Paylaş
“Açık kaynaklardan” yaptığım araştırmaya göre bu “kumpas” şöyle kurulmuş olmalı:
Önce eski Halkbank Genel Müdürü Süleyman Aslan’ın evine ayakkabı kutuları içinde 2.5 milyon Euro ve 2.5 milyon dolar para yerleştirildi.
Ayakkabı kutuları yetersiz kalmış olmalı ki paraların bir bölümünü de banyo liflerinin içine doldurdular.
Zavallı Süleyman Aslan ve eşi, polisler evlerine gelip arama yapana kadar bu kadar paranın farkına bile varamamıştı.
Yoksa daha önceden fark etmiş olsalar, tezgâh oracıkta açığa çıkardı, ama kısmet işte!
Bu kadar ayakkabı kutusunu bir araya getirebilmek için Fethullahçılar gidip çok sayıda ayakkabı aldılar.
Ayakkabıları kime dağıttıklarını bilmiyoruz. O ayakkabıları bugün kim giyiyorsa, onların da bulunması ve darbe girişimine iştirakten soruşturulmaları gerekiyor, bunu da savcıların dikkatine sunarım!
Bununla kalmadılar tabii.
Bir yolunu bulup, eski İçişleri Bakanı Muammer Güler’in oğlunun evine de girmeyi başardılar.
Eve yerleştirdikleri boyum büyüklüğündeki çelik para kasalarını hangi vinçle o kadar kata çıkarabildiler, bu da bir muamma. O vinç operatörü her kim ise, o da bulunmalı ve darbeye iştirakten soruşturulmalı.
Darbeciler paraya para demedikleri için bu kasaların içine önceden 93 bin dolar, 325 bin Euro ve 395 bin dolar para da yerleştirmişlerdi.
Polis evi basınca oğlan babasını aradı. Babası durumu hemen anladı ve sordu: “Evde ne var?”
Oğlan tabii paranın yerleştirildiğini bilmediği için “Bir şey yok baba” diye yanıtladı.
Baba ısrar etti, “Kaç para” diye sordu.
Oğlan hâlâ durumu kavrayamamıştı: “Sen biliyorsun.”
Baba ısrar etti, “Kaç lira oğlum?”
Sonunda ortaya çıktı ki kasaların içinde dünyanın parası varmış.
Baba dedi ki “Danışmanlık işinden kazandım de, gayriresmi danışmanlık, resmi yapmadım. Benim alacaklı olduğum dayımın oğlu bunların yanında çalışıyor, bana borcu var. Onun şeyini yapıyorum. Rüçhan’dan alacağım var. Rica ettik.”
Ama aynı baba daha sonra gazetecilerin karşısına çıkıp “Bir gayrimenkul işi vardı, işlemler tamamlanmamış, para evde kalmış” dedi.
Hangi dediğinin doğru olduğunu bir türlü anlamadık çünkü büyük olasılıkla bu kumpasın içinde o da vardı.
Kafa karıştırmak ve böylece operasyonu haklı çıkarmak istiyordu.
Çünkü bilinçli olarak Reza Zarrab’ın önüne yatmaktan, onun sevmediği polisi bir başka kente sürmekten de söz ediyordu. Bununla kalmamış, Zarrab’ın ailesini de vatandaşlığa almıştı.
Ondan 10 milyon dolar aldığı izlenimini yarattı ki Fethullahçılar darbe planlarını yürütebilsinler diye!
Savcı beyler uyumayalım lütfen, kumpasçılardan biri de o bakan olmasın sakın?
Ayrıca Zarrab’ın da kuşkulu hareketleri var!
Çünkü madem böyle bir tezgâh kurulmuş, kumpas planlanmış, aklıma başka bir şey gelmiyor.
Şimdi bu adam gidip eski Ekonomi Bakanı Zafer Çağlayan’a neden taa İsviçre’den saat getirtiyor?
Düşünmek gerekmez mi?
Çünkü biliyor ki Zafer Bey saat seviyor, onun kalbini kazanmak için 700 bin lirayı bayılıp, saati aldırıp getirtiyor ki polis bütün bu yolculuğu adım adım görüntüleyebilsin, kumpasın bir ayağı daha gerçeğe dönüşsün.
Bununla da kalmıyor tabii. Kalbi memleket ekonomisini geliştirmek için çarpan Zafer Bey’in adını bir rüşvet listesine yazıyor!
Bakın şimdi şu işe: Zafer Bey’in kardeşine paralar yolluyor, o da ertesi gün bu paraları Zafer Bey’e gönderiyor.
Neresinden baksanız 50 milyon dolara yakın bir paranın el değiştirmesinden söz ediyoruz burada, boru değil.
Zafer Bey ve kardeşinin saflıkları nedeniyle bu planı rahatça uygulayabiliyor.
Sonra da rahat durmuyor tabii, kafayı AB Bakanı Egemen Bağış’a takıyor.
Elbise torbasında, çikolata tepsisinde, ayakkabı kutusunda 500’er bin doları Bakan’a gönderiyor, birini de elden getirip veriyor.
Sonra da telefonla konuşuyor ki bu durum tespit edilebilsin, tapeler ortaya çıktığında darbe için bir adım atılabilsin!
Evet bu Reza Bey’den de kuşkulanıyorum. Savcılar sıkı bir araştırma yaparlarsa, Fethullah Gülen ile Zarrab arasındaki ilişkiyi de ortaya kolayca çıkarabilirler.
Eski Şehircilik Bakanı da bu kumpasın içinde olmalı.
Hatta dikkatleri üzerinden başka yöne çekmek için “Ne yaptıysam Başbakan’ın talimatıyla yaptım” bile dedi!
Bakın şu uyanıklığa şimdi! Bundan âlâ kumpas mı olur? Dikkatleri Başbakan’ın üzerine çekecek ki kumpas tamam olsun!
Durun Sayın Arınç, hemen ağlamaya başlamayın! Daha öğreneceğiniz çok şey var, gözyaşlarınızı yazının burasında tüketmeyin lütfen!
Bunlar o kadar şeytanlar ki, zamanın Başbakan’nın kızının “iç mimar” olduğu izlenimini yaratacak tezgâhlar bile kurdular.
Yok bi de “fışkiyeli” mi olsun, yok havuzun kenarına perde mi çekilsin gibi bir sürü detay ile insanların beyinlerini iğfal ettiler!
Ya o “sıfırlama” neydi öyle? Çocuğun saflığından yararlandırdılar, babasını konuşturdukça konuşturdular, sonunda kızcağız atlayıp İstanbul’a geldi ki paralar çarçur olmasın!
Ya o “havuz medyası” kurma işi neydi öyle?
Yok müteahhitler havuza para koyacakmış da, bununla gazete, televizyon alınacakmış da! Daha neler.
Allah’tan AKP ve hükümet dirayetli çıktı da bu büyük kumpastan sonuç alamadılar!
Şimdi ağlayabilirsiniz Bülent Bey.
Paylaş