BAŞBAKAN Recep Tayip Erdoğan, "Yetim hakkı yiyeni aramızda barındırmayız" dedi.
Gazeteler bu sözün Şaban Dişli için söylendiğini yazıyorlar.
Olabilir, arada bir "hamamın namusunu kurtarmak için" bir iki hareket yapmak gereklidir çünkü.
Bir de şu var: Halkımız böyle sözleri sever. İçi boş da olsa, duymak ister.
Biraz kedi yavrusuna benzeriz yani, gözlerimiz geç açılır. Gözler açılana kadar da kulak ile idare ederiz ki hazine yağmacılarının sevdiği bir durumdur bu.
Zaten Türkiye’nin yağmalanması sürecinde en çok duyulan söz de bu olmuştur! "Tüyü bitmedik yetimin hakkı", "Yetimin hakkını yedirmeyiz" vs!
Ben çok bir şey söylemeyeceğim.
Bugün Türkiye’yi yöneten kadronun ağababalarını belediyede seçimi kazandıkları ilk günlerden beri izliyorum. Hatta bazılarını daha da öncesinden! Bazılarını da ilk kez milletvekili seçildikleri günlerden tanırım.
O günkü görüntüleri ile bugünkü arasında ne kadar fark olduğunu tahmin etmeniz zor değil.
Gazetelerden birinde sadece o gün ile bugünü karşılaştıran fotoğraflar yayınlansa çok ilginç olurdu aslında.
Salı Pazarı’nın plastik çantalarının yerine geçen Louis Vuitton’ları, İnci Kundura’dan Bottega Veneta’ya evrimleşen ayakkabıları, station vagon Renault 12’den, lüks arazi araçlarına terfi edenleri, kol boyunca ray bilezikten, Cartier’ye bulanma yarışını kolayca görebilirdik o fotoğraflarda.
Oğlanların gemiciklerini, aniden zihni açılıp iyi para getirecek işler bulan yakın akrabaları, Ulus’ta, Etiler’de güzel villalarda bürolar açan "yüzde onluk kayınları, kardeşleri" de ayrı bir dizi yapabilirdik tabii.
Ve bu sadece karı, koca ailece "çok tutumlu oldukları" için gerçekleşti!
Kimse kimsenin hakkını yemedi, her şey kardeşçe paylaşıldı!
Karar verin, Tuncay Güney nasıl biri?
ERGENEKON İddianamesi’nde adı geçen herkesin üzerine "cuntacı, faşist, katil" diye atlayan AKP medyasının, iddianame ekinde yer alan bir klasör ile neden ilgilenmediğini merak ettiğimi yazmıştım.
Bu klasör, Ergenekon isimli örgütün varlığını ilk kez telaffuz eden Tuncay Güney’in 2001’de poliste verdiği ifadeyi içeriyor.
Tuncay Güney’in ifadesinde yer alan hususların önemli bölümü AKP medyasının manşetlerinde yer aldı. İfadenin bu bölümünün görmezden gelinmesinin nedeni Fethullah Gülen ile ilgili olması.
İfadeden anlıyoruz ki Veli Küçük ile Fethullah Efendi’nin de arası iyiymiş. Tuncay Güney de zaten o tarihlerde Samanyolu TV’de çalışıyormuş ve Pierre Cardin giyiyormuş ki bu şirketlerin sahiplerinin Fethullah Gülen’e "muhabbetleri" biliniyor.
Sorduğum bu soruya açık ve doğrudan bir yanıt almadım. Zaten beklemiyordum da!
Çünkü AKP medyası için Ergenekon soruşturması, karanlık bir geçmişin ortaya çıkarılmasından çok laik cumhuriyet ile hesaplaşma amacına hizmet ettiği sürece ilginç.
Fethullahçıların "ciddi görünümlü gazetesi" Zaman’da cumartesi günü bu konuyla ilgili bir yorum yayımlandı.
Yorumu yazanın adını ilk kez duydum. Yazısının altında bir e-posta adresi de yok. Büyük olasılıkla tarikat büyüklerinden birinin müstear adı olmalı.
Yazıyı yazan her kimse, siyasal İslamcıların tümü gibi biraz ağzını bozmaya meyyal görülüyor ki Fethullah Hoca’ya önerim bu kişinin diline biber sürmesidir!
Bu yorumda Tuncay Güney’den "Kimliği karanlık bir Tuncay Güney" diye söz ediliyor.
Bununla ilgili bir yazı da Star’da yayımlandı. Hadi Özışık,"Tuncay Güney’in şahadetinin çok matah olmadığını" vurguluyor.
İlginç bir yaklaşım!
Türkiye Cumhuriyeti’nin savcısı bu şahadeti ciddiye almış, dava açmış. Doğu Perinçek ve arkadaşları bu "kimliği karanlık" ve "şahadeti matah olmayan" adamın ifadeleriyle tutuklanmışlar.
AKŞAM Gazetesi’nin Pamukbank’ı hortumladığı için bankalarını kaybeden patronu, bir süredir Doğan Grubu aleyhine yalanlarla dolu yayın yaptırıyor.
Sanki bankasını hortumlayıp batıran Aydın Doğan’mış gibi!
Aydın Doğan’ın avukatları bu yalanlarla dolu yayınları mahkeme kararıyla durdurdular.
Aslına bakarsanız mahkemelerin görev alanına girmemesi gereken bir durum ve geçmişte bazı durumlarda bu hakkın kötüye kullanıldığına da tanık olduk.
Bu yasal düzenlemenin basın özgürlüğü açısından sakıncaları olduğunu o tarihlerdeki yazılarımda yazmıştım, şimdi karar Doğan Grubu lehine çıktı diye görüşüm değişecek değil!
Ama "değişen" bir arkadaş var!
AKP medyasının amiral gemisi Sabah’ın Genel Yayın Müdürü Ergun Babahan, "Bir gazetenin bir başka basın patronu hakkında yayın yapmasına mahkeme kararıyla izin verilmiyor" diye yazmış.
Belli ki gazetenin AKP’ye dönme manevrası sırasında Kaptan’ın da başı dönmüş, hafızası zayıflamış.
Turgay Ciner, 2003 yılında kendisiyle ilgili yayımlanan haberlere karşı mahkemeden üç kere "yayın durdurma kararı" aldı.
Kararların fotokopileri dosyalarımda duruyor.
O tarihte Turgay Ciner, Sabah’ın sahibi, Babahan da Genel Yayın Müdürü idi. Zaten ben de bu kararları eleştiren yazıları o tarihte yazmıştım. Ama Babahan’ın o tarihte bugünkü gibi düşündüğünü, yazdığını hatırlamıyorum.
Demek ki patrona ve duruma göre değişebiliyor bazı şeyler. İlginç bir ruh durumu olmalı!