Paylaş
“Eğer bu ülkede diktatör varsa, buyursunlar bu diktatörü sandık yoluyla indirsinler” diye de ekledi.
Suçlama konusu, “diktatör olmak” değil, “diktatörleşme hevesi” şeklindeydi, önce onu hatırlatayım.
Ve sandık da tek başına yetmiyor, Putin de seçimle işbaşına gelmişti, Orta Asya diktatörlerinin hepsi de seçimle işbaşına geldi. Benzetmek fazla ağır olur ama Mussoloni ve Hitler’in bile seçimle geldiklerini de unutmayalım.
Meseleyi doğru tarif edelim ki, doğru bir sonuca ulaşabilelim derim.
Evet, sandık demokrasinin olmaz ise olmaz kuralı ama tek başına demokrasiyi kurtarmaya da yetmiyor.
Mısır’da askeri darbeyle seçilmiş Cumhurbaşkanı Mursi devrildi ve askerler bir yeni yönetim kurdular. Mursi döneminde yaptığı espriler nedeniyle hapse atılan komedyen Basim Yusuf da hapisten çıktı. Komedyen bu, durduğu yerde durmuyor tabii, bu kez de General Sisi ile dalga geçen bir skeç yaptı ve televizyonda yayımlandı. Muhtemelen yine hapsi boylayacaktır ama biz o kısmını bir kenara bırakalım.
Günümüz Türkiye’sinin televizyonlarının hangisinde, “seçilmiş” Erdoğan ile dalga geçecek bir skeç yayınlanabilir, onu düşünmeye çalışalım.
Yanıtı belli: Birkaç muhalif kanal dışında hiçbiri yayınlayamaz, yayınlamayı akıllarından bile geçiremezler.
Açılışını yaptığı alışveriş merkezinde dolaşırken, Erdoğan önünden geçecek, plastik mankenlerin üzerindeki çamaşırları görürse Başbakan kızar belki diye bir iç çamaşırı mağazası kepenklerini kapattı. Günümüz demokrasilerinin hangisinde böyle bir şey olabilir?
Bizde olabiliyor, çünkü Başbakan’ın sinirine dokunursa, bir kaş göz işaretiyle yaptığı bütün yatırımlar çöpe gidebilirdi.
Günümüzde hangi demokraside, bir Başbakan hangi ihaleyi kime vereceğine şahsen karar verebiliyor?
Hangi demokraside, Başbakan’ın kızdığı işadamlarının işyerlerine polis ve müfettiş ordusuyla baskın yapılıyor?
MİT’in, CHP ve MHP’li işadamlarını fişlediği ve kamu ihalelerini alabilmelerinin engellendiği ortaya çıktı. Hangi demokraside olabilir?
MİT, bazı gazetecileri sahte isimler ile aldığı izinle dinledi. Demokrasi neredeydi, sandığa mı kaçıp saklanmıştı?
Yeni anayasa yapma çalışmalarını tıkayan, Başbakan’ın tek adam yönetimi kurma hevesi değil miydi?
Belli ki Başbakan bu diktatörleşme hevesi ile ilgili eleştirilere çok kızmış.
Bütün bu olaylar önümüzde dururken, eleştirmeyip, ne yapacaktık?
İşkenceye ‘sıfır’ tolerans nerede?
POLİS merkezinde 23 yaşında bir kadını “çırılçıplak soyarak üst araması” yapan kadın polis memuru “görevi kötüye kullanmaktan” 6 ay hapis cezasına çarptırıldı.
Mahkeme hapis cezasını daha sonra 3 bin lira adli para cezasına çevirdi.
Haberi gazetelerden okudum, “Yanlış bir haber mi acaba” diye internetten de kontrol ettim, tümünde aynı şey yazılı: Görevi kötüye kullanmaktan!
Bunun nasıl bir “görevi kötüye kullanma” suçu oluşturduğunu anlayamadığımı belirtmeliyim.
Bu suç, kişinin görevinin gereklerine aykırı hareket ederek kişileri mağdur etmesi, kamu zararına neden olması ya da birilerine haksız kazanç sağlamasıyla oluşur.
Karakolda, bir insanın çırılçıplak soyularak onurunun kırılmasına ve aşağılanmasına neden olmanın bununla ne ilgisi var?
Sanık kadın polis, işkence suçuyla yargılanmış olmalıydı ve onun cezası da üç yıldan 12 yıla kadar hapistir.
Eğer bu arama işlemi sırasında cinsel taciz de yaşandıysa ceza on yıldan 15 yıla kadar hapse çıkıyor.
Medeni bir ülke olacak isek, işkence ve kötü muamele ile mücadelede izlenmesi gereken yol “sıfır tolerans” olmalıdır.
Bizde işkencenin önüne bir türlü geçilemiyor olmasının nedeni, işkencecilerin önce amirleri, sonra da yargı tarafından korunuyor olmasıdır.
Bakan bu, her şeyi inceler!
İÇİŞLERİ Bakanı Muammer Güler, Mardin’e gitmiş.
Gidebilir elbette, bir milletvekilinin hafta sonlarında seçim bölgesine gitmesinden daha doğal ne olabilir ki? Üstelik Mardin, Güler’in doğduğu kent aynı zamanda.
Sabah gazetesi haberi şöyle verdi:
“İçişleri Bakanı Muammer Güler, TÜRGEV tarafından yaptırılacak 24 derslikli imam hatip lisesinin arazisinde incelemelerde bulunmak üzere Mardin’e gitti”.
“24 derslikli bir lise” yapmak için aşağı yukarı 1.5 dönüm kadar bir arsa yeterlidir, hadi diyelim ki 2 dönüm olsun.
Koskoca İçişleri Bakanı, bu arazinin nesini inceleyecek?
Jeolog değil ki arazinin tektonik yapısına baksın, mühendis değil ki binanın nereye, nasıl oturacağına karar versin.
Belli ki Bakan, Mardin’e gitmek istemiş, gitmişken araziye de şöyle bir bakmış.
Buna illa ki bir “inceleme havası” vermek neden gerekiyor, anlayamadım.
Paylaş