Paylaş
AKP’nin tek başına hükümet kurma olanağına sahip olamayacağı bir seçim sonucundan sonra artık kaçınılmaz olarak “koalisyon” arayışları başlayacak.
Gerçekçi olmak gerekirse, bu Meclis’ten AKP’siz bir hükümet çıkmaz, çıkamaz.
Ya gündeminde seçim olan bir AKP azınlık hükümeti kurulacak ya da AKP, üç muhalefet partisinden birisiyle koalisyon yapacak.
Seçim gecesi ve dün muhalefet liderlerinden gelen “Onunla koalisyon yapmam, bu parti şununla koalisyon yapsın” gibi açıklamalara aldırmayın.
Siyaset, esasen bir uzlaşma yeteneğini de içinde barındırır, bugün bir araya gelemeyecekler diye düşündüğümüz siyasi partiler pekâlâ ortak bir payda bulup koalisyon kurabilirler.
Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç’ın dün yaptığı açıklamaya katılıyorum:
“Siyasette kapıları kapatanlar korkak kişilerdir.”
Gerçi bunu Arınç, muhalefet partileri için söylüyor ama o da biliyor ki aynı sözler kendi partisinin yöneticileri için de geçerlidir.
Nitekim, seçim gecesinden beri “o ses” susunca, AKP içinden de aklıselim seslerin duyulabileceğini gördük.
Başbakan Yardımcısı Numan Kurtulmuş, “Türkiye bir koalisyonu deneyecektir” dedikten sonra erken seçim ihtimalinin “en uzak seçenek” olduğunu da söyledi.
Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanı Fikri Işık da benzer şeyler söyledi.
“Muhalefetten koalisyon ihtimallerine ilişkin gelen ilk açıklamalar, sıcağı sıcağına yapılan değerlendirmelerdir. Bunlar, hissiyatla yapılan açıklamalardır. Önümüzdeki günlerde biraz daha sağduyulu açıklamalar gelebilir” dedi.
Işık’ın muhalefet liderleri için yaptığı açıklama, benzer bir sorunun AKP içinde de yaşandığını göz ardına itmemeli.
Nitekim Başbakan Yardımcısı Yalçın Akdoğan, seçimden zaferle çıkan HDP’yi hedef alarak, “HDP bundan sonra çözüm sürecinin ancak filmini yapar” derken “hissiyatla” hareket ediyordu sanırım.
Birkaç gün geçip, herkes sonuçları içine sindirdiğinde, daha gerçekçi sözlerin söylendiğini duyacağız.
Türkiye, artık koalisyona alışmak, demokratik uzlaşmayı öğrenmek zorunda.
Bugün mevcut kutuplaşma nedeniyle olası bir erken seçimden de daha farklı bir tablo çıkması mümkün görünmüyor çünkü.
Başbakan vesayetten kurtulabilecek mi?
BAŞBAKAN Ahmet Davutoğlu, 9 Mayıs günü “Hatay’dan meydan okuyorum. Eğer AK Parti, 7 Haziran’da en güçlü parti olarak çıkmazsa, tek başına iktidar olmazsa, ben açıklıyorum 8 Haziran’da istifa edeceğim” demişti.
Bu söz hep arkasından gelecek, onu söyleyeyim.
Tabii sözünün birinci yarısını tutabilir, o zaman istifa etmesine gerek yok, AKP seçimden en güçlü parti olarak çıktı.
Ama sözünün ikinci yarısını gerçekleştirmesi ancak bir azınlık hükümeti kurabilmesiyle mümkün olabilecek ki o da şu an için uzak bir olasılık olarak önümüzde duruyor.
Başbakan, seçim gecesi yaptığı açıklamada şöyle konuştu:
“Milletimizin kararı en üst karardır. Ve o kararın şartları yerine getirilecektir. AK Parti bu seçimlerden birinci parti olarak çıkmıştır. Kimse kaybettiği seçimden zafer çıkarmasın.”
Başbakan’ın sözünü ettiği “en üst karar olan milletimizin kararı” seçimden çıkan mesajdır.
Bu mesaj da uzlaşma ve yumuşama isteğinden başka bir şey değildir.
Ve şimdi Başbakan seçimden önce söylediği sözler ile seçimden sonra söylediği sözün gereklerini yerine getirmek durumundadır.
O da “en güçlü partinin”, halkın mesajını alarak yeni bir hükümet kurmak için demokratik uzlaşma yollarını açmasıdır.
Cumhurbaşkanı’nın seçimden önceki tutumu ve parti liderlerinin seçim kampanyası sırasında birbirlerine söylediklerini hesaba katarsanız, bunun mümkün olmadığını düşünebilirsiniz.
Ben tersini düşünüyorum, bir koalisyon kurulabilir, Türkiye ihtiyaç duyduğu uzlaşmayı ve huzuru bulabilir.
Bütün mesele Başbakan’ın, Cumhurbaşkanı’nın vesayetinden kurtulmayı başarıp başaramayacağı ile ilgilidir.
CHP’nin yenilenme ihtiyacı
BU seçimin gerçek mağlubunun Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan olduğu herkes tarafından kabul edilen bir gerçek.
Sanki bir siyasi partiymiş gibi kampanya yürüttü, başkanlık sistemi için oy istedi ve alamadı, hayallerini bir süre için unutmak zorunda.
Onun dışında seçimin bir mağlubunun da Başbakan Ahmet Davutoğlu olduğunu söyleyebiliriz ama bu eksik olur.
Çünkü Davutoğlu, seçmenin en büyük çoğunluğunun oyunu alabildi, her on kişiden dördü ona oy verdi. Yani galip sayılır, bu durumda mağlup olan!
MHP oylarını arttırdığı için, HDP barajı rahatça geçebildiği için seçimin kazananları tarafına yazılmalı.
Geriye kalıyor CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu: Oy oranını koruyamadı, önceki döneme göre daha az milletvekili ile muhalefet yapmak zorunda.
Bir önceki genel seçime göre seçmen sayısı 4 milyon kişi arttı ama CHP, önceki seçimde aldığı oyu ancak 350 bin civarında arttırabildi.
Bu açık bir başarısızlık tablosu ama CHP liderine ve yöneticilerinin sözlerine bakarsanız, seçimin galibiymiş gibi davranıyorlar, hükümeti kurmaktan, iktidara gelmekten söz ediyorlar.
CHP’nin bir yenilenmeye ihtiyacı olduğu çok açık.
Ve bu yenilenme bugünkü antidemokratik tüzük ile mümkün olabilecek bir durum da değildir. CHP, önce tüzüğünü demokratikleştirmeli, sonra da yeni bir program ile yola çıkmalı.
Kılıçdaroğlu ve ekibi bunun önünde engel olmaya devam ettikleri sürece, olası bir erken seçimde de, normal bir genel seçimde de daha farklı bir sonuç elde edemeyecekler.
İsimler değişse de parti değişmeyeceği için!
Paylaş