Paylaş
Çok basit bir oyun aslında, televizyonun uzaktan kumandası ile oynanıyor.
Onu elime alıyorum, birer ikişer saniye arayla düğmelere basarak aynı anda üç film, iki dizi, bir eski maç, en az iki tane de açık oturum seyretmeye çalışıyorum.
Sonunda aklında ne kalıyor derseniz, yanıtım “hiçbir şey”!
Ama zaten bunların çoğunu başından sonuna seyretsem de aklımda kalacak olan şey genellikle “hiçbir şey” oluyor.
Özellikle tartışma programları ile diziler böyle. Eski maçlar deseniz, adı üzerinde sonucunu bildiğiniz eski maçlar işte.
Yine böyle bir “oyun günü”, o efsanevi Mr. Spock’lu, Kaptan Kirk’lü, Uhura’lı Uzay Yolu’nun devam dizilerinden bir bölüme rastlamıştım.
O bölümde Atılgan’ın iki personeli daracık bir yerde bir şeyleri tamir etmeye çalışıyorlardı.
Personelden erkek olanı Dünyalı, kadın olanı ise acayip bir adı olan bir gezegende hayata gelmişti.
Olay 2500’lü yılların ikinci yarısında cereyan ediyordu.
“Uzaylı” kadın, “Dünyalı” erkeğe şöyle dedi: “Bu akşam odama gel de sevişelim.”
Dünyalı erkek şaşırdı: “Benim gezegenimde bu işler böyle olmaz. Önce akşam yemek yiyelim, tanışır konuşuruz. Birbirimizden hoşlanırsak sonra neler yapacağımıza bakarız.”
Şaşırma sırası uzaylı kadına gelmişti: “Neden? Hoşlanıp hoşlanmayacağımı bilmediğim birisiyle neden yemek yiyeyim? Önce sevişelim, birbirimizden hoşlanırsak o zaman yemek yer, sohbet ederiz.”
Geçen gün Big Chefs’in barında, eskiden birlikte çalıştığım iki genç kadın arkadaşımla sohbet ederken, bu tuhaf diyaloğu yeniden hatırladım.
Ve anladım ki bilimkurgu dizisinde bir fantezi olarak yazılan sahnedeki uzaylı kadın-dünyalı erkek farklılığı, 2016 yılının bu güzel nisan ayında da olabiliyormuş.
Roller değişmiş olarak tabii!
Sözünü ettiğim arkadaşlarım son derece başarılı, çalışkan ve birçok kişiye göre güzel kabul edilecek genç kadınlar.
Ama yalnızlar!
Yaşları yaşlarına, sosyal durumları sosyal durumlarına uygun bir erkek arkadaşları yok ve anlattıklarına bakılırsa olacağı da yok!
Sohbet arasında bunun nedenini sorguladığım için şöyle bir yanıt aldım: “Galiba, genç erkekler, güçlü, kendilerinden bazen fazla da para kazanabilen kadınlardan korkuyorlar.”
Bir psikoterapist olan Jed Diamond, “Hırçın Erkek Sendromu” isimli kitabında (Sistem Yayıncılık, Çeviren: İlker Gülfidan) “Modern dünyada erkekler kadınların arzularını yerine getirmekte zorlanıyorlar” diye anlatıyor bu durumu.
“İyi bir işe sahip olmadıkça, bir erkek dünya üzerinde üretici olmakta güçlük çeker. İyi bir üretici olmayan ve iyi bir gelir sağlayamayan erkekler, kadınlarla ilişki kurmakta ve sürdürmekte zorlanırlar” diye yazıyor.
Sigmund Freud, kendisine “Bir insanın en iyi neyi yapması gerekir” sorusu sorulunca şöyle bir yanıt vermiş: “Sevmeyi ve çalışmayı”.
Bana anlatılanlardan öyle çıkardım ki genç erkelerin önemli bölümü “çalışmayı” biliyor ama sevmek konusunda acemilik çekiyorlar.
Jed Diamond şöyle yazıyor: “Genç erkeklere, erkek olmanın ne anlama geldiğini sorun, size kendilerine göre kadın olmanın ne anlama gelmediğine dair bir sürü özellik sıralayacaklardır.”
Böyle olduğu için de birçok genç erkek, aslında erkek olmanın ne anlama geldiği ile ilgili bir fikre sahip değil.
Ama çok şükür ki herkes böyle değil.
Kadın-erkek ilişkileri hâlâ bildiğimiz süreci izleyerek gelişiyor.
Bir kadını “tavlamak” için onu yemeğe davet etmek, yemekte onu güldürüp eğlendirmek, çiçekler, küçük armağanlar almak. Kalbini kazanmak için emek ve çaba sarf etmek.
Bunlar olmasaydı ne kadar tatsız tuzsuz bir yaşantımız olurdu.
Genç erkeklerin, “hırçınlaşmadan önce” bu konuyu bir düşünmelerinde yarar var.
SUÇ VAR, SUÇLU VAR ‘SAİK’ YOK!
STAR Medya Grubu Başkanı Murat Sancak’ın silahlı bir saldırıya uğramasının ardından 7 ay 18 gün geçti ve sonunda iddianame açıklandı.
Bununla ilgili haberi dün Hürriyet’te okumuşsunuzdur.
Saldırının neden gerçekleştirildiği ile ilgili olarak savcılığın hiçbir görüşü yok.
Bu iş en başından beri son derece garip bir şekilde gelişti.
Önce saldırganların yakalanması bir bilmeceye dönüştü.
Kamera kayıtlarını izleyerek her türlü suçluyu kolayca bulan polis, saldırganlara bir türlü ulaşamadı.
Saldırganlar daha sonra yakalandıklarında da İstanbul polisi bu kişilerin “kriminal bir grupla bağlantılı” olduklarını açıkladı.
Meğerse polis aslında saldırganların kim olduklarını tespit etmiş ama o güne kadar bir türlü ele geçirememiş.
Suçluların bir türlü yakalanmamış olmasını İstanbul Emniyeti, bugüne kadar hâlâ açıklamış değil.
Kim bilir belki de bir gizli el, bu işin zamana yayılarak unutulmasını istemiş bile olabilir.
Hatırlarsanız o günlerde bu mafyatik yapılanmanın bu işi neden yaptığı ile ilgili tartışmalar, dedikodular da çıkmıştı.
Ardından Sancak ve avukatları bunun bir terör saldırısı olduğunu, söz konusu kişilerin terörist olduğunu iddia ettiler.
Savcılık soruşturmasını bu yönde derinleştirdi ama iddianameden de anlıyoruz ki herhangi bir terör bağlantısı tespit edemedi.
Şimdi bildiklerimiz şunlar:
Bu saldırganlar, Murat Sancak’a 20’den fazla kurşun sıktılar ama kimseyi vurmadılar. Araçtaki üç kişi yara almadan kurtulmayı başardı.
Bu iş saldırganların ilk suçu da değil. Kabarık suç dosyalarına sahipler.
Bu kişilerin herhangi bir terör örgütü ile bağlantısı yok, bildiğiniz kriminal tipler.
Bilmediğimiz tek şey ise Sancak’a neden saldırdıkları.
Savcılığın iddianamesinde bu konuya hiç değinilmiyor.
Kim bilir, belki de mahkeme aşamasında hâkim sorar: “Bu saldırıyı niye yaptınız” diye!
Paylaş