Paylaş
Çocukları cinsel taciz ve tecavüzden korumak medeni bir toplumun önem vermesi gereken bir konudur.
Yasaların caydırıcı olmasının önemi kuşkusuz ki yadsınamaz.
Tasarı tam olarak ortaya çıkınca bu konuya herkesin katkıda bulunmasının, uzmanların görüşlerine de itibar edilmesinin sağlanması da gerekir ki eksiksiz bir yasamız olsun.
Bu konuyla ilgili haberi okurken önemli bir konunun ihmal edildiğini düşündüm.
Bu da çocuk yaşta evlendirme konusudur.
Kız ya da erkek çocuk fark etmez, bu önemli bir sorundur.
18 yaşın altındaki her birey çocuktur.
Türkiye’nin taraf olduğu Kadınlara Karşı Her Türlü Ayrımcılığın Önlenmesi Uluslararası Sözleşmesi’nin (CEDAW) 16.2 sayılı maddesinde “Çocuğun erken yaşta nişanlanması veya evlenmesi hiçbir şekilde yasal sayılmayacak ve evlenme asgari yaşının belirlenmesi ve evlenmelerin resmi sicile kaydının mecburi olması için, yasama dahil gerekli tüm önlemler alınacaktır” deniliyor.
Türkiye’de Medeni Kanun, 16 yaşını doldurmuş çocukların “olağanüstü durumlarda ve pek önemli bir sebeple” ve ancak yargıç izniyle evlendirilebileceklerini emrediyor.
18 yaş altı evlilik oranının yüzde 28 olduğu gerçeğini de bir kenara not edecek olursak, Türkiye’de sürekli bir “olağanüstü durum ve pek önemli bir sebep” mi var diye sormadan edemiyorum.
Öyle görünüyor ki, yargıçlarımız bu konuda taraf olduğumuz uluslararası sözleşmenin ve yasanın emrettiği koşulları aramakta hiç de titiz davranmıyorlar.
2011 yılında bu amaçla mahkemelere başvuran aile sayısının 20 bin olduğunu ve evlendirilmek istenen çocukların ezici çoğunluğunun kız çocuklardan oluştuğunu da unutmayalım.
Mahkemelerin çocuk evliliklerine bu kadar kolay izin vermemesinin ve yasanın aradığı koşulların titizlikle araştırılmasının sağlanması şart!
Çocukları cinsel taciz ve tecavüzden korumak için yeni bir yasa getirilirken bu konuya da özel bir önem vermek gerekiyor.
Ayrımcılık içimize işlemiş
BİR Ermeni vatandaşımızın çocuğunu azınlık okuluna kaydettirmek için yaptığı başvuru, Türkiye’de azınlıklara uygulanan bir başka ayrımcılığın daha ortaya çıkmasını sağladı.
Meğerse kamu kurumları azınlıklar ile ilgili olarak “kod uygulaması” yapıyormuş.
Buna göre Rumlar “1”, Ermeniler “2”, Yahudiler “3” rakamları ile kodlanmış.
Hitler döneminde Yahudilerin üzerinde yıldız işareti bulunan giysi giymeye zorlanmalarının bir değişik versiyonu sanki.
“Soy kodu” diye isimlendirilen uygulamaya göre nüfusta “2” kodu ile kaydedilmeyen bir vatandaş çocuğunu Ermeni okuluna gönderemiyor!
Bir kez daha ortaya çıkıyor ki Türkiye, Lozan Antlaşması’nın azınlıklarla ilgili bölümünü istikrarlı bir şekilde ihlal ediyor.
İktidarlar değişiyor, hükümetler gelip gidiyor ama konu azınlıklara ayrımcılık olunca “devlet tavrı” hiç değişmiyor.
Lozan Antlaşması ve onun ayrılmaz bir parçası olan azınlık hakları bölümü anayasa hükmündedir.
Buna aykırı yasa çıkarılamaz, yönetmelik düzenlenemez.
Azınlık haklarından yararlanacak olanlar arasında da böyle bir ayrımcılık yapılamaz çünkü anlaşma sadece “Müslüman olmayanlardan” söz ediyor. Bunun dışında etnik bir gönderme söz konusu değil.
Hükümetin bu konuyu hemen ele alması ve bu ayrımcı uygulamanın hemen sonlandırılması gerekiyor!
Biraz tebessüm
HATIRA fotoğrafı çektirilirken ABD Başkanı Obama’ya “tavşan kulağı” yapan basketbolcu kızın fotoğrafları hemen her yerde yayımlandı, köşelerde yorumlandı.
Hoşgörü, kendisiyle dalga geçebilme becerisi, komplekssizlik... Bu konuda birçok şey söylenebilir, bizim çok yabancı olduğumuz bir konu. Bırakın fotoğraf çektirirken tavşan kulağı yapmayı, Başbakan geçerken otomobiline doğru kötü kötü baksanız bile sıkı bir koruma dayağı yiyebilirsiniz. Onun için bize uzak, zaten kimse de aklından geçirmez, bizim kültürümüzde çok da hoş görülmeyecek bir durum bu.
Ama her boydan ve makamdan devlet görevlisinden tutun da, şirketlerin yöneticilerine kadar herkesin bundan kendisine bir ders çıkarmasında da yarar var.
Biraz tebessüm etmek, eşit insanlar olarak şakalaşmak kimsenin otoritesini sarsmıyor.
Obama’ya kulak takıldı diye, Obama değerinden ve gücünden bir şey kaybetmiyor.
Kasım kasım kasılan, yüzü asık, kolayca gülümsemeyen, hatta insanları azarlar gibi konuşan bir yönetici olmak, gücün ve otoritenin sadece bundan kaynaklandığını düşünmek ancak kompleksli insanlara özgü bir durum.
Ve bizim gibi doğu memleketlerinde bu kompleks aynı zamanda “karizma” da sayılıyor ki en küçük makamı kapan bile o tavır içine giriyor.
Bu vesileyle yöneticilerimize hatırlatalım: Biraz tebessümden kimseye zarar gelmez!
İyi bayramlar
Yazılarıma bayram sonuna kadar ara veriyorum.
Bayramdan sonra görüşmek üzere, tüm okuyucularımın mutlu ve huzurlu bir bayram geçirmelerini diliyorum.
Paylaş