Paylaş
Bayraktar, istifa ederken söylediği, “Ne yaptıysak Başbakan’ın bilgisi dahilinde yaptık” sözlerini şöyle açıklıyor:
“Bu bir çeşit sitemdir, alınganlıktır, diğerleriyle aynı çuvala konulmama bir tepkidir!”
17 ve 25 Aralık soruşturması sırasında elde edilen telefon konuşmaları ile ilgili çözümlemeleri okurken aynı şeyi düşünmüştüm.
Bayraktar’ın birçok talebi geçiştirmeye çalıştığı, zamanın Başbakan’ı Recep Tayyip Erdoğan’ın talimatına göre hareket ettiği bu kayıtlardan kolayca anlaşılıyordu.
Diğer üç bakan ile ilgili telefon konuşmaları ve o konuşmalara bağlı olarak elde edilen diğer deliller ile Bayraktar hakkındaki iddialar arasında bir paralellik kurmak gerçekten Bayraktar’a karşı yapılmış bir haksızlık olmalı diye düşünmüştüm.
Benim ne düşündüğüm elbette çok da önemli değil, sonuç olarak ne savcıyım ne yargıcım ne de Bayraktar’ın avukatı.
Ama Bayraktar’ın Deniz Zeyrek’e söylediği bu sözün altını çizmek istiyorum:
“Diğerleriyle aynı çuvala konmak!”
Bayraktar da hepimiz gibi o kayıtları dinledi, okudu, çevresiyle konuştu ve bir karara vardı: Benim bu adamlarla aynı soruşturmanın içinde olmam, onlarla birlikte istifaya zorlanmam haksızlık!
Bu sözlere en çok alınması gerekenlerin kimler olduğunu tahmin etmemiz zor değil.
Evet, belki o üç bakan TBMM Soruşturma Komisyonu tarafından aklanacaklar. Zaten savcılık da dosyayı “takipsizlik” kararıyla kapatmayı tercih etmişti. Çünkü oyun planı bakanların peşin olarak aklanması üzerine kuruldu.
Ama bu plan, vicdanlardaki soru işaretlerini yok etmeye yetmeyecek.
Uzatmaya gerçekten gerek yok
TBMM Soruşturma Komisyonu, Egemen Bağış’ın 1.5 saat süreyle ifadesini aldı. Gazetelere yansıyan haberlere göre komisyonun AKP’li başkanı Hakkı Köylü, sorgulamayı bir yerde kesmiş ve “Bu konu böyle kalır, bence uzatmaya gerek yok, komisyonun hangisine itibar edeceği (yani Bağış’ın sözlerine mi, yoksa telefon kayıtlarına mı) kendi bileceği iş” demiş.
Bir bakıma doğru söylüyor, uzatılacak bir iş değil!
Telefon konuşmalarında ve görüntülü takiplerde her şey ayan beyan ortada.
Zarrab, adamı Abdullah Happani’ye “500 bin dolar” için açık talimat veriyor, paranın nasıl götürüleceğini söylüyor.
Bağış, Başbakan çağırdığı için apar topar Ankara’ya gitmek zorunda kaldığını, “paketin” evinde çalışan bir kadın görevliye teslim edilmesini istiyor.
Zarrab, adamına “daha önce de 500–500 gönderdiğini” hatırlatıyor.
Bir başka kayıtta “ayakkabı al, kutusuna doldur” talimatı veriyor ve paketi verip çıktıktan sonra “500 bin Euro koydun içine diye ödüm koptu” diyor.
Bunlar ses kaydı olarak var, Zarrab’ın paketi teslim alıp, Bağış’a gittiğine ilişkin görüntüler var, var oğlu var!
Telefon konuşmaları ve onların çözümleri arasında bir çelişki, ekleme–çıkarma vs. olmadığı bilirkişi raporuyla tespit edilmiş durumda.
Gerçekten daha fazla “uzatmaya” gerek yok, daha nesini tartışacağız ki bunun?
Biyodizelde yeni bir sorun
BİTKİSEL atık yağların yarattığı büyük çevre kirliliği sorununa dikkat çeken çok sayıda yazı yazdım.
Bu yağlar çöpe ya da kanalizasyon sistemine atıldığında su kaynakları geri dönüşü mümkün olmayacak şekilde kirleniyor.
Oysa bu yağları toplayıp ekonomiye yeniden kazandırmak ve çevre kirliliğini de önlemek mümkün.
Bu yağlar toplanıyor ve rafinerilerde biyodizele dönüştürülüyor.
Nitekim hükümet de bu amaçla bir “kamu spotu” hazırladı, bu konudaki bilinci arttırmaya çalıştı.
Belediyeler ve özel kuruluşlar ciddi toplama kampanyaları yaptılar. Yapmaya da devam ediyorlar.
Ama hesaba katmadığımız şey, bu yolla elde edilen biyodizeli, dizel yakıta katkı olarak kullanmak zorunda olan üreticilerin davranışları oldu.
Şirketler, atık yağdan elde edilen biyodizeli kullanmaktan imtina ediyorlar.
Onun yerine normal yağdan elde edilen biyodizeli kullanmayı tercih ediyorlar.
Bunun bazı teknik nedenleri olduğunu biliyorum ama hiç olmazsa yaz aylarında tüketilecek mazota, atık yağlardan elde edilen biyodizeli eklemek mümkün.
Mazota yüzde 3 oranında biyodizel konulması zorunluluğu var.
Genelde biyodizelin yüzde 86’sı kolzadan üretiliyor. Soya, aspir, ayçiçeği, keten, palm, jojova gibi bitkilerden de üretim yapılabiliyor.
Ama Türkiye zaten bitkisel yağ ihtiyacının üçte ikisini ithal ediyor, yerli üretim yetersiz.
Elde bitkisel atık yağları biyodizele dönüştürüp yeniden kullanma olanağı varken bir de biyodizel için de yağ ithalatı yapmak gibi bir saçmalığı yaşıyoruz.
Bakalım, hükümet bu sorunu çözmek için bir adım atabilecek mi.
Paylaş