Programın nerede çekildiğini bilmiyorum. Ancak dekora hákim olan arabesk havanın dikkatimi çektiğini söylemeliyim.
Bu kadar ağır bir dekoru, Başbakan ve gazetecilerin önlerindeki sehpaların bir çiçek bahçesine çevrilmiş olması da kurtarmıyordu.
Gerek Başbakan’ın, gerekse gazetecilerin kravatları atmış olmalarının nedeni, Başbakan’ın son zamanlardaki sinirli tavrını yumuşatmaya yönelikti diye düşündüm.
Elbette İranvari bir kravat düşmanlığı değildi bu. Öyle olsaydı gömlek yakaları da ilikli olurdu.
Başbakan’ın Ergenekon örgütü ile ilgili görüşlerini açıklarken "akademisyenlerin ve sivil toplum örgütlerinin yardımlarını" istemesi de dikkatimi çekti.
Daha düne kadar hepsine "veryansın" ettiğini hatırlayıp, gülümsedim.
Bu tür gizli oluşumların devlet içindeki uzantılarının soruşturmayı yavaşlatıcı etkisine sığınmasını da anlayamadım.
Altı yıldır iktidarda olan, iktidar gücünü kullanmak konusunda herhangi bir tereddüt sergilemeyen bir siyasetçinin, dönüp dolaşıp bu tür "uzantılardan" yakınmasının bir tek anlamı olabilir: Hükümet, devlet içindeki gizli oluşumları açığa çıkarmaktan daha çok bu sorunu günlük politikanın bir parçası olarak kullanmayı istiyor!
Bunun hayırlı bir yol olduğunu söyleyemeyeceğim.
Hükümete düşen bu tür gizli oluşumları, varsa ortadan kaldırmaktır, gerekçelerin arkasına saklanmak ve mazlum rolü oynamak değil.
Kılavuzu Tanrıverdi olanın
AKP Genel Başkan Yardımcısı ve Manisa Milletvekili Hüseyin Tanrıverdi, Kayseri’de yaptığı bir konuşmada gazeteleri eleştirdi.
Tanrıverdi’nin kullandığı üslup, kendi siyasi kültür seviyesini de ortaya koyuyor.
Şöyle diyor: "Siz varın ağzınızdan akan salyalarla manşetler oluşturun, bizim için vız gelir tırıs gider."
Tanrıverdi’nin katıldığı toplantı, partisinin İl Gençlik Kolları kongresi.
Bu gençler, siyasete merak sarmışlar. Kendilerine yakın gördükleri bir partiye üye olmuşlar.
Burada yetişecekler, daha üst görevlere talip olacaklar, seçimlere girecekler, belki de Türkiye’yi yönetecek kadroların içinde yer alacaklar.
Buralarda çalışıp, demokrasi kültürünü alacaklar, siyasetle ilgili, ülkenin sorunlarıyla ilgili bilgilerini geliştirecekler.
Ve bu süreç içinde de örnekleri, partilerinin yöneticileri olacak.
Fazla uzatmadan şunu söyleyeyim: Rol modelleri Hüseyin Tanrıverdi ve benzeri tipler olacaksa, siyasetimizin geleceğinden de çok umutlu olmamız için bir neden yok.
Gazetelerdeki eleştirileri "ağızdan akan salya", eleştirilere yanıt verme biçimini de "vız gelir tırıs gider" diye yorumlayan bir kılavuz ile varılabilecek yer, olsa olsa mahalle kabadayılarının devam ettiği bir kahvehane olabilir!
İşin kötüsü de sanırım bu zaten. TBMM de artık bir kabadayı kahvehanesine yakışacak üslupla konuşmayı marifet sananlarla dolu!
Horlayan AKP’li kimdi acaba?
AİLE içi iletişim uzmanı Canten Kaya, geçtiğimiz ay AKP’li milletvekillerinin eşlerine mutlu evliliğin sırları ile ilgili bir seminer vermiş.
Kaya, "Vekil eşleri bana çok güldüler. Özellikle Emine Erdoğan ile Bülent Arınç ve Melih Gökçek’in eşleri birbirlerini dürte dürte kahkaha attılar" diye anlatıyor.
Gazetedeki haberde, Kaya’nın milletvekillerinin eşlerine verdiği öğütlerden örnekler de yer alıyor.
Bir tanesi şöyle: "Erkek iltifat gördüğü zaman erir. Bu onun zaafıdır. Eve geldiği zaman verin gazı!"
AKP’li milletvekillerinin son zamanlardaki üsluplarına bakınca olayın nedenini daha iyi anlıyorum artık. Evde gaz verilmiş erkeklerin belli ki zaman içinde frenleri patlıyor, ağızlarından çıkanı kulakları duymaz hale geliyor!
Kaya’nın verdiği öğütlerden biri de eve yorgun gelen erkeği bir süre rahat bırakmak ve yalnız dinlenmesini sağlamak. İçeriden bir ses geldiğini duyunca da yanına gidip konuşmaya başlamak.
Milletvekili eşlerinden biri bu öğüdü uygulamış, içeriden bir ses duyunca da koşturmuş, bir de ne görsün? Adamcağız horluyor!