Paylaş
“Büyük olayda hatalar oluyor mudur, oluyordur. İntikam değil, adalet diye ilk gün söyledik. Kurunun yanında yaş da yanıyor olabilir.”
Başbakan, bunu düzeltmek için OHAL İşlemleri İnceleme Komisyonu kurulduğuna dikkat çekiyor.
“Şimdiye kadar yaptığımız, bu kararı verenler, verdikleri kararı tekrar inceliyor, ya kararını düzeltiyor ya da kararım doğru diyordu. Çok doğru bir iş değil ama başlangıçta başka yolumuz yoktu. Verdiği kararı hemen düzeltemez kimse. Bunun doğuracağı sonuçlar da olabilir. İdarede böyle bir şey çok arzu edilen bir durum değil” diyor.
Başbakan, “çok doğru olmadığını” kendisinin de ifade ettiği bu işlemler nedeniyle binlerce kişinin mağdur olduğunu, üniversitelerin kürsülerinin boşaldığını biliyor sanırım.
Ve kendisi esasen “doğru olanı” yapmak için o görevde.
“Çok doğru olmadığını” bildiği işlemlerin yapılmasına neden hâlâ izin veriyor, bunu merak ettim.
Başbakan, “Terör faaliyeti yapmadan bir kişi hakkında ‘Ben senin FETÖ’cü olduğundan endişe ediyorum’ diye işlem yapmak hukuk devletine yakışmaz” diyor. Miladı da getirip 17–25 Aralık’a koyuyor ki o tarihe kadar FETÖ’nün gelişmesi için kendi sorumlulukları sorgulanmasın.
Başbakan’a birkaç soru sormak istiyorum: “Terör faaliyeti yapmadan bir kişi hakkında işlem yapmak hukuk devletine yakışmıyorsa”, terör ile uzak yakın alakası olmayan üniversite hocaları neden görevden alındı?
Neden terörle alakaları olmayan Murat Sabuncu, Kadri Gürsel, Musa Kart, Ahmet Şık gibi gazeteciler hapiste?
Neden bugüne kadar şiddet ile ilgisi olmamış Nazlı Ilıcak, Ahmet Turan Alkan, Ali Bulaç, Mümtazer Türköne, Altan biraderler hâlâ hapiste?
OLMAZ DEME, OLABİLİYOR
KARARSIZ AKP seçmeninin hâlâ “evet” demeye ikna edilemiyor olmasının nedenlerinden biri de “Bu yetkilerle başka bir partili Cumhurbaşkanı seçilirse” endişesi olduğunu biliyoruz.
Bu endişelerinde haksız olmadıklarının ilginç bir örneği var.
Biliyorsunuz başkanlık sistemi ile yönetilen ülkelerin hemen hepsi bölgesel meclislere, eyaletlere de sahip ülkeler.
Bölgeler ya da eyaletler kendilerini yönetiyorlar, başkan da bu “devletçiklerin” birliğini sağlıyor.
Bir tanesi hariç: Endonezya.
Dünyanın en kalabalık ülkelerinden birisi ve üniter devlet yapısı içinde, başkanlık sistemi ile yönetiliyor.
Endonezya’da da başkanı, 2002 yılında yapılan anayasa değişikliğine kadar Halk Danışma Meclisi seçiyordu.
Değişiklikle başkanı ve yardımcısını halkın doğrudan seçmesi sağlandı.
20 Ekim 2014 tarihinde yapılan başkan seçimini, Demokratik Mücadele Partisi adayı ve mecliste azınlıkta olan partilerin de desteklediği Widodo, yüzde 53.15 oyla kazanarak başkan seçildi.
Oysa Widodo’yu destekleyen partilerin oy toplamı, sadece altı ay önce yapılan genel seçimde yüzde 40.88’i ancak buluyordu.
İktidar partisi bu güvenle başkanlık seçimine girdi ve seçimi azınlıktaki muhalefetin adayı kazandı.
Başkanlık sistemlerinde sıkça rastlanabilen bir durum bu.
CHP ve MHP, ortak aday göstererek iki turlu Cumhurbaşkanlığı seçimini tek turlu hale getirmemiş olsaydı, Türkiye’de de ortaya çıkabilecek bir sonuç olabilirdi.
Evdeki hesaplar, sandığa her zaman uymayabiliyor, önemli sayıdaki AKP seçmenini kararsız kılan da zaten bu.
KEDİYE CİĞER EMANET ETMEK Mİ?
DOĞAL sit alanlarının “4 mevsim ekolojik temelli bilimsel araştırma raporları” doğrultusunda yapılaşmaya açılmasında ilginç bir gelişme var.
Yacht Türkiye dergisi yazarı Ali Boratav’ın, Muğla Çevre Platformu internet sitesinde yazdığına göre Tabiat Varlıklarını Koruma Genel Müdürlüğü, bu görevi bir “uluslararası gayrimenkul yatırım danışmanlığı” şirketine ihale etmiş.
Çin ve Güney Afrika Cumhuriyeti’nde temsilcilikleri bulunan, e-tanıtım sayfalarında Körfez ülkeleri ve Rusya’da özel gayrimenkul danışmanlığı hizmetlerini vurgulayan ENİSA Gayrimenkul Danışmanlık Şirketi’nin faaliyet alanları, kendi web sitesinde tam olarak şöyle sıralanıyor:
“Her türlü taşınmazın alım ve satımını yapar. Taşınmaz mal yatırımları için hukuksal danışmanlık hizmeti vererek sorunları çözer. Arazilerin arsa haline dönüştürülmesi için, haritalar, imar planları için tüm kurumlardan ön izinleri alır. Alınan araziler üzerinde projeler geliştirerek pazarlar. Almış olduğunuz veya alacağınız arazilere yap-işlet-devret, gelir paylaşımı yöntemleriyle yatırımcı bulur. Türkiye’de yapacağınız her türlü yatırım projeleriniz için uygun olan taşınmaz malı temin eder. Devlete ait taşınmaz malları yapılacak yatırım karşılığında tahsis için danışmanlık hizmetleri verir.”
Türkiye’nin kültür ve doğa mirasının çok önemli bir bölümünü teşkil eden Muğla kıyılarının koruma statülerinde radikal bir değişiklik yapacak “bilimsel araştırma projesinin” bir uluslararası gayrimenkul yatırım danışmanlığı şirketine verilmesi kimseye tuhaf gelmiyor mu?
Paylaş