Paylaş
Bir demokraside seçim sonuçlarını saygıyla karşılamamak gibi bir tutum zaten olabilir mi ki her seferinde bunu söylemek zorunda kalıyoruz, orası da ayrı mesele!
Bu yazıyı yazdığım saatte seçimi AKP’nin tek başına iktidar olabilecek şekilde kazandığı belli olmuştu.
Geriye kalanların da kaybettiği!
Bundan sonra tartışılacak konu öyle görünüyor ki kaybedenlerin hangisinin daha çok kaybettiği olacaktır.
Ben de oradan başlayayım.
Devlet Bahçeli
Devlet Bahçeli’nin, Recep Tayyip Erdoğan’ın siyasi kariyerindeki en önemli figür olması artık bu seçimle de iyice kesinleşmiş bulunuyor.
2002 erken seçimine yol açacak şekilde koalisyonu bozarak Erdoğan’ın bir ekonomik krizin ardından seçime girmesine olanak sağlamıştı.
Sonra Cem Uzan’ın vatandaşlıktan çıkarılma kararını imzalamayarak partisinin baraj altında kalmasına neden olmuş ve AKP’nin tek başına iktidara gelmesinin yolunu açmıştı.
Son olarak da 7 Haziran seçiminden sonraki antipolitikasıyla partisinin tabanının AKP’ye kaymasına neden oldu.
Erdoğan’ın erken seçim oyununa düştü, partisini iyi yönetemedi, kişisel kararlarıyla partisi içindeki önemli isimleri listeye bile almadı.
Bu durumda partisinde bir hesaplaşmanın yaşanması kaçınılmazdır.
Gerçi bizim memlekette seçim kaybeden liderin bunun sorumluluğunu üzerine alarak istifa ettiği görülmemiştir, Bahçeli de aynı yolu izleyecektir ama bu MHP içinde bir kaynamaya mutlaka yol açacaktır.
Sonucunu zaman içinde göreceğiz.
Selahattin Demirtaş
HDP’nin baraj sorunu olmadığını gösteren araştırmaların bu işte ne kadar rolü olduğunu bilemeyiz ama bu yazıyı yazdığım saatte HDP barajı ancak kıl payı aşabiliyordu.
Bunun bir nedeni 7 Haziran’da HDP’ye gelen oyların “ödünç” oy olduğunu bu partinin algılayamamış olmasıdır.
Ama asıl önemli neden PKK’nın eylemlerinin Güneydoğu’daki birçok kenti yangın yerine çevirmiş olmasıdır.
HDP, bu eylemlere karşı kesin bir tavır alamadı, “özerklik ilanı” gibi aptalca girişimlerin karşısında duramadı.
Bu tavrıyla PKK’nın savaş ağalarının ekmeğine de yağ sürmüş bulunuyor.
Kısacası, HDP, PKK’nın “askeri vesayetinden” kurtulmayı başaramadı.
Kim bilir, belki de zaten böyle bir sonucu da bekliyorlardı ve istiyorlardı diye düşünmeden de edemiyorum.
Kemal Kılıçdaroğlu
Bu seçim, Kemal Kılıçdaroğlu’nun genel başkanlığı döneminde CHP’nin kaybettiği kaçıncı seçimdir, artık saymayı bıraktım.
Ekonomisi, adalet düzeni, eğitim sistemi 13 yıllık AKP iktidarında çökmüş, demokratik hak ve özgürlüklerin sıfırlanmasına yaklaşılmış bir ülkede, bir sosyal demokrat partinin her seçimde yerinde saymasının ideolojik nedenleri kuşkusuz ki daha önemlidir ama hesap sonunda her şekilde partinin genel başkanına kesilmelidir.
Kılıçdaroğlu seçim kampanyasını düşük bir profilden yükseltmeyi bir türlü başaramadı ve partisi yerinde saymaya devam ediyor.
Devlet Bahçeli’nin MHP’de yaşadığı sorunların benzerini bu sonuçla birlikte Kılıçdaroğlu da yaşayacaktır.
CHP’nin, MHP’den farkı nispeten daha güçlü bir parti içi demokrasinin varlığıdır ve bu nedenle Kılıçdaroğlu’nun koltuğunu korumasının daha da zor olduğunu söyleyebilirim.
Ahmet Davutoğlu
Ahmet Davutoğlu, girdiği ikinci seçimi tek başına güçlü bir iktidar kurabilecek kadar yüksek bir oy oranı ve milletvekili sayısı ile kazandı.
Ama bunun Davutoğlu’nun kazancı olup olmadığını tartışmak da mümkün.
Asıl kazananın Recep Tayyip Erdoğan olduğu artık çok açık.
Erdoğan, Anayasa’yı değiştirerek bir başkanlık sistemine ulaşamayacak belki ama artık ilan edilmemiş bir yarı başkanlık düzenine geçeceğimizi de söylemek gerek.
Davutoğlu, kazandığı bir seçimden sonra bile “maiyette” Başbakan olmayı içine sindirmek zorunda kalacak.
Davutoğlu’nun açmazı da zaten tam da bu noktadaydı.
Seçimi kaybetseydi belki siyasete veda edebileceği bir durum ile karşılaşacaktı, seçimi kazandı ama tokmak onun değil, Saray’ın elinde olacak.
Bu onu rahatsız edecek bir durum mudur, bilemiyorum.
Bugüne kadar bundan bir şikâyeti olmadığına göre bundan sonra da şikâyet etmeyecektir diye düşünüyorum.
Türkiye
Bir seçim daha yaptık ve halkımızın önemli çoğunluğunun tercihi, “gerilimden” yana oldu.
Seçimin böyle sonuçlanmasının bir tek anlamı var: Türkiye’nin bir tek adam yönetimine doğru sürüklenmesi!
Artık önümüzdeki dört yıl için demokrasi, barış, birbirinin varlığına saygı duyarak bir arada yaşamak gibi önemli bir problemlerimiz olacak.
Normal demokrasilerde her seçim siyasi tansiyonun düşmesine, gerilimin azalmasına ve huzurun artmasına hizmet eder.
Ama bizde seçimin böyle sonuçlanması Saray’ın gerginlik ve halkın bir bölümünü ötekileştirici politikalarının onaylanması anlamına geliyor.
Ve bu onay, bu ülkede daha uzun süre huzur içinde yaşayamayacağımız anlamına da geliyor.
Paylaş