Hainleri Belirleme Enstitüsü!

DÜNYA Hain Çıkarma Şampiyonası diye bir yarışma düzenlense, hiç kuşkusuz ki uzak ara birinci olur, bayrağımızı göndere çektirirken, İstiklal Marşı’mızı da çaldırırız!

Haberin Devamı

Çünkü dünyanın hiçbir ülkesinde görülmeyecek kadar çok sayıda haine sahibiz.
“Vatana ihanet” konusunda uluslararası şöhretlerimiz de var.
En tanınmışlarından biri Nâzım Hikmet’tir ama ben bu alanda birinciliği her zaman Piri Reis’e vermişimdir. Kendisi 500 yıllık bir haindir, ama haritaları hâlâ dünyanın dilinde.
Şöhretleri yerel kalmış hainlerimiz de var ve bunların sayısı o kadar çok ki saymakla bitmez.
Değerlerini bilemiyoruz ne yazık ki.
Bunun bir tek nedeni var: Hain belirleme standardımız yok!
Bunun için bir “Hainleri Belirleme Enstitüsü” kurulsa iyi olur diyorum.
Elle tutulur bir hain standardımız olursa memleketin bir yarısının öbür yarısını toptan hain ilan etmesinin de önüne geçebiliriz. Zaten o hain ilan edilen diğer yarısı da kendisini hain ilan eden birinci yarıyı hain ilan etmiş oluyor ki böylece sadece hainlerin yaşadığı bir memlekete dönüşüyoruz.
Bu kadar çok vatan haininin olduğu bir ülkenin nasıl hâlâ ayakta durabiliyor olduğu da ayrı bir muamma tabii, ama bunun nedenlerini araştırmak için ayrı bir kuruluş kurmak daha iyi olur.
Tabii arada bir oyunbozanlar da çıkıyor ve son derece eğlenceli “karşısındakini hain ilan etme” oyununun tadını kaçırıyor.
Ben onlardan olmak istemem. Madem böyle bir eğlencemiz var, eğlenelim gitsin, gidebildiği yere kadar.
Neymiş, bizden farklı düşünen ve farklı davranan insanların bunu ihanet için değil, sadece öylesinin doğru olduğunu düşündükleri için yaptıklarını düşünmemiz gerekiyormuş!
İşte her görüldüğü yerde başı ezilmesi gereken zararlı bir düşünce akımı!
Bunlar “herkesin hain olduğunu düşünen toplumların ruh sağlıklarının bozuk olduğunu” da söylerler.
Bunlara hiç kulak asmam!
Memleketimizin hain çıkarma konusundaki dünya liderliğini elinden almaya yönelik haince girişimlerdir bunlar.

Haberin Devamı

Piri Reis’i ‘Doodle’ olunca hatırlamak

MEMLEKETİN hain yaratma potansiyelinin muazzamlığını düşünürken aklıma ister istemez Piri Reis geldi.
Pazar günü Google’ın “Doodle”ı Piri Reis’in 1513 yılında çizdiği dünya haritasının bugüne kalan son parçasından yaratıldı. Reis bu haritayı çizdiğinde Gelibolu sahillerinde can sıkıntısını bastırıyordu.
Bütün gazetelerimiz, haber televizyonlarımız bu haberi büyük bir sevinç içinde verdiler, belli ki milli gururu gıdıklayan bir davranışmış.
Google’ın Doodle’ını haber yapan gazetelerin ve televizyonların çoğunda Piri Reis’in haritasının 500. yıldönümü nedeniyle İstanbul’da düzenlenen serginin açıldığını okumadınız ama.
Evet, böyle bir sergi açıldı, Atlas dergisi de destekliyor ve serginin açılışında Atlas’ın 20. yılını da kutladık.
Atlas’ın 20. yıl onur konuğu olarak, Kültür ve Turizm Bakanlığı’nın desteğinde Türkiye’ye gelen Piri Reis uzmanı kartograf Gregory McIntosh da bir konuşma yaptı.
Piri Reis’in 1513 Dünya Haritası sergisi, 31 Mayıs tarihine dek Tophane-i Âmire’de ziyaret edilebilir. Sergi daha sonra Ankara, Çanakkale, Eskişehir, İzmir ve Londra Kitap Fuarı kapsamında Londra’da da izlenebilecek.
Etkileyici bir sergi, dilerim ki okullar ve ebeveynler bu serginin değerini bilsinler ve çocuklarına yeni bir dünyanın kapısını da aralayabilsinler.
Piri Reis, 1550’li yıllarda Süveyş’teki Osmanlı donanmasının başındaydı. Portekizlilerin elinden Aden’i almış ve önemli bir üs olan Muskat’ı da ele geçirmişti.
Onun bu başarılarını çekemeyen Basra Beylerbeyi Kubad Paşa tarafından “ihanetle” suçlandı ve İstanbul’dan gelen bir padişah fermanıyla Kahire’de asıldı.
Sergiyi gezseniz de gezmeseniz de bunu da bir düşünün derim: Bu memlekette birilerinin ihanetle suçlanması neden bu kadar kolayca inandırıcı bulunabiliyor?

Haberin Devamı

Hiç sorulmaması gereken soru

ARKADAŞIMIZ Cansu Çamlıbel’in İtalyan düşünür Umberto Eco ile yaptığı ilginç söyleşiyi okumadıysanız, dünkü Hürriyet’i yeniden elinize almanızı öneririm. Akıllı sorulara verilmiş akıllı yanıtların yer aldığı söyleşileri her zaman bulabilmek kolay değil çünkü.
Umberto Eco, söyleşinin bir yerinde şunları söylüyor:
“Bazı şehirlere gidersiniz, uçaktan iner inmez havaalanında ‘Şehrimiz hakkında ne düşünüyorsunuz’ diye sormaya başlarlar. Kardeşim bekle biraz şehri göreyim önce, ilk defa gelmişim. Ama Paris’te, Londra’da, Roma’da kimse size böyle bir soru sormaz. Kendilerinden o kadar emindirler ki böyle bir soruya ihtiyaç duymazlar. Ne yanıt vereceğiniz ile ilgilenmezler bile. Bir şehir eğer ‘Benimle ilgili ne düşünüyorsunuz’ diye soruyorsa bir kimlik sorunu vardır”.
Bunu okuyunca ülkemizi ziyaret edenlere gazetecilerin sorduğu malum sorular aklıma geldi.
Ve artık okumaktan sıkıldığımız yanıtları!
Haber merkezlerinin yöneticilerine Eco’nun bu yanıtını bütün muhabir arkadaşlara sabah toplantısında okumalarını öneririm.

Yazarın Tüm Yazıları