Paylaş
“Harika bir kızla tanıştım. Bütün dostlarıma ve çalışma arkadaşlarıma kendisinden söz ettim. Sokaktaki yabancılara bile kızdan bahsettim. Hemen herkese anlattım. Tabii kendisinden başka! Ona bu avantajı neden vereyim ki?”
Karikatür deyip geçmemenizi öneririm.
Karikatürler, toplumsal ve bireysel gerçeğimizi bizi dövmeden, canımızı acıtmadan yüzümüze vururlar.
Çoğu zaman güler geçeriz, üzerinde çok düşünmemiz de gerekmez belki ama unutmayalım ki bir karikatüre bakıp gülüyorsak, en azından acı da olsa tebessüm ediyorsak karşılığı hayatımızda mutlaka vardır.
Karikatürdeki bu sersemin yaptığı şeyi, gerçek hayatta yapanların sayısını hiç küçümsememenizi öneririm.
Özellikle de kadın–erkek ilişkilerinde ve daha da çok evlilik gibi uzun süreli ilişkilerde sıkça rastlanan bir durumdur.
Adam kadını güzel bulduğunu söyleyemez, kadın adamın iyi huylarını övemez, birbirlerini ne kadar sevdiklerini söylemeye de sanki dilleri hiç varmaz.
Gerçekten hissettiklerini söylerlerse kendilerini, karşılarındaki insana göre daha yetersiz hissederler, ondandır diye düşünmeden edemiyorum.
Kendilerini yetersiz hissetmemenin yolunu, karşısındakini kendisine yetersiz hissettirmek olarak bulurlar.
“Sen anlamazsın” diye başlayıp “Bir işi de doğru yapamaz mısın”a kadar giden tutumlar içine girerler.
Giydikleri giysiyi, saçlarını tarama biçimlerini beğenseler bile beğenmiyormuş gibi yaparlar, en azından sessiz kalırlar, “Ne kadar güzel oldun” diyemezler.
Her insanın başına gelebilecek dalgınlıkları büyütmeye, bundan genellemeler çıkarmaya meraklıdırlar: Hep böylesin!
Amacım bu cumartesi sabahı evlerde tartışma çıkarmak değil tabii, yanlış anlaşılmasın lütfen.
Şunu söylemek istiyorum: Birisini beğeniyorsanız, bunu ona hissettirmenin size verebileceği bir zarar yoktur.
Amerikan filmlerindeki gibi iki kelimenin birinde “Seni seviyorum” demenizi beklemiyorum elbette ama bunu en azından davranışlarınızla hissettirmenin insan ilişkilerini giderek daha da mükemmelleştireceğini söylememe izin verin.
“Evlerde tartışma çıkmasın” dedim, bunun için şunu da belirtmeliyim:
Jacques Salome ve Sylvie Galland, “Ah kendime bir kulak versem” (Sistem Yayıncılık, Çeviren Neslihan Burcu Akdağ) isimli kitaplarında “ilişki terörü” diye bir kavram da ortaya atıyorlar.
Nasıl, politik terörizm, bir güvensizlik ortamı yaratarak insanların tutumlarını değiştirmeyi hedefliyorsa, ilişki terörizmi de aşk ve sevgi adına bir tür şiddet uygulaması.
Yazarlar bu şiddetin ailenin bir araya geldiği yemek masalarında, evlerdeki lambaların yumuşak ışıkları altında, yatakta, tatilde, kısacası her yerde ortaya çıkabildiğini söylüyorlar. Bunun mutlaka bir kavgayla sonuçlanması da gerekmiyor. En genel tabiriyle “surat asmak” da ilişki terörünün ortaya konma biçimi.
Bunu yapmayın! “Bak adam ne yazmış, sen kendimi yetersiz hissettiriyorsun” diye başlayacak bir tartışmadan varılabilecek bir yer yoktur, bir hafta sonunu can sıkıntısı içinde geçirmekten başka!
Konumuza dönüyorum.
Roland Barthes’ın “Bir aşk söyleminden parçalar” isimli kitabından size daha önce de söz etmiştim. (Metis Yayınları, Çeviren: Tahsin Yücel)
Barthes, “İlk açılma geçtikten sonra ‘seni seviyorum’un hiçbir anlamı yoktur” diyor.
Birisine ilk kez “Seni seviyorum” dediğinizde, bu yeni bir sözdür.
İçinde bulunduğunuz duygu durumunu, doğrudan bir ifade ile karşınızdakine söylemiş, gençlerin tabiriyle “açılmış” olursunuz.
Bunu poker oynarken oyunu açmaya benzetirim. Elinizde yeterli kâğıt vardır, oyunu başlatırsınız.
Ama bu tek başına yeterli değildir. Sonra da konuşmaya devam etmeniz gerekir, yoksa sizi masadan atarlar.
Yeni kâğıt istemek için, oyunu arttırmak için, sonunda da kâğıtları açmak için konuşmaya devam etmelisiniz ki aşk ilişkisi de aynen böyle gelişir.
Bir kere ilk mesajı verip, “Seni seviyorum” dedikten sonra devam etmelisiniz. Sözlerinizle, davranışlarınızla içinizdeki duyguyu karşı tarafa sonsuz bir akış şeklinde tekrarlamalı, ilişkiyi derinleştirmelisiniz.
Erkeklerin çoğu için bir kere söylemenin yeterli olduğunu biliyoruz. “Seni sevdiğimi söylemiştim zaten” bir özür değildir, kadınlar bunu sıkça duymak isterler.
Bu boşa harcanmış bir zaman değildir, iki kelimeyi az söyleyerek enerji tasarrufu yaptığınızı düşünmüyorsanız tabii!
“Onu ne kadar sevdiğimi keşke daha çok söyleseydim” diye pişmanlık getirmemek için, bunu şimdi, vakit varken yapmalısınız.
Paylaş