Paylaş
İktidarın canı istediğinde bir konuyu yasalaştırmak için nasıl canla başla mücadele ettiğini biliyoruz. Bakın MİT yöneticilerini koruyacak kanun ne kadar çabuk çıktı. “Eğitim reformu” diye yutturmaya çalıştıkları kanun da bugün yarın çıkacak.
Ama belli ki hükümet için “işçinin can güvenliği” konusu o kadar büyük bir önem taşımıyor. Gerektiğinde bir demeç veriyorlar, sonra unutup gidiyorlar. Zaten “Alın yazısı, kaderlerinde ölmek varmış” diye rahatlıyorlar da!
Ama yasanın çıkmamış olması da bu facianın önlenemeyeceği anlamına gelmiyor. Eğer Çalışma Bakanı görevini tam olarak yerine getirmiş olsaydı bu yangını önleyebilecek yeterli mevzuat elinde mevcuttu.
Bakın İş Sağlığı ve Güvenliği Tüzüğü’nde nasıl bir madde var:
“Yol, demiryolu, köprü inşaatı gibi açık havada ve meskûn yerlerden uzakta yapılan işlerde çalışanlardan gecelerini işyerinde geçirmek zorunda bulunanların açıkta yatmamaları için, basit barakalar veya çadırlar sağlanır. Baraka ve çadırlar, mahfuz bir yere kurulacak, yerler düzeltilecek, drenaj için gerekli tedbirler alınacaktır. Baraka ve çadırlar, sağlık şartları ve dış etkilerden korunma bakımından yeterli nitelikte olacaktır. Baraka ve çadırların ısıtılması için, gerekli araçlar sağlanacaktır. Yangın ve zehirlenmelere karşı gerekli tedbirler alınmak suretiyle sobadan yararlanılabilir. Baraka ve çadırlarda mangal, maltız ve benzeri açık ateşler yasaktır.”
Yapı İşleri Yönetmeliği diye bir yönetmelik de var. Bakın ne diyor:
“Özellikle, çalışan işçi sayısının fazla olması veya işin niteliği veya çalışma yerinin uzak olması ve benzeri nedenlerin sağlık ve güvenlik yönünden gerektirmesi halinde, işçilere, kolay ulaşılabilen dinlenme ve/veya barınma yerleri sağlanacaktır. Dinlenme odaları veya barınma yerleri yeterli genişlikte olacak ve buralarda işçiler için yeterli sayıda masa ve arkalıklı sandalye bulunacaktır. Bu tür imkânlar yoksa iş aralarında işçilerin dinlenebileceği yerler sağlanacaktır. Sabit barınma tesislerinde, bir dinlenme odası, bir boş vakit değerlendirme odası, yeterli duş, tuvalet, lavabo ve temizlik malzemesi bulunacaktır. İşçi sayısı göz önünde bulundurularak bu yerlerde yatak, dolap, masa ve arkalıklı sandalyeler bulunacak ve bunlar kadın ve erkek işçilerin varlığı dikkate alınarak yerleştirilecektir. Dinlenme odaları ve barınma yerlerinde sigara içmeyenlerin sigara dumanından korunmaları için gerekli tedbirler alınacaktır.”
Kamu görevlileri eğer işlerini düzgün yapsalardı ellerinde yeterli mevzuat vardı.
Geçtiğimiz aralık ayında İstanbul’da böyle bir yangın daha çıkmıştı. Park Otel inşaatının yedinci katında işçilerin barındığı çadırlar yanmış, itfaiye tarafından söndürülmüştü.
“Yeterli mevzuat yok” diyen Büyükşehir Belediye Başkanı Kadir Topbaş, bu yangından çıkarması gereken dersi çıkarmış olsaydı, İstanbul’daki inşaatları denetlettirir, bu durumdaki işyerlerinin ruhsatlarını gerekirse iptal eder, durumu düzeltebilirdi.
11 işçi bu beyler görevlerini düzgün yapmadıkları için yanarak öldü. Utanıp susacaklarına, istifa edeceklerine, konuşmaya devam ediyorlar!
Erbakan’ın trilyonları meselesi
RAHMETLİ Necmettin Erbakan’ın çocukları arasında miras kavgası çıkmış. Zeynep Erbakan, kardeşleri Elif Erbakan Altınöz ile Fatih Erbakan’ın babalarına ait Boğaziçi’ndeki yalı ile Konya’daki bir fabrikayı üzerlerine geçirdikleri iddiasıyla suç duyurusunda bulundu.
Eski bakanlardan Oğuzhan Asiltürk de daha önce Erbakan’ın çocuklarının aslında partiye ait olan “cihat parasını” zimmetlerine geçirdiklerini iddia etmişti.
Rahmetli Erbakan, üniversitede profesördü. Çok başarılıydı, Almanya’da Leopard tanklarını geliştiren fabrikanın başmühendisiydi, Türkiye’de de “Gümüş Motor” isimli 200 ortaklı bir fabrika kurmuştu. Bu fabrika geçenlerde kapandı, malları haczedildi. Sonrası Odalar Birliği Genel Sekreterliği ve parti genel başkanlığı ile geçti.
Bütün bu servetin tutumlu olmak ya da çok başarılı bir sanayici olmak ile ilgisi olmadığını da biliyoruz. Çünkü bu siyasi hareket “Parti kapatılırsa mallar Hazine’ye gider” diyerek yol boyunca bütün mal varlığını ve toplanan yardım paralarını Erbakan’ın üzerine yapmıştı.
Çok haksız olmadıklarını siyasi mücadeleleri boyunca kapatılan partilerinin sayısına bakarak söylemek mümkün tabii!
Ama bunun ne kadar “etik” bir tutum olduğu meselesi ayrı bir konu. Sonunda “miras kanunu” çalışıyor ve ortaya böyle durumlar çıkıyor.
Bu arada bir de “kayıp 1 trilyon” meselesi var tabii. Erbakan, partisine yapılan hazine yardımının 1 trilyonluk bölümünün nereye gittiğini açıklayamamış ve parti yöneticileri ile birlikte yargılanıp mahkûm olmuştu.
Onunla aynı davada yargılanması gereken Cumhurbaşkanı’nın affı sayesinde de meselenin üzeri örtülmüştü.
Hazır ortaya mallar dökülmüşken, Hazine’nin 1 trilyonunun peşine düşmek de savcılara düşüyor! Ama bu kez “özel yetkiye” de ihtiyaç yok!
Paylaş