SİZE sözünü edeceğim haberi gazetelerde okumuş olmalısınız. Bu nedenle, isimleri ve yerleri tekrarlamayacağım. Elbette insani bir dramın kahramanlarının isimleri de önemli ama dikkatinizi çekeceğim konu açısından bunu gerekli görmüyorum.
16 yaşında, 20 günlük evli bir kadın, kocasıyla birlikte gittiği bir alışveriş merkezinde kaçırıldı.
O yaşta bir kızın nasıl evlendirilmiş olduğu da ayrı bir dram ama ülkemizde ne yazık ki bu tür durumlar sıkça görülüyor. Ancak konumuz bu değil.
Kaçıran adam olaydan iki gün sonra yakalandı ve "adam kaçırma, zorla alıkoyma, cinsel taciz ve tecavüz girişimi" suçlarından mahkemeye çıkarıldı.
Dünyanın herhangi bir yerinde bu suçlardan bir tekini bile işleseniz yıllarca hapiste yatarsınız.
Nasıl olduysa sanığın çıkarıldığı mahkeme, tutuksuz yargılama kararı verdi ve sanık serbest bırakıldı.
Dışarı çıkar çıkmaz ilk işi, kaçırdığı kızın evine gidip kızı geri istemek oldu.
Kızın babası o sırada evinde içki içiyordu. Adamı konuşmak üzere içeri davet etti ve birkaç kadeh daha içtikten sonra tabancasını çekerek adamı kafasından vurup öldürdü.
Şimdi yanıtlanması gereken sorular var:
Soru dedektif romanlarındaki soruya benziyor ama yanıtını bulmak için polis akademisini bitirmek de gerekmiyor.
Bu olayda sizce katil kim? Baba mı, yoksa sanığı serbest bırakan adli düzenimiz mi?
Bu olayda kurban ya da kurbanlar kim? Kaçırılan kız mı, kızı kaçırıldığı için katil olan baba mı? Mahkeme onu hapiste tutmadığı için tek kurşunla öldürülen adam mı?
Erkeklerin uzun yaşamasının önündeki engeller
DÜZENLİ cinsel ilişkinin erkeklerde yaşamı uzattığına ilişkin bir haber okudum.
Düzenli olarak haftada en az bir kere seks yapan erkeklerin yaklaşık yüzde ellisi 80 yaşını görebiliyormuş.
Araştırmayı yürüten Tayvan Üniversitesi’nden Doktor Huang-Kuang Chen’in açıklamasına göre, 65’ine varmadan dul kalan erkeklerin 80 yaşından önce yaşamlarını kaybetme riski yüzde 70 artıyor.
Oysa 65 yaşında dul kalan kadınların 80 yaşına kadar yaşayabilmeleri şansı sadece yüzde 33 azalıyor.
Bu araştırma da gösteriyor ki erkekler aslında son derece naif yaratıklar.
Eşi ölmüş erkeklerin kısa süre içinde nasıl çöktüklerini yakınlarınızdan izlemiş olmalısınız.
Buna karşın eşi ölen kadınların da çay partilerine, arkadaşlarla çıkılan turistik gezilere kendilerini vurdukları ve giderek gençleştikleri de bir sır değil.
Demek ki erkeklerin olur olmadık her zaman seks yapmak istemeleri "yaşama içgüdüsü" ile ilgili.
Kadınların bu isteğe kolayca yüz vermiyor olmaları ve "baş ağrısından" tutun da "komşular duyar" gibi sudan bahanelerle adamcağızları yüz geri etmeleri de oldukça anlamlı.
Çünkü eğer bu isteği kabul ederlerse adam 80’ine kadar yaşıyor! Onun çamaşırıydı, bulaşığıydı, yemeğiydi derken kadıncağız çöküp gidiyor.
İçinden çıkılması güç bir çelişki yani!
Öte yandan adamcağızın sadece "daha uzun yaşamak kaygısıyla" dışarıdaki kadınlara gözünün takılması da affedilemiyor. "Affettim" diyen kadın da zaten bunu daha sonra adamın burnundan fitil fitil getirmek için yapıyor.
Sonuç olarak şunu söylemeliyim: Erkeklerin uzun yaşaması o kadar da kolay değil!
Kalbindeki bir ismi tekrarlamak
GEÇENLERDE okuduğum bir romanda, erkek kahraman şöyle diyordu: "Her birimiz içimizde bir ad taşırız. Yaşamımızın son anında dudaklarımızdan dökülene kadar önemini açıkça göremediğimiz bir ad."
Bu sözü not etmiş olmamın nedeni, cümledeki "yaşamımızın son anında" vurgusu.
Bunun ne kadar feci bir şey olduğunu düşündüm kitabı okurken.
Günün her anında kendi kendine tekrarlamaktan mutlu olacağın bir ismi içinde taşıdığını fark etmeden, yaşamının son anına gelmiş olmaktan söz ediyorum.
Bunun farkına ölmeden önce varabilmek, yaşamın sırrını keşfedebilmiş olma duygusu verebilir insana çünkü.
Ve o ismi içinizden yeteri kadar tekrarlamayı başarabilirseniz aslında kendi menkıbenizi de yazıyorsunuz demektir.
Bir inanışa göre bir ismi yeterince tekrarlarsanız, o isim insanın kalbinin üzerine görünmez harfler ile yazılırmış.
Kim bilir belki de áşıkların uzaklardaki bir noktaya dalıp gitmelerinin nedeni de budur.
Áşık kişiyi rahatlatan, her tekrarlandığında yüzünün gülmesine neden olan bir eylemdir bu.
Ve aynı zamanda içinde bir korkuyu da barındırır: Aşk ile at başı giden bir korkuyu, kaybetme korkusunu!
Eğer o ismi içinde tekrarlamaktan vazgeçerse, onu kaybedeceğini düşünür áşık.
Yapmak istediği, o ismi tekrarlayarak telepatik bir bağ kurmaktır çünkü. Hiç kopmasın isteyeceği bir bağ. Günün her anında, attığı her adımda onun varlığını yanında hissetmesini sağlayacak bir bağ arayışıdır bu.
Uzaklardaki sevgilinin duymayacağını bile bile bir ismi tekrarlıyor olmak, dışarıdan bakan birisi için bir "delilik alameti" gibi de görülebilir elbette.
Ama zaten aşk da bir tür delilik hali değil midir?İnsanın hiç tedavi olmak istemeyeceği bir delilik hali!