DIŞİŞLERİ Bakanı Ali Babacan, İranlı "nükleer enerji başmüzakereci" Said Celil ile İstanbul’da bir toplantı yaptı.
Toplantıdan dışarıya sızan diyaloglardan biri şöyle:
Celili: "Bize güvenmeyip, hemen dolaylı yollardan tehditlere başlıyorlar. Türkiye sözü geçince ortam değişiyor. Size olan güvenleri tam! Biz de size güveniyoruz. Daha ne istiyorlar?"
Babacan:"Demek ki daha yapmanız gereken şeyler var. İyi niyetli olduğunuzu daha net ortaya koymanız gerekiyor."
Bu haberi dün yazı işleri toplantısında okurken şunu düşündüm:
Acaba Ali Babacan, zaman zaman oturup Başbakan Recep Tayyip Erdoğan ile de konuşsa daha iyi olmaz mı?
Evet, biliyorum aralarındaki iletişim Erdoğan’ın konuşması, Babacan’ın baş sallaması şeklinde gerçekleşiyor.
Bu nedenle bu öneriyi Başbakan’a daha yukarıdaki birileri tekrar etmeli. Mesela Cumhurbaşkanı böyle bir görevi üstlenebilir.
Biliyorsunuz başta Başbakan, AKP sözcüleri yeterince anlaşılamamaktan, aradan geçen bunca seneye rağmen hálá Milli Görüşçü gibi görünmekten yakınıyorlar.
İşte Cumhurbaşkanı’nın, Babacan adına Erdoğan’a iletmesi gereken söz de tam bu konuyla ilgili:
"Demek ki yapmanız gereken şeyler var. İyi niyetli olduğunuzu daha net ortaya koymanız lazım."
Taraf’ın mali kaynakları meselesi
BİR süredir medya dünyasında Taraf Gazetesi’nin mali kaynakları ile ilgili bir tartışma sürüyor.
Bu konudaki ısrarlı sorulara yanıt verilmedi.
Sadece gazetenin genel yayın yönetmenlerinden biri olan Ahmet Altan’ın bir meydan okuması vardı.
Altan, tüm medyayı hesaplarını açıklamaya davet etti.
Yönettiğim Doğan Burda Dergi Grubu, halka açık. Hesaplarımız bağımsız kuruluşlarca düzenli olarak denetleniyor, ayrıntılı mali tablolar İMKB ve SPK’ya sunuluyor. Dileyenler bu bilgilere internet üzerinden serbestçe ulaşabiliyorlar.
Bir köşe sahibi olduğum Hürriyet Gazetesi de halka açık bir şirket tarafından yayımlanıyor. Hesaplar denetleniyor, şeffaf kurumsal yönetim ilkelerine uyuluyor ve meraklılar her türlü bilgiye kolayca ulaşabilir.
Eskiden yönetici olarak görev yaptığım Milliyet, Radikal, Posta ve Fanatik gazeteleri için de aynı durum geçerli.
Ben de Ahmet Altan’a destek veriyorum. Herkesin hesabını, kitabını görelim.
Bu arada Taraf Gazetesi’nin sahibinin dün Sabah’ta yayımlanan söyleşisini okudum.
"Zarar ediyoruz, gazeteyi borçla çıkarıyoruz" diyor ki bu sözleri bendeki bilgiyle örtüşüyor.
Hatta bir kamu bankasından 10 trilyon lira borç istendiğini, ancak kredi talebine beklediği hızda yanıt alamayan gazete için "yukarıdan gelen bir emir" ile özel bir uygulama yapıldığını da biliyorum.
Kredi talebi bankanın yönetim kurulunda beklerken bölge müdürlüğü onayıyla bir acil nakit akışı sağlanmış.
Bununla ilgili temerrüt söylentileri de var ama işin orasına artık "bağımsız" BDDK bakar nasıl olsa.
Elbette bu bilgiler için Taraf’ın açıklama hakkı saklı.
Ahmet Altan, hazır herkesi hesaplarını açıklamaya çağırdığına göre işe kendisinden başlayabilir mi acaba?
Taraf’ın kamu bankalarına ne kadar borçlu olduğunu, geri ödemelerdeki durumu merak eden çok kişi var, buna eminim.
’Pervanelere’ bir ’demokrasi’ gösterisi
AKP’nin ampulünde "demokrasi ışığı" gören (Osman Ulagay’ın taktığı isimle) "pervaneler" dünkü gazeteleri okurken neler düşündüler, çok merak ettim.
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, Barış Harekátı’nın yıldönümü kutlamaları sırasında, Kıbrıs’taki son gelişmeleri protesto etmek için pankart açanlara sinirlenmiş.
Demokrasi fikrini ne kadar içselleştirebilmiş olduğunu gösteren, çarpıcı bir örnek bu tutum.
Hep diyorum ya AKP de lideri de sadece kendileri için demokrasi istiyor. Başkalarının demokratik haklar talep etmelerine dahi tahammülleri yok. Barışçı ve şiddete yönelmeyen bir demokratik tepkiye karşı bu davranışı, "pervanelerin" gözlerinin açılmasını sağlar mı? Bilemeyeceğim.
Gözleri ışıktan o kadar kamaşmış ki, bir türlü açamıyorlar çünkü!