Paylaş
Doğal olarak Türkiye’deki gelişmeleri internetteki haber sitelerinden izliyor, bazen umutsuzluğa kapıldığı oluyor, bazen mutlu.
Geçenlerde aramızda sürüp giden bir–iki cümlelik e–posta sohbetlerinde Türkiye’nin bir Fransız atasözünü doğruladığını söyledi.
Şöyleymiş: “Birçok şey değişiyor, birçok şey aynı kalıyor.”
Güven Erkin Erkal’ın “Türkiye Rock Tarihi” isimli çalışmasının birinci kitabı geçenlerde yayımlandı. (Esen Kitap, Popüler tarih meraklılarının okumaktan zevk alacakları bir çalışma.)
Kitabı karıştırırken bu atasözünü hatırladım.
Kitapta 8 Ocak 1957 tarihli Milliyet gazetesinin bir kupürü var, haber şöyle: “Rock’n Roll’un yasak edilmesi istendi. Milli Türk Talebe Birliği (MTTB) bu hususta teşebbüse geçti.”
O günden bugüne,
18 Temmuz 2009’a geliyoruz ve gazetelerde Recep Tayyip Erdoğan’ın Maçka Parkı’ndaki Unirock festivali sırasında kendisine metalci selamı veren gençleri Maçka Karakolu’na çektirdikten sonra söylediği bir sözünü okuyoruz:
“Maalesef gençliğimizin bir bölümünün halini gördük. Üzüntü vericiydi. Böyle sınırsız, kontrolsüz bir ahlaki erozyonun olduğu yapılanma bizi dertlendiriyor.”
MTTB’nin girişimi bir işaret fişeği olmuş ve bir ay sonra “Ankara Emniyet Amirliği”nin bir icraatı gazetelerde yer almış. Haber şöyle: “Modern danslar gayriahlaki imiş. Bir dans dershanesinin kapatılması üzerine Maarif Vekâleti görüşünü açıkladı.”
Meğerse polka, mazurka, vals ve bale dışındaki dans sanatları geleneklerimize uygun değilmiş, onun için başka dansların öğretilmesinin yasaklanması yoluna gidilmiş.
Başbakan’ın “kızlı–erkekli evler” açıklamasından sonra durumdan vazife çıkaran Valiler demek ki sadece günümüzde yaşamıyorlarmış.
7 Mart 1957 tarihinde Ankara sinemalarında Tony Martinez’in “Rock Around the Clock” isimli filmi vizyona girmiş. Filmden çıkan gençler gerçek adı Lozan Meydanı olan ama herkesin hâlâ Sıhhiye Parkı diye bildiği parkta dans etmeye başlamışlar. Gazeteler, gece yaşananları ertesi gün şöyle vermiş: “Lozan Meydanı gece yarısı dans pisti oldu. Gördükleri Rock and Roll filminden aşka gelen gençleri coplu polisler sakinleştirdi.”
Aradan geçmiş yarım yüzyıldan fazla süre ve gençler hâlâ polis copuyla sakinleştiriliyor!
O dönemin gazete haberlerinden biri de şöyle:
“Taksim Meydanı’nda öpüşmek, bir çifte 50 liraya mal olmuştur. Bir müddet önce Taksim Meydanı’nda öpüşürken yakalanan Simon ve Varganoş adındaki âşıkların 2. Sulh Ceza Mahkemesi’nde yapılmakta olan duruşmaları dün sona ermiştir. Mahkeme her ikisini de 25’er lira para cezasına mahkûm etmiştir.”
Bugün aynı suç için “Kabahatler Kanunu’nun” uygulanmaya devam ettiğini hatırlatmama gerek var mı?
Memlekette çok şey değişiyor, çok şey değişmiyor. Hepsi bu!
BAŞLIKTA gördüğünüz bu işaretler, çocukları televizyon yayınlarının olumsuz etkilerinden korumak amacıyla RTÜK tarafından geliştirildi.
Bu işaretlerin anlamı da sırasıyla şöyle: “18 yaş üzeri için uygun.-Cinsellik içerir.-Olumsuz örnek oluşturabilecek davranışlar içerir.”
Kamer Genç’in Japonya Büyükelçiliği’ndeki terbiyesizliğinden sonra AKP sözcüleri dört bir yandan hücum ediyorlar. Genç’in partisinden atılmasını istiyorlar.
Ne kadar iyi olurdu, siyaset yaparken argo konuşan, belden aşağı espriler yapan, olumsuz örnek oluşturucu davranışlarda bulunanları siyasetten temizleyip atabilseydik!
Bakın kısa bir taramada bile Tempo’dan Eyüp Erdoğan neler buldu: O işaretleri bunun için yazının başına koydum ki, çocuklar okumasın!
Bülent Arınç: “Şeyini şey ettiğimin şeyi.” (Gazetecilere yanıt verirken söyledi.)
“Çok garip bir yaratık.” (DTP Milletvekili Emine Ayna için söyledi.)
“Bikiniyle Meclis’e girmemeli, yaşı geçmiş.” (CHP Milletvekili Canan Arıtman için söyledi.)
Gençlik ve Spor Bakanı Suat Kılıç: “Kına stokları tükenmiş.”
AKP Milletvekili Şamil Tayyar’ın Twitter mesajlarından seçmeler:
“İster merdivenleri boyasınlar, ister kıçlarını.”
“Karısının bile tahammül edemeyip evi terk ettiği o ite cevap vermeyeceğim. İt ürür salyası baki kalır. Bir süre sonra hasedinden kudurur ölür.”
Recep Tayyip Erdoğan: “Ülkesine bu kadar yabancı bir ana muhalefet mi olur? Tam bahtsız bedevi misali.”
Kemal Kılıçdaroğlu: “Libya çöllerinde gezen sensin, Suudi Arabistan çöllerinde gezen sensin. Dön de aynaya bak bedevi kimmiş, ama dikkat et kutup ayısına rastlamayasın.”
MHP Genel Başkan Yardımcısı Mehmet Ekici: “Ağız ishali olmuş Başbakan Yardımcısı, senin kökünü biliyoruz.”
CHP Antalya Milletvekili Yıldıray Sapan: “Biri çıkıp Sümeyye’nin kıçına palayla vursa ne olurdu acaba?”
Diyarbakır Belediye Başkanı Osman Baydemir: “Hükümete bir mesajımız var. Bizi şahin ve güvercin diye ayırmayın! Hassiktir diyoruz! Hassiktir.”
Yunanların Almancası daha iyiymiş!
ALMANYA’da Yunanistan’a silah satımı sırasında bazı kişilere rüşvet dağıtıldığına ilişkin bilgiler ortaya çıktığında, Yunanistan’da Mali Suçları Araştırma Bürosu bir inceleme başlatmıştı.
Tıpkı, Almanya ve Amerika’da Siemens şirketi uluslararası ihalelerde rüşvet dağıttığı için cezalandırıldığında, bizim savcılarımızın başlattığı gibi bir soruşturma!
Ya Yunanlar daha iyi Almanca bildiklerinden ya da soruşturma sürecini kesintiye uğratacak siyasi baskılar olmadığından orada işler bizdeki gibi yürümedi.
Yunanistan’daki soruşturmacılar, Thyssen Krupp firmasının Yunanistan’a Tip 214 dizel ve elektrikle çalışan denizaltı satabilmek için 2001 ile 2005 yılları arasında 100 milyon dolar rüşvet verdiklerini ortaya çıkardılar.
Yunanistan’daki savcıların açtığı dava, bu yılın ekim ayında sonuçlandı ve Yunanistan eski Savunma Bakanı Akis Çohacopulos, 20 yıl hapis cezasına çarptırıldı. Bakanın eşi ve kızı ise 12’şer yıl hapis cezası aldı.
Bakan ile birlikte aynı dava kapsamında yargılanan 16 kişiye daha 16 ile 6 yıl arasında değişen hapis cezaları verildi.
Bizim Siemens rüşvet soruşturmasının akıbeti ise hâlâ meçhul!
Neden acaba?
Paylaş