Paylaş
“İslami simgelerin açık ve aleni bir şekilde bu eylemi gerçekleştirenler tarafından kullanılması, bir algı manipülasyonudur. Algı mühendisleri, katillere dinimizin simgelerini telaffuz ettirerek akılla alay ediyorlar” dedi.
Başkan’a göre “eylemi gerçekleştirenlerin amacı Müslümanların en temel kavramlarını zapt etme, çarpıtma ve dönüştürme”.
Başkan Görmez’in bu tespiti, “İslam’a karşı kurulan bir komplo”dan kuşkulandığını ortaya koyuyor.
Belki “kuşku” demek bile eksik kalabilir, neredeyse böyle bir komplodan emin gibi.
Yani birileri var, hadi buna moda deyişle “üst akıl” diyelim, bunlar bazı tipleri İslamcı militan kılığında eylem yapmaya ikna ediyorlar ve onlar da gidip İslamofobi yaratmaya zemin oluştursun diye insanları katlediyorlar!
“Paranoyak olmanız takip edilmediğiniz anlamına gelmez” diye bir söz var ama Başkan’ın bu yaklaşımı, tipik bir komplo teorisidir.
Başına gelen kötülüklerden başkasını sorumlu tutmak şeklinde ortaya çıkan bir komplo teorisi bu.
Oysa bakın eski Diyanet İşleri Başkanı Ali Bardakoğlu, Taha Akyol’a ne söylüyor:
“Olayı ötekinin oyunu ve provokasyonu olarak görmeye başlarsak, kendi mahallemizde olup biteni sağlıklı biçimde anlayamayız ve analiz edemeyiz. Halbuki bugün İslam coğrafyasının değişik muhitlerinde verilen dini eğitimin, İslam adına üretilen dini bilginin bu tür nefret ve şiddetleri besleyip beslemediğini soğukkanlı şekilde araştırmamız gerekiyor. Kapımızın önünü görüp gözetmek, bir kirlenme varsa onu temizlemek zorundayız.”
Yapılması gereken budur.
Başkan Görmez, Kuran-ı Kerim’deki bazı ayetlerin, din adına girişilecek şiddeti meşrulaştırmak ve haklı kılmak için neden kullanılamayacağını, bu yorumların neden din dışı olduğunu anlatmalıydı.
Bununla da kalmamalı, camilerde verilecek vaazların da içeriğini bu bakışla gözden geçirmeliydi.
Sapık İslamcı akımların şiddetinden kendimizi uzak zannetmeyelim.
Paris’teki baskının ardından Türkiye’deki internet sitelerine yazılan bazı yorumlar, içimizde bu şiddeti meşru görenlerin sayısının hiç de az olmadığını gösteriyor.
Tehlike kapımızı çalmadan aklımızı kullanmaya başlasak iyi olacak.
Davutoğlu, bu sözlerini hatırlıyor mu?
DÖRT bakan ile ilgili olarak kurulan soruşturma komisyonunun kararından önce Başbakan Ahmet Davutoğlu’nun, bakanlara “Yüce Divan’a gitmeyi kendiniz isteyin” dediği ile ilgili haberler yayınlanmıştı.
Bu haber Başbakanlık kaynakları tarafından yalanlanmadı.
Daha sonra Başbakan’ın danışmanlarından Etyen Mahçupyan’ın da benzeri bir demeci oldu, o demece de Başbakanlık tarafından bir tepki gösterilmedi.
Sonra bir sabah kalktık ve Cumhurbaşkanı’nın emriyle hareket ettiklerine kuşku olmayan gazetelerde, bakanların Yüce Divan’a gönderilmelerinin “darbe planına hizmet” olduğunu okuduk.
Belliydi ki Cumhurbaşkanı ile Başbakan bu konuda farklı düşünüyorlardı ve Cumhurbaşkanı işini şansa bırakmak istememişti.
Bu muazzam medya kampanyası üç gün sürdü ve sonunda AKP’li komisyon üyelerinin oylarıyla bakanların Yüce Divan’a gönderilmeleri istemi reddedildi.
Geçmişe doğru bir tarama yaptım ve Başbakan Davutoğlu’nun bu konuda gerçekten farklı düşünüp düşünmediğini anlamaya çalıştım.
Bulduklarımı sizlerle de paylaşıyorum, bakalım Davutoğlu, TBMM’deki oylamada bu sözlerini hatırlayacak mı?
Davutoğlu, 8 Ocak 2014’te NTV’de şöyle konuşmuş:
“Yolsuzluk iddiaları ile ilgili şeyler değişik zamanlarda getirilmiş olsa veya siyasetin de dikkatine getirilmiş olsa buna en fazla hassasiyet gösterecek olan Sayın Başbakanımızdır ve hepimiz bunun üzerine gideriz.”
16 Şubat 2014’te, Çankırı’daki aday tanıtım toplantısında şunları söylemiş:
“Eline, beline, diline sahip ol, haram yeme, harama el uzatma. Bu ilkelerle hareket ediyor, yolsuzluğu insanlığın en büyük suçu olarak görüyoruz. Kim bu milletin helal parasına haram katmışsa en önce biz hesabını sorarız, hiçbir şekilde harama rızamız yoktur.”
27 Ağustos 2014’te, AKP Kongresi’ndeki konuşması:
“Milletin hakkına uzanacak eli, kardeşimizin eli olsa koparırız. Ahlakın ve erdemin olmadığı siyaset yozlaşır ve çürür.”
16 Kasım 2014’te, Avustralya’da G20 zirvesindeki sözleri:
“Yolsuzluk, gelişmekte olan pek çok ülkenin etkili kalkınmasında ana eksikliği ve problemi oluşturmaktadır.”
21 Aralık 2014 tarihinde AKP Ankara İl Kongresi’ndeki sözleri:
“Kim şu ya da bu gerekçeyle milli hazinemize, kaynaklarımıza yolsuzluk niyetiyle yaklaşırsa, kim herhangi bir nedenle de olsa harama bulaşırsa kardeşimiz de olsa onun kolunu koparmaya kararlıyız.”
23 Aralık 2014’te Üsküp’e giderken gazetecilere:
“Yine söylüyorum, benim bilgim dahilinde ve elimde veriler olduğu zaman kim olursa olsun yolsuzluğa tahammül etmeyiz. Bırakalım komisyon çalışmasını sürdürsün. Ne kimseyi ne peşinen suçlu ilan ederiz, ne masum. Ama önümüze delillendirilmiş bir şey sunulduğu zaman tavrımız da açıktır. Hayatımda her zaman geçerli olan ilkeler vardır, onlardan biri de bu konuda tavizsiz olmak gerektiğidir.”
Üsküp’teki basın toplantısında:
“Hukuk devletinin ve Meclis’te bu komisyonun işleyiş tarzının, yönteminin yanında
duruyoruz. Bu komisyon hangi prensipler etrafında oluşmuşsa ve çalışmalarını
hangi temel ilkeler ve prosedürler etrafından yürütüyorsa o korunmalıdır ve herhangi bu tarz yorumlarla komisyonun çalışmaları şöyle veya bu yönde etkilenmemeli.”
Paylaş