Paylaş
Soruları hatırlayalım önce isterseniz...
“Reis kimdir, hakkında ne düşünüyorsunuz. Hangi gazeteleri ve köşe yazarlarını takip ediyorsunuz. Reis denilince aklına kim geliyor, hangi dershaneye gittin” gibi sorular bunlar.
Bu mülakatların nedeni görünürde Fetullahçıları ayıklamak ama asıl amaç partizanlıktan başka bir şey de değil.
Tabii Fetullahçıların “salak” olduklarını da varsayıyor olmalılar.
Onlar için mülakat heyetlerinin gözünü boyamak, herkesten daha kolay oysa. Bugüne kadar yaşadıklarımız, gördüklerimiz bunu düşündürüyor.
Reisi sever görün, yandaş cerideleri okuduğunu söyle, araya “Bakara-makara” bir-iki dua da sıkıştırma fırsatı bulursan iş tamamdır.
Milli Eğitim Bakanı, bu tür soruların “soru havuzunda” yer almadığını söylüyor.
Ve şöyle diyor: “Bizim soru havuzumuzda böyle sorular yok. Oldu birisi ‘Reis hakkında ne düşünüyorsunuz’ dedi, bunun ne zararı var? Kesinlikle mülakata halel gelmez. Bu söylenenler adaletten ayrıldığı imajı verilmek için yapılıyor.”
Abuk sabuk soruların sorulmuş olması mülakata nasıl halel getirmiyor, bunu herhalde bakanın sadece kendisi biliyor olmalı.
Ona hatırlatmak isterim ki bu kafayı değiştirmedikleri sürece devleti dün nasıl Fetullahçılara teslim ettilerse, yarın da başkalarına teslim ederler.
Fetullahçı diye devletten on binlerce insan atıldı, her gün de bu sayı büyüyor.
Buna yol açan şey, geçmişte AKP iktidarının cemaatlere bakışı değilse nedir?
Darbe girişiminin ardından bundan böyle devlette yükselmenin “liyakat” ile ilgili olacağı söyleniyordu.
O sözler belli ki o günün korkusu ve paniği içinde söylenmiş.
Hükümet fabrika ayarlarına dönüyor. Geçmişte partizanlık yapacağız derken Türkiye Cumhuriyeti’ni bir cemaate tapulamışlardı.
Şimdi bakalım kimin düdüğünü öttürecekler?
ORTAK PAYDALARI: CUMHURİYET KARŞITLIĞI
FETULLAHÇILARIN darbe girişiminin ardından Diyanet İşleri Başkanlığı’nın, tarikat ve dini gruplarla bir araya gelerek “bu işleri” bir hale yola koyacağı ve tarikat ilişkilerinin şeffaflaştırılacağına ilişkin haberleri gazetelerde okuyorum.
Bu tarikatlardan bazılarının özellikle İçişleri ve Sağlık bakanlıklarında müthiş bir iktidar mücadelesi verdiklerini biliyoruz.
Tabii bu arada bazı tarikat şeyhleri de “zamanın ruhuna uygun” konuşmalar yaparak, bu yarışta öne geçmeye çalışıyorlar.
Bakın mesela Uşşaki Tarikatı’nın Fatih Nurullah Efendi isimli bir lideri var.
Tarikatın bir de televizyon kanalı varmış, Nurani TV isminde.
Nurullah Efendi o kanalda müritlerine bakın neler anlatıyor:
“Şu anda görünen zuhuratlar o ki, 1. Türkiye Cumhuriyeti son buldu. Bunu söyleyen biz değiliz, Avrupa basını. 2. Osmanlı kuruluyor, onun başı da Tayyip Bey 1. padişahımız olarak gözüküyor. Şet kuşatma vazifesi de mutasavvufların. Bu da görüyor ve gösteriyor ki inşallah böyle bir süreç geçecek kanaatim yani. Bir kaos ortamı, bir şey ama son sahne iyi bitirilebilirse, bu iş de biter artık. Tekrar 100 senenin nihayetinde Medine-i Münevver’de kurulan devletin devamı hüviyetindeki bir devletin yeniden ihyasıyla asr-ı saadetin kokularının geldiği bir süreci bu ümmet, bu millet başlatsın.”
Bu adamın ne kadar müridi var, devlet içinde örgütlenebilecek çaptalar mı, yoksa sadece din ticareti ile mi meşguller, bilemiyorum.
Gördüğüm şu: İslamcıların ortak paydası Cumhuriyet karşıtlığıdır tezi, bu örnekte de kanıtlanıyor.
“Aynı menzile farklı yollarla yürümek isteyen” bu arkadaşlara, dilerim bu nutuktan sonra devlet kapıları, daha önce Fetullahçılara açıldığı gibi açılmasın.
BEŞ, DÜNYADAN BÜYÜKMÜŞ!
BİRLEŞMİŞ Milletler Güvenlik Konseyi’nin beş daimi üyesi (BMGK) eski Portekiz Başbakanı Antonio Guterres’in, 31 Aralık’ta görev süresi dolacak Ban Ki–Moon’un yerine BM Genel Sekreteri olmasına karar verdi.
“Dünyadan büyük 5”, bunu yaparken konseyin daimi üyesi olmayan diğer ülkelerle de istişare etti.
Bunların Almanya, Hindistan, Brezilya, Japonya gibi ülkeler olduğunu biliyoruz.
Bundan sonraki aşamada BM Genel Kurulu toplanacak, parmaklar kalkıp inecek ve Guterres BM Genel Sekreteri olacak.
Bu arada bizim yandaş medyanın yere göğe sığdıramadığı “Dünya beşten büyüktür” tezi de bir kez daha tebessümlere neden olacak.
Hatırlıyor musunuz bilmiyorum ama bir aralar yandaş medyanın en gözde konularından biri de bu BM Genel Sekreterliği meselesiydi.
Erdoğan’ın, Abdullah Gül’ün yerine Cumhurbaşkanı olmasının söz konusu olduğu günlerde pişirilip piyasaya sürülen bir hayaldi.
Tabii amaç o günlerde Gül’ün öfkesine kapılmasını engellemekti ama bu konuyu ciddi ciddi konuştuklarını hatırlarsınız.
Ne oldu? Gül, aday adayı bile olamadı.
Neden böyle oldu? Birçok nedeni var kuşkusuz ama en büyük nedeni, Türkiye’nin ve onu temsil edenlerin dünyanın başka yerlerinde artık o kadar ciddiye alınmıyor olması.
“Müslüman bir ülkede ileri demokrasi” beklentisi iflas etti. Türkiye, demokratik standartları bakımından tarihinin en geri dönemini yaşıyor. (Göteborg Üniversitesi Demokrasi Enstitüsü’nün son araştırması bunu gösteriyor. Daha sonra bu konuya değineceğim.) Türkiye’nin siyasi liderleri boş böbürlenmelerle dolu konuşmalarla, herkesi düşman etmeyi başarmış durumda.
Paylaş