ANTALYA’nın Kemer İlçesi’ndeki "kadın ve erkek figürlü" heykelle ilgili tartışma, sanırım ki bu topraklarda sonu hiç gelmeyecek bir ana tartışmanın parçasıdır.
CHP’li eski Belediye Başkanı ve son seçimlerde MHP adayı olan bir kişi, "40 kişilik bir grubun heykelin kaldırılmasını istediğini, aksi takdirde taşlayacaklarını" söylüyor.
AKP’li İlçe Başkanı da "Heykele baktığım zaman utanıyorum" diyor.
Bir sanat eserine bakarken insanın aklına "seks" gelmesi, gerçekten ilginç bir durum!
Sanat eserine bakarken içinde kontrol edilemeyen müstehcen duygular hisseden kişiler, Madrid’e, Roma’ya, Paris’e gitseler demek ki sokakta gezerken toplum için ciddi bir tehlike oluşturacaklar.
Söz konusu heykelin gazetelerde fotoğrafları da yayınlandı. Ve bence tartışılması gereken tek şey bu fotoğraflara göre "heykel müstehcen mi, değil mi" sorusundan önce, "bu heykel güzel bir heykel mi" olmalı.
Bu heykelin sanatsal değeri nedir, Kemer gibi bir turistik merkezde kent meydanında bulunması gelen turistlere Türk heykel sanatı hakkında nasıl bir fikir veriyor?
Bu tartışılmalı.
Ve bunu tartışmak da herhalde öncelikle sanatçıların işi olmalı.
Eline taş alıp heykel kırmaktan söz edenlerin değil.
’Takdir’ değil, ’tekdir’ edilecek bir uygulama
ESKİŞEHİR Milli Eğitim Müdürlüğü, öğrencilerin üzerinde çizgi roman ve film karakterlerinin resimlerinin bulunduğu çantaların kullanılmasını yasakladı.
Hürriyet’in haberine göre Milli Eğitim Bakanlığı yetkilileri bu tutumu "takdir edilecek bir uygulama" olarak niteliyorlar.
Demek ki bugün yarın ülke genelinde bir çizgi roman karakteri yasağı rüzgárı esecek.
Yazının girişinde "çizgi roman ve film karakterleri" diye yazdım ama aslına bakarsanız bunların ikisi de çoğunlukla aynı şey.
Ya önce çizgi roman çıkıyor, beğenilince filmi üretiliyor ya da tam tersi bir süreç izleniyor.
Çizgi romanların, çocukların hayal güçlerini geliştirmekte önemli rolleri olduğu bir sır değil.
Renklerin zenginliği ve yaratılan hayal dünyasının genişliği, çocukların da hayal dünyalarını geliştiren ve kişisel gelişimde önemli rolleri olan unsurlar.
Öte yandan çizgi romanlar, çocuğun hareket ve macera isteğini pasif olarak doyurmasını sağlayan bir görev de yerine getiriyorlar.
Öyküler kısa ve kolay okunur olduğu için okuma alışkanlığı kazanılmasında da önemli etkileri var.
Okuma eyleminin zorlama olmadan, zevk alınarak yapılan bir alışkanlığa dönüşmesinde çizgi romanların katkılarını anlatan çok sayıda bilimsel makale okudum.
Milli Eğitim Bakanlığı yetkililerinin "takdir edilecek bir uygulama" dediği yasak, aslına bakarsanız bu ülkede Milli Eğitim’in asıl sorununun "eğitilmeleri gereken eğitimciler" olduğu gerçeğine işaret ediyor.
Zaten son derece sıkıcı olan eğitim sistemimizde, çocukların hiç olmazsa taşıdıkları çantalardan zevk almalarının neresi yanlış, bunu iyice bir açıklasalar da hep birlikte öğrensek.
Hayrünnisa Hanım’ın içki servisi
SABAH’ın Genel Yayın Müdürü Ergun Babahan, dünkü köşesinde şöyle yazmıştı:
"Çankaya Köşkü’ndeki ilk resepsiyonun görüntülerini televizyondan izledim. Hayrünnisa Hanım’ın henüz Köşk’ün işleyişine el atmadığını fark ettim. Çünkü içki masasının düzeni bir tuhaftı. Viski, rakı gibi alkollü içecekler tek tek ve ayrı ayrı olarak masanın üzerine yayılmıştı ve ortada komik bir görüntü vardı. Adeta "içki servisi yapıyoruz" diye göze sokuluyordu. Çankaya Köşkü’nden ziyade sünnet düğünü salonu izlenimi veren bu uygulamadan bir an önce vazgeçilmesi gerekiyor."
Babahan’ın eleştirisine katılmamak mümkün değil.
Ama ben bu eleştiride daha çok "Hayrünnisa Hanım bu işlere el atsın" önerisine takıldım.
Hayrünnisa Hanım, yaşamı boyunca bir kere bile misafirlerine içki ikram etti mi ki, bu ikramın Köşk’te nasıl olabileceğine karar verecek durumda olsun?