Paylaş
Bu paçavra aynı içerikteki yayınını yaklaşık altı aydır sürdürüyor.
Aydın Doğan’ın fotoğraflarına montajlar yapıyor, bir gün DHKP–C’li yapıyor, diğer gün PKK’lı.
3–4 ve 6 Nisan tarihli yayınlar aleyhine Aydın Doğan’ın avukatları hakaret ve iftira iddiası ile suçlamada bulundular.
Bakırköy Cumhuriyet Başsavcılığı, bu iddiaları ciddi buldu ve iddianame düzenleyerek dava açtı.
Hazırlanan iddianame mahkeme tarafından kabul edildi ve yargılama da Bakırköy 2. Asliye Ceza Mahkemesi’nde başladı.
Böylece çok ilginç bir hukuki durum da ortaya çıkmış bulunuyor.
Bakırköy Cumhuriyet Başsavcılığı’nın “sesli, yazılı veya görüntülü bir ileti ile alenen zincirleme hakaret, basın yoluyla zincirleme iftira” suçlamasıyla dava açtığı yayınlar, yine aynı savcılık tarafından bu kez “ihbar” kabul edilip soruşturma başlatılıyor.
“Zincirleme iftira ve hakaret” bir günde “soruşturulması gereken ihbar” haline geliyor!
“Hukuki simyagerlik” de böyle bir şey olmalı.
“Nasıl oluyor da oluyor” diye sorulabilecek bir bilmece bu.
Bir tek yanıtı var: Ülkede bir tek adam rejimi kurmak isteyen “örgüt”, muhalif her sesin cezalandırılmasını, susturulmasını, korkutulmasını istiyor!
Otoriter rejime giden yollar herkesin korkutulmasından geçer çünkü.
Onun için emrindeki HSYK’yı da arkasına alarak savcılara baskı yapıyor.
Doğan Medya Grubu’na soruşturma açılmasının nedeni de bu.
Bunu yapmak Vali’nin haddi değil
MHP Sivas İl Başkanlığı, parti binalarının çatısına şöyle bir pankart asmış:
“Terörü bitirmek için 400 vekil değil, 400 gün yeter.”
Bunun üzerine Sivas Valiliği, Vali Yardımcısı’nın imzasıyla MHP İl Başkanlığı’na bir yazı yazarak, pankartın indirilmesini istemiş.
Anayasa’ya göre siyasi partiler, “demokratik hayatımızın vazgeçilmez unsurları” olarak tanımlanıyor.
Ayrıca Siyasi Partiler Kanunu’nun 3. maddesi de, siyasi partilere “açık propaganda” hakkı veriyor.
“Tüzük ve programlarında belirlenen görüşleri doğrultusunda çalışmaları ve açık propagandaları ile milli iradenin oluşmasını sağlayacaklarını” söylüyor.
Partilerin il ya da ilçe binasına pankart asmak da işte tam olarak bu “açık propaganda” kapsamına giren bir uygulamadır.
Ve bu hak, idari bir karar ile engellenemez.
Eğer, siyasi partilerin faaliyetleri hem de seçim düzleminde olduğumuz bir dönemde idari kararlar ile engellenecek ise artık serbest siyasi faaliyetten söz edemeyeceğiz demektir.
Partiler seçim propagandası yaparken valilerin, kaymakamların hoşuna gidecek şeyleri söylemek, hoşlarına gidecek pankartları asmak zorunda değillerdir.
Söz konusu pankartta yazılı olanlar ne genel ahlaka aykırı ne de açık bir suça teşvik.
Kaldı ki öyle bile olsa, bu pankartı indirme emrini verecek olan makam valilik değildir.
Bağımsız yargı bunun için var. Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı, siyasi partilerin faaliyetlerini denetler, suç görüyorsa dava açar.
Ama belli ki artık iktidar partisinin memuru gibi davranmaya başlayan valilikler, kaymakamlıklar, iktidar partisinin hoşuna gitmeyecek propaganda malzemelerine müdahale etme hakkını kendilerinde buluyorlar.
Bu keyfi bir uygulamadır ve keyfilik de demokratik hukuk devletinde kabul edilemez.
Uslu yandaşlarla izlenmiyorlar
CUMHURBAŞKANI Recep Tayyip Erdoğan ve Başbakan Ahmet Davutoğlu, TRT’nin de dahil olduğu yandaş havuz televizyonlarına iki günde bir çıkıp soruları yanıtlıyorlar.
CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu da kendisini davet edebilecek cesarette kanal bulursa televizyona çıkabiliyor.
Geçen gün Erdoğan, Türkiye’nin en yaygın kanallarından biri olan TRT 1’de totalde 3.43 (AB grubunda 5.59. ABC grubunda 5.13) izlenme oranı ile izlendi.
Kılıçdaroğlu ise Ahmet Hakan’ın CNN Türk’teki ‘Tarafsız Bölge’sinde 4.06 ile 5.54 arasında izlenme oranı yakaladı. (AB grubunda 9.27’ye kadar ulaşırken, ABC grubunda ise 3.12 ile 7.30 arasında gidip geldi.)
Önceki gün NTV’de Ahmet Davutoğlu vardı. Kılıçdaroğlu ile Davutoğlu’nun programları 15 dakika süreyle aynı anda yayınlandı.
Bu 15 dakikalık süre içinde NTV’nin izlenme oranı totalde 0.38 ile 0.52 arasında değişirken, CNN Türk 5.23 ile 6.24 arasında izlenme oranına ulaştı.
AKP’den daha az oy alan Kılıçdaroğlu, nasıl oluyor da izlenme oranlarında hem Cumhurbaşkanı’na hem de Davutoğlu’na fark atabiliyor?
Bunun bir tek açıklaması var: Erdoğan ve Davutoğlu, yandaşlığı açıkça belli ve ellerine sorular yazılıp verilmiş uslu çocuklar ile programa çıkıyorlar.
Kılıçdaroğlu ise her görüşten gazetecinin karşısına çıkıp her soruyu yanıtlamaya çalışıyor.
Ve millet de bunu biliyor. “Çanak soru” ile “gerçek soru” arasındaki farkı bildiği için de ne diyeceğini zaten bildiği insanları seyretmiyor.
“Bakalım ne sorulacak, o da ne cevap verecek” diye merak ettiği Kılıçdaroğlu’nu izlemeyi tercih ediyor.
Mesele bu kadar basit!
Erdoğan ve Davutoğlu da bir gün gerçek gazetecilerin karşısına çıkıp her soruyu yanıtlamaya razı olmadıkları sürece de bu değişmeyecek.
Paylaş