca benim kafam karışıyor!
Eminim iyi bir açıklaması vardır. Gönderirse seve seve yayınlayacağımı belirteyim.
Not: Diğer iki bakan alınmasın, onları bakandan saymadığım için değil, bugün yerim kalmadığı için yarına bırakıyorum. Baki selamlar!
Paylaş