SAKARYA’da vali, bir salonda toplantı yapan DTP’lileri "dövmeye gelmiş" güruhun "alınan güvenlik önlemleri sayesinde DTP’liler ile karşı karşıya getirilmediğini" açıklıyor.
Karşı karşıya getirmemişler ama dağıtmak için belli ki bir çaba da göstermemişler.
Bu durumda içeride panikleyerek heyecandan kalp krizi geçirip ölen vatandaşı kimin hesabına yazacağız? Kuşatmacılara mı, kuşatmayı dağıtmayıp, seyredenlere mi?
Ertesi gün ortaya çıkıyor ki bu "izinsiz gösteri" nedeniyle kimse gözaltına alınmamış, savcılığa sevk edilmemiş.
Neden? Ellerinde bayrak olduğu için mi? Yoksa Türkiye Cumhuriyeti’nin Sakarya’sındaki valisi, emniyet müdürü ve savcıları "kuşatmacılarla" aynı fikirde oldukları için mi?
Olayın nasıl ve kim tarafından başlatıldığı, nasıl bir provokasyonun hedeflendiği de öğrenilememiş elbette.
Olaydan sonra bu izinsiz gösteri ve linç girişimini yapanların "büyük ağabeylerinin" sırtları sıvazlanmış ve birer "aferin" almış da olabilirler.
Şimdi bana açıklama da gönderir Vali Bey ile Emniyet Müdürü. "Hayır, sırtlarını sıvazlamadık" derler.
"Sırt sıvazlamak için mutlaka elinizle adamların sırtını okşamanız gerekmez" derim ben de. "Sakarya gibi küçücük bir yerde bile büyük ağabeyleri yakalayamıyorsanız, bunun başka ne anlamı var?"
İstanbul’da ’orantılı olarak’ dövecekler!
İSTANBUL Valisi, 1 Mayıs’ta Taksim’de miting yapmak isteyen işçi sendikalarını ve mitinge katılmak isteyenleri uyarıyor: "Orantılı güç kullanacağız, haberiniz olsun!"
Yani "1 Mayıs için Taksim’e giderseniz kafanıza copu yersiniz, gözünüze de biber gazı sıkarız" anlamına geliyor bu.
Hoş, 1 Mayıs için gitmemiş olsanız bile başınıza bunlar gelebilir. Hatırlayın, geçen sene kendi halinde yemek yiyen insanlar polis tarafından dövüldüler ve polis, bu suçu işleyen polisleri aradı, taradı, bir türlü bulamadı.
Bu şahane saklambaç oyununu bu sene de oynamak isteyen polisler olacaktır, eminim.
Bir tarafta sendikalar tarafından düzenlenmek istenen örgütlü bir gösteri var ama vali izin vermiyor, bu nedenle polis orantılı güç kullanarak toplananları dağıtacak!
Yüz kilometre ötede bir serseri güruhu kışkırtılmış, insanları linç etmek istiyor, Vali Bey "İki tarafı karşı karşıya getirmedik" diye övünüyor.
İkisi de aynı devletin valisi değil mi? Kanunları İstanbul’da okuyunca başka, Sakarya’da okuyunca başka türlü mü anlıyorlar acaba?
Bu arada belirtmeliyim ki DİSK’in ısrarını da yanlış buluyorum. Hukuksuz ve haksız bir kararla mücadelenin yolu masum insanları polise dövdürtmek değildir.
Mücadele hukuk içinde kalınarak yapılmalı.
Nitekim AİHM’nin bu konudaki kararları açık. Resmi makamların barışçı toplantılar ile ilgili olarak hoşgörülü olmaları gerektiğini söyleyen bu kararı Türk idari mahkemelerinin görmezlikten gelmesi mümkün mü?
"1 Mayıs hakkımız, söke söke alırız" nostaljik bir slogan olarak kulağa hoş gelebilir ama artık günümüz dünyasında hak aramak için meydanlarda kavga etmek değil, akıllı olup, hukuk yollarını kullanmak gerekiyor.
Meğer ne tehlikeler göze alınmış
AHMET Çalık’ın, Sabah ve ATV’yi alma sürecinde Başbakan’ın olaylara bizzat müdahil olduğu bir sır değil.
Ankara’ya gidip "icazet isteyen" yabancı yatırımcılara "ona değil, buna ortak ol" teklifleri yapıldığı, başarılı bir satış işlemiyle bir anda nakit zengini olan bir işadamına "uzak dur" denildiği de bir sır değil.
Bunları ileride Yüce Divan sorgulamaları sırasında tanıkların ağzından dinleyeceğiz. (Gerçi ben bir kısmını dinlemedim değil, ama "off the record" sözü verdim bir kere!)
Dün Milliyet’te Serpil Yılmaz’ın yazısından öğreniyoruz ki Cumhurbaşkanı’nın Katar Şeyhi ile Ahmet Çalık’ı Şam’da buluşturma girişimi de "tesadüfen" gelişen bir olay değil.
O kadar açık bir "taammüt" var ki Cumhurbaşkanı, sis nedeniyle havaalanı kapalı olduğu halde, uçağa kalkış emri bile vermiş.
Allah korusun bir kaza olsaydı, uçaktakilerin "Yandaş medya uğruna gitti Niyazi" mertebesine erişmeleri ihtimal dahilindeymiş.
Kendisi Anayasal olarak bu yaptıklarından sorumlu tutulamayacak elbette.
"Sayın Cumhurbaşkanı yurtdışında iş yapan tüm Türk işadamlarının sorunlarını çözmeyi kendisine görev bilir" gibi bir açıklama alırız bununla ilgili mutlaka.
Ben de buradan yurtdışında iş yapıp, başı derde giren, yurtdışında kaynak arayıp da bulamayan işadamlarımıza bu müjdeli haberi vermiş olurum o zaman!