Paylaş
Elbette böyle bir şey olmayacak. Kralın otel filan yapacağı yok.
Sadece çalınan minareye bir kılıf uydurmak gerekiyordu, İstanbul Büyükşehir Belediyesi Meclisi bu kılıfı dikti!
Bu son zamanlarda çok yaygın olarak uygulanan bir şey!
İmar izni olmayan bir yerde inşaat yapacaksanız, burayı önce turizm alanı ilan ettiriyorsunuz.
Sonra imar planları buna göre değişiyor.
Özellikle Ege kıyılarımızda imar yasağı uygulanan koylarda bu yol izleniyor.
“Bu koya otel yapacağım” diye yola çıkıp imar planlarını değiştirtiyorsunuz, araziye milyon Euro’luk villaları konduruyorsunuz, aralarına bir de yalandan “butik otel” koyuyorsunuz, olup bitiyor.
Villaları satarken de işe yarıyor, “sitemizde spa var, şık restoranlar var” diye reklam yapmanıza da olanak veriyor.
Suudi Arabistan Kralı da kuşkusuz ki o korunun içine getirip bir otel yapmayacak.
Otele meraklı olsa sadece İstanbul’da değil, dünyanın başka yerlerinde de bu işi yapıyor olurdu. Hatta canı istese en lüks otelleri satın bile alabilirdi.
Şimdi, inşaat ruhsatı için bir otel planı çizilecek, bir sürü odası olan bir bina! Değişik fonksiyonları yerine getirecek müştemilatlar vs.
Ruhsat alınıp, inşaat başlayacak, sonra iskân da alınacak. Çizilen planla, gerçekleşen bina aynı mı, zaten kimse de bunu sormayacak. Sormaya teşebbüs eden memurları Kadir Bey başka yerlere sürecek, idare edip gidilecek.
Ama orası asla ve asla bir otel olarak işletilmeyecek. Kapısına bir nizamiye yapılacak, içeri kimse sokulmayacak, kral ya da aile üyeleri canları çekince gelip burada kalacaklar.
Bir tür takiye yapılacak yani. Tarafların hepsi Müslüman olduğu için, bu halka söylenmiş bir yalan olarak düşünülmeyecek. “Bir zorluğu aşmak için gerekirse yalan da söylemek mubahtır” diye yalanı kendi vicdanlarında meşrulaştıracaklar.
Sonuç olarak iki suçu bir arada işleyecekler: Hem İstanbul Boğazı’nın son koruluklarından biri yok olacak, hem de halka yalan söylemiş olacaklar.
Temel fıkrası gibi bir bakan
İÇİŞLERİ Bakanı İdris Naim Şahin, “ölümsüz siyasetçiler listesine” adını yazdırmak konusunda hızla ilerliyor. Ama ne yazık ki bu listeye girmesi, önemli icraatlar yapmış ve memleketin asayişini süt liman yapmış olmasına değil, bir tür Temel fıkrası olmasından kaynaklanacak.
Son yaşanmış fıkrası da şu:
İçişleri Bakanı Şahin, Trabzon’da sefer saatinden 20 dakika sonra bindiği uçakta yolcuların alkışlı protestosuyla karşılaştı. Bunu tezahürat sanan Şahin el kaldırıp teşekkür etti, ancak protesto edildiğini anlayınca uçaktan indi ve başka bir uçakla Ankara’ya döndü.
Tiyatro salonuna, oyunun başlama vaktinden 2 saat geç gelip, yerine oturur oturmaz perdenin açıldığını görünce yanındakilere “tam zamanında geldik” diyen diktatör fıkrasına benzer bir durum.
“Uçakların seferlerini geciktirdiler, yolcuları rahatsız ettiler” diyerek demokratik protesto haklarını kullanan THY çalışanlarını kapının önüne koyan THY yöneticileri elbette bu nedenle bakanı kara listeye alacak da değiller.
Nitekim hemen açıklama yapmışlar: Uçak operasyonel nedenlerle gecikti, bakanın suçu yoktur!
Trabzon–Ankara uçağının yolcularını da buradan kutlamak isterim. Günün birinde bütün uçakların yolcuları kuzu gibi beklemek yerine, uçağı geciktiren bakanları böyle protesto ederlerse, günün birinde bu zırvadan da kurtulmuş olacağız!
Maliyeti neden vatandaş ödüyor?
OTOYOL ve köprü geçişlerinde KGS ve OGS sistemlerinin kaldırılacağı yerine HGS adı verilen yeni bir sistemin kurulacağı haberlerini gazetelerde okumuş olmalısınız. Bununla ilgili deneme süreci İzmir–Aydın otoyolunda başlamış.
Devletimiz köprü ve otoyol geçişi için önce OGS sistemini kurdu. Paralar ödedik, sistemi satın aldık, arabalarımıza yapıştırdık.
Ardından her nedense (nedenini kolayca tahmin edebilirsiniz: KGS kartlarını kim üretti ya da ithal etti, TBMM’de bir sorgulansa iyi olur) KGS sistemi getirildi. Vatandaşların bir bölümü de bu kartlardan satın aldı.
Şimdi bunlar kaldırılıyor ve yerine HGS sistemi getiriliyor, şimdi hepimiz bu yeni sistemin kartlarından alıp, otomobillerimize yapıştırmak zorunda kalacağız.
Belli ki birileri akşam yatıp, sabah yeni bir fikir ile uyanıyor. Onların bu fikirle uyanmalarını sağlayanların iş bilirliklerinden de şüphem yok.
“Devletin sık sık fikir değiştirmesinin maliyetini neden vatandaşlar ödemek zorunda kalıyorlar” diye sormak zorundayım.
HGS sisteminin tüm otoyollar ve köprülere yaygınlaştırılmasından sonra eldeki eski sisteme ilişkin kartlar ve cihazlar ne olacak? Devlet, bu kartları, sattığı bedele geri almak zorundadır.
Paylaş