Paylaş
“Biz başbakanımızla da istişare ederek bu talebi olumlu karşıladık. TBMM’nin ilgili komisyonu ve sorumluluk içinde davranacağına inandığımız bütün o komisyon üyelerinin Apaydın Kampı dahil her yere ulaşımları sağlanabilir” dedi.
Biliyorsunuz hepimizi kandırmaya çalışmışlardı. “Kadınlar ve çocukların bulunduğu kamplar ile askerlerin bulunduğu kampların statüleri farklıdır” demişler ve buna inanmamızı ummuşlardı.
Baktılar olmuyor, şimdi izin verilebileceğini söylüyorlar. TBMM İnsan Hakları Komisyonu başvuracakmış, 15 gün içinde de bu inceleme gezisi yapılabilecekmiş!
Bunu duyunca “Pardon” dedim, “Bir milletvekilinin Türkiye sınırları içindeki bir kampı gezmesi için neden izin alması ve böyle bir süre beklemesi gerekiyor?”
Bu süre içinde kampın çehresi tamamen değiştirilsin diye mi?
Sizin “milli irade”ye saygınız yok mu acaba?
Apaydın Kampı’nda tuhaf şeylerin döndüğü ve bu nedenle Milletvekili Hurşit Güneş’in ziyaretinin engellendiği artık su götürmez bir gerçek.
Dünkü Vatan’da, kılık değiştirerek kampta röportaj yapan Rus gazeteci Daria Aslamova’nın, Komsomolskaya Pravda gazetesinde yayımlanan yazısı aktarılıyordu.
Aslamova şöyle yazıyor: “Özgür Suriye Ordusu, Türk, Amerikan ve İngiliz istihbarat birimlerinden elde ettikleri bilgileri değerlendirerek Suriye topraklarında yapılacak operasyonları bu kampta planlıyor. ABD ve diğer ülkelerden gelen haberleşme araçları da bu kampta bulunuyor. El Esad Batılı bir medya kurumuyla yaptığı görüşmeleri bu kamptaki çadırından gerçekleştiriyor.”
Tam olarak “Vay anasına sayın seyirciler” durumu! Bir Türk milletvekili kampa sokulmuyor ama kampın ve Özgür Suriye Ordusu’nun şefi burada Batılı gazetecileri kabul edebiliyor!
Bununla da kalmıyor “Suriye topraklarında gerçekleştirilecek operasyonları bu kampta planlıyor!”
Bu nasıl mültecilik? Türkiye topraklarında bu askeri faaliyet için izin kimden geldi, TBMM’den bu konuda bir izin kararı çıkmadığına göre?
Özgür Suriye Ordusu’nun internet sitesine girdiniz mi bilmiyorum.
http://www.free-syrian-army.com adresine girin, “contact” bölümünü tıklayın, karşınıza şöyle bir şey çıkıyor:
Main Base (Ana üs): Hatay, Turkey. Phone (Telefon): 00905369631274!
Silahlı bir yabancı orduya Türkiye’de üs kurma iznini kim verdi? Bu yetki, Meclis’e ait değil mi?
Hepimizi bilinçli ve planlı olarak kandırmaya çalıştılar.
Birleşmiş Milletler mülteci hukukunda olmayan bir şeyi varmış gibi bize yutturmaya çalıştılar.
Şimdi kıvırtmaya çalışıyorlar. Yaptıklarından utanırlar mı derseniz? Yanıt çok kolay: Utanmazlar!
Normal olan neydi?
SURİYE gibi sivillerin üstüne ordusunun silahlarıyla yürüyen bir rejimden kaçanlara kucak açmak, onlara ülkelerinde hayat normale dönene kadar barınma ve bakım olanakları sağlamak Türkiye’nin göreviydi.
Hem insanlık gereği olarak, hem de uluslararası anlaşmalardan doğan yükümlülüklerimizin gereği olarak!
Sadece barınma ve bakım değil, çocuklar için eğitim olanakları sağlamak da bunun bir parçasıdır.
Bu sığınmacılar içinde asker kişiler de olabilirdi ve nitekim generalden tutun da erlere kadar böyle asker kişiler de var. Türkiye bunlara da “Evinize dönün” diyemezdi, dememeliydi ve demedi.
Asker sığınmacılar için ne yapılacağı belli: Silahlarından arındırılacaklar, üniformalarını çıkaracaklar, kendilerine verilen sivil giysileri giyecekler ve sığındıkları kamplarda askeri faaliyet sürdürmeyecekler.
Hurşit Güneş’in Apaydın Kampı’na ziyaretinde gördüğümüz sığınmacının üzerinde askeri kamuflaj giysileri vardı. Silahının olup olmadığını bilemiyoruz. Ama o kampın askeri faaliyetler için kullanıldığını yabancı yayın organlarından öğrendik.
Eleştirdiğimiz şey budur.
Türkiye, bir savaşın tarafı elbette olabilir. Ama buna karar verecek organ Türkiye Büyük Millet Meclisi’dir.
Başbakan ve Dışişleri Bakanı’nın kendilerinde olmayan bir yetkiyi vehmetmelerine karşı çıkıyoruz, insani görevlerin yerine getirilmesine değil.
İnsani duygular çifte standardı kaldırmaz
CUMHURBAŞKANI Abdullah Gül (ki kendisine acil şifalar dilerim) karaciğer kanseri olduğu için altı ay ömrünün kaldığı bildirilen tutuklunun (aslında mahkemede hüküm giymiş ama davası temyizde olduğu için halen tutuklu olarak tanımlanıyor) son günlerini ailesinin yanında geçirebilmesi için devreye girmiş.
Emrindeki personele bu konuda ne yapılabileceğinin araştırılması için çalışmaları talimatını vermiş.
Biliyorsunuz Cumhurbaşkanı’nın mahkûmları af yetkisi var ve bunu kullanmak için gerekli işlemlerin yapılmasını istiyor olmalı.
Bu insani tutumu ve yaklaşımı nedeniyle Cumhurbaşkanı’na bir vatandaş olarak teşekkür etmek isterim.
Cezalandırma, medeni toplumlarda bir intikam yolu değildir ve insani hassasiyetlere sahip olmak önemlidir.
Keşke aynı hassasiyet, cezaevinde ölüme terk edilen diğer tutuklular ve mahkûmlar için de gösterilebilseydi. Bu yapılmadığı için ölüp gidenler oldu.
Ama hâlâ kurtarılabilecek olanlar da var. Mesela emekli Orgeneral Ergin Saygun, cezaevi koşullarında yeterli sağlık hizmeti alamadığı için her geçen gün eriyip gidiyor. Mahkeme kendisini ısrarla tutuklu yargılamak istiyor. Acaba Cumhurbaşkanı’na bu konuda bilgi veren hiç olmadı mı?
Paylaş