Paylaş
Dinin siyaset meydanlarında uluorta kullanılmasının bir örneği daha ve ne yazık ki Başbakan artık bunu alışkanlık haline getirdi.
“Onlar” dediği insanlar, kendisinden “yüzde elliyiz” diye söz ettiğine göre halkın ikinci yüzde ellisi.
Ve bu cümlesiyle onları da bir hamlede “din dışı” ilan ediyor.
İçlerinde dine inanmayanlar da vardır mutlaka ama inanan insanları partisine göre ayrıştırmak, “onlar–bizler” ayrımının altını iyice çizmek belli ki artık yeni bir politika.
Bunun için yalan olduğu artık ortaya çıkmış şeyleri kullanmaktan da vazgeçmiyor.
“Camide bira içtiler” asparagasının üzerinde hâlâ tepinmesinin başka ne anlamı olabilir ki?
Öyle görünüyor ki kendinden emin bu havasına rağmen, Başbakan da artık eski karizmasını yitirmekte olduğunun farkında.
Onun için her konuşmasında eli biraz daha yükseltiyor, bir kesime hakaret dozunu arttırırken, diğer kesime “onlardan farklı” olduklarını daha çok düşündürtecek sözler söylemekten çekinmiyor.
“Kin ve nefret duygularıyla toplumu bölmek, halkı birbirine düşürmek” diye özetlenebilecek bir suçu alenen işliyor, bundan siyasi kazanç bekliyor.
Örgütü kim seçiyor?
GEZİ Parkı eylemlerine katıldıkları için haklarında terör örgütü üyeliği iddiasıyla soruşturma başlatılan 25 şüphelinin sorgusundan sonra 22’si tutuklanmış.
Tutuklama kararında sanıkların hangi örgüt üyesi oldukları belirtilmemiş, belli ki istim arkadan gelecek.
Yargıç karşısına çıkarılan gençlerden biri şöyle diyor:
“Arama kararında 9 tane sol örgütün adı var. Hangi örgütün üyesi olduğumuz belirtilmemiş. Örgütü siz mi seçiyorsunuz, yoksa biz mi beğeneceğiz?”
Emniyetin ve savcılarımızın her suçu terör örgütü üyeliğine sokma merakını bundan daha güzel ortaya koyacak bir ifade daha önce duymamıştım.
Unutulmasın diye buraya da aktarayım istedim.
Bazı küçük sorular
BU hengâme içinde bazı konular unutulmasın diye yeniden hatırlatayım dedim:
1– “Sayıları yüzü bulan, belden yukarıları çıplak, kafalarında garip sargılar olan, ellerinde deri eldivenleri olan, dövdükleri kadının üzerine işeyen” insanlar nerede? Neden hâlâ yakalanıp, yargıç karşısına çıkarılmadılar?
2– Yıldız Teknik Üniversitesi’nin ırkçı profesörü hakkında YÖK, savcılık vs. soruşturma açtı mı? Irkçı nefret suçu takibi şikâyete bağlı bir suç mudur? Irkçı güreşçi ceza kuruluna sevk edildi mi, savcı ifadeye çağırdı mı?
3– Irkçı profesör, İstanbul Büyük Şehir Belediyesi’nin sanat danışmanıymış. Başkan Kadir Topbaş, hizmetinde olduğu vatandaşlarının bir bölümüne hakaret eden bu danışmanı işinde tutmaya devam edecek mi?
Çevrecilikte AKP de bir ‘Duran Adam’!
BAŞBAKAN Recep Tayyip Erdoğan, “en büyük çevrecinin” kendileri olduğunu ileri sürüyor.
Türkiye’de tek parti döneminden beri hâkim olan, “Komünizm gelecekse onu da biz getiririz” ile zirvesine ulaşmış bulunan devlet dilinin bir devamından başka bir şey değil.
Boğaziçi Üniversitesi Çevre Bilimleri Enstitüsü’nden Doç. Dr. Raşit Bilgin, Radikal 2’de Türkiye’nin çevre koruma konusunda dünyadaki yerini yazdı.
Bu araştırma Yale Üniversitesi tarafından yapılmış. (Merak edenler için: http://epi.yale.edu)
Araştırma iki yılda bir yayınlanıyor. Hava kirliliği gibi genel olarak insan sağlığı ile ilgili parametreleri içeren “çevresel sağlık” ve doğal alanların korunması ile ilgili parametreleri içeren “eko sistem canlılığı” başlıkları altında ülkeleri sıralıyor.
Bu iki başlık üzerinden hesaplanan toplam çevre notuyla Türkiye, 132 ülke arasında 109. sırada.
Çevresel sağlık konularında 67. sırada. AKP iktidarı döneminde bu konuda notunu hızla yükselten iki ülkeden biri olmuş, diğeri Mısır.
Ekosistem canlılığı konusunda Türkiye 132 ülke arasında 118. sırada bulunuyor. Bu konuda bu iktidar döneminde ilerleme yok.
Bu genel başlık altında 17 alt başlık yer alıyor ve Türkiye sadece üç tanesinde bu hükümet döneminde ilerleme gösterebilmiş. Geri kalanlarda “Duran Adam”ı oynuyor!
Doç. Dr. Raşit Bilgin’in bu yazısını Başbakan’ın her dediğini doğru kabul edenler de, her söylediğinin yanlış olduğuna inananlar da Radikal’in internet sitesinden bulup, okuyabilirler.
Paylaş