Paylaş
Buna “giyotin sistemi” deniliyormuş.
Sisteme verilen isim kötü şeyleri çağrıştırıyor, onu geçelim. Ancak Başbakan’ın söylediği söz gerçeği tam olarak yansıtmıyor.
Seçime katılanların yüzde 50.01 oyuyla seçilebilecek Cumhurbaşkanı, halkın yüzde 100’ünü temsil eden Meclis’i feshetme yetkisine sahip.
Buna karşılık yüzde 100’ü temsil eden Meclis’in, Cumhurbaşkanı’nı görevden alıp seçime götürmesi o kadar kolay değil.
Cumhurbaşkanı’nın görevden alınması için önce Yüce Divan’da yargılanması gerek. Yüce Divan’ı, Cumhurbaşkanı’nın bizzat seçeceğini ve oradaki yargılamanın ne kadar tarafsız olabileceğini de bir kenara bırakalım.
Cumhurbaşkanı’nı Yüce Divan’a göndermek için 600 üyeli Meclis’in 360 oy ile suçlama önergesini kabul etmesi gerekiyor.
Önergenin görüşülmesinden sonra Cumhurbaşkanı’nın Yüce Divan’da suçlanması için de 400 oy lazım.
Ve bu sadece görevdeyken değil, görevinin bitmesinden sonra da geçerli bir durum. Suç, göreviyle ilgili olsun ya da olmasın, durum böyle.
Meclis’i 1 kişi feshedip seçime götürebilecek ama Meclis’in en az 400 oy bulması gerekiyor!
Diyelim ki Meclis’te bu yüksek oy oranı sağlandı ve Cumhurbaşkanı yargılanmak üzere görevden alındı.
Yenisi seçilene kadar kim vekâlet edecek? Halkoyuyla seçilmemiş yardımcısı!
Bir demokraside böyle bir şey söz konusu olabilir mi?
OLANLAR OLDU
MESUDE Erşan’ın, Hürriyet’te 3 gün yayınlanan yazı dizisi, 15 Temmuz’dan bu yana yaşadığımız şiddet ve terör olaylarının toplum olarak depresyon ve travmaya yol açtığını anlatıyordu.
9 ayda 33 milyon 600 bin kutu antidepresan satılan bir ülke olmuşuz. Doğrusunu isterseniz benim de içim daralıyor. Bir depresyon diyemem ama toplumun geneline yayılan sıkıntılı ruh hali, herkes gibi beni de etkiledi.
Geçen gün Ata Demirer’in senaryosunu yazıp Hakan Algül’ün yönetiminde iki de ayrı karakteri canlandırdığı ‘Olanlar Oldu’ isimli filmi izledim.
Şunu söylemeliyim ki ruhuma iyi geldi. Diyebilirim ki son aylardaki en iyi iki saatimi geçirdim.
Bu film de, Demirer’in önceki filmlerinde olduğu gibi insana bir yaşama sevinci veriyor.
Çocukluğumun Ege kasabalarını, memleketimizin naif insanlarının varlığını hatırladım. Küfredilmeden de insanların gülebileceği film yapılabileceğini görmek de iyi geldi.
Arada gözüm de yaşarmadı değil ama sanırım bu daha çok filmdeki anneanne-torun ilişkisinin bana rahmetli anneannemi hatırlatmasıydı.
Ondan çocukluğum boyunca duyduğum “Büyüklerin konuşmalarını dinleme” talimatının tekrarlandığı her sahnede o günlere gittim.
Cahit Sıtkı Tarancı’nın “Affan Dede’ye para saydım / Sattı bana çocukluğumu” dizelerindeki gibi oldu, “Ata Demirer’e para saydım (gerçi davetliydim) / Sattı bana çocukluğumu”!
Her gün yay gibi gerilen sinirlerimi, bir ilaç kullanmama gerek kalmadan gevşetti, hiçbir şey düşünmeden güldüm de güldüm.
Film bugün vizyona giriyor. Ülkü Duru, Salih Kalyon, Tuvana Türkay, Toprak Sergen, Seda Güven, Renan Bilek de doğrusunu isterseniz rollerinin hakkını veriyorlar.
Bu gri gökyüzünün altında ağır gündemden sinirleriniz gerildiyse, hem güneşin hem de memleketimizin iyi insanlarının varlığını hatırlamak ve huzur içinde gülmek istiyorsanız bu filmi öneririm.
Paylaş