Burası Agora Meyhanesi!

BİRİSİNE âşık olmak gerçekten iyi bir şeydir, insanın hayat algısını değiştirir, tabiatta olup bitenleri fark etmesini sağlar, duyumunu geliştirir.

Haberin Devamı

Bütün masallar da zaten âşıkların birbirlerine kavuşmasıyla biter.
Sonrasını bilemeyiz. Uyuyan güzel ile prens evlendikten sonra kaç çocukları oldu, onlar iyi okuyabildiler mi, dürüst insanlar olabildiler mi, prens uyuyan güzele sadık kalabildi mi, uyuyan güzelin gönlü bir başkasına kaydı mı?
Bunları bilemeyiz, çünkü “masal” orada biter!
Eğer böyle öykülerin devamını biliyorsak, şunu da biliriz: İşler ters gitmiş, kadın ya da erkek bir başka hayata doğru yol almış, geride gözü yaşlı bir insan kalmış.
Şimdi iddialı bir söz söyleyeceğim, tarihe de böyle geçsin: Eğer terk edip gidenler olmasaydı, şimdi içimiz titreyerek okuduğumuz romanların çoğu da olmazdı, başımızı dertli dertli sallayıp söylediğimiz şarkılar da!
Normal olarak terk edip gidenlere kızmamız gerekir.
Nereye gidiyorsun? Seni seven birini ardında bırakıp yeni bir hayat kurduğunda onun eksikliğini giderebileceğini mi zannediyorsun?
Ama giderler. Biz soramayız, sorsak da zaten bizi ikna edecek bir yanıt verebilmekten uzak olurlar.
Olsun, onlara kızmamız gerekmez. Terk edilen biz değilsek tabii!
Terk edilen biz isek sinirleniriz, kızarız, bozuluruz.
Gidenin arkasından kötü konuşmak ayıptır, iyi aile terbiyesi alanlar bunu bilirler, bu nedenle kötü şeyler söylememeye, düşünmemeye çalışırız.
Ama şunu da biliriz ki bazı derslere ne kadar çalışırsak çalışalım, sınıfta kalmak da ihtimal dahilindedir, bazen çakarız!
Geçen gün arkadaşlarla Agora Meyhanesi’ne gittik. 1890’dan beri aynı yerde, Çıfıt Çarşısı’nda, Leblebiciler Sokak’ta.
Şimdi film yönetmeni Ezel Akay işletiyor, muazzam mezeleri var. Ezel, Türkiye’nin dört bir yanından ama daha da çok Hatay bölgesinden malzemeler ile orada harikalar yaratıyor.
Çıfıt Çarşısı, Balat’tadır, İstanbul’un en güzel mahallelerinden birinde.
Birçok kişi “çıfıt çarşısı” deyince, karman çorman bir yerden söz ettiğimizi algılar.
Öyle değilir. “Çıfıt” eski Türkçede “Yahudi” karşılığında kullanılan bir kelimedir. Çıfıt Çarşısı da Yahudi Çarşısı demektir, çünkü orada onlar yaşardı.
Memleketimizin bir “hoşgörü” ülkesi olduğuna inanırız ama koca İstanbul’da artık bir sinema salonunu dolduracak kadar kalmalarına yol açtık.
Çıfıt, dilimize Farsçadan geçmiştir ve ne yazık ki bunu itiraf etmek zorundayım bir hayli “ırkçı” anlamı da olan bir kelimedir.
Onun için biz “galatı meşhur” olanını, yani yaygın olarak yanlış bilinen anlamını tercih edelim.
Ne demişler: “Galatı meşhur, lügat-i fasihten evladır!”
Yani yaygın olan yanlış, sözlükteki düzgünden daha iyidir!
Lafı uzatmayayım, Agora Meyhanesi’nden girerken dilimde o malum şarkı vardı:
“Burası Agora Meyhanesi/Burda yaşar aşkların en şahanesi”!
Dr. Onur Şenli, çok sevdiği kadından yüz bulabilseydi, hayatımızda böyle şahane bir şiir ve o şiir üzerine İsmet Nedim’in yazdığı böyle muazzam bir muhayyer kürdi şarkı olamazdı!
Ben en çok Zeki Müren yorumunu severim ama diğer şarkıcılara da haksızlık etmek istemem, kim söylerse söylesin, aynı şeyleri hissederiz!
Tabii burada dedikodu yapacak değilim, Onur Şenli’nin bu şiiri kimin ardından yazdığını biliyorum ama izninizle benimle birlikte mezara gitsin!
Onur Şenli, bu şiiri İstanbul’daki Agora Meyhanesi’nde değil, İzmir’in Agora semtindeki bir meyhanede yazmış.
Şiiri yazarken, İstanbul’da böyle bir meyhane olduğunu da bilmiyormuş.
Bir gün İstanbul’da bir dost ortamında rahmetli Aysel Gürel, Şenli’ye Balat’ta böyle bir meyhane olduğunu söylemiş, gitmişler ve sekiz köşeli bu meyhanenin Şenli’nin yazdığı şiirdeki meyhanenin neredeyse ikizi olduğunu görmüşler.
(Aysel Gürel’i, Müjde ve Mehtap Ar’ın annesi olarak da hatırlarsınız, bu gökyüzünün altında yaşamış en çılgın kadınlardan biriydi. Ve o kadar vefasız bir toplumuz ki unutulmaz şarkı sözleriyle hayatımıza renk katan bu kadının yaşamını anlatan bir film bile çekilmedi, Amerikalı olsaydı, belki on film çekerlerdi.)
Onur Şenli, yıllar önce Yeni Asır’da Gökmen Küçüktaşdemir’e şiirin öyküsünü şöyle anlatmıştı:
“Babamın bir arkadaşının lise son sınıfta okuyan çok güzel bir kızı varmış. Bir akşam, babam beni göstererek, ‘Bizim çocuğun sesi çok güzeldir, size bir şarkı söylesin’ deyince, kızın babası da, ‘Bizim kızın da sesi güzeldir, Onur bir şarkı okursa kızımız da size bir tango seslendirir’ diye karşılık verdi.
Gece gündüz aklımdan çıkmayan kızın gözlerinin içine bakarak, sözleri Mustafa Nafiz Irmak’a ait olan Selahattin Pınar’ın bir şarkısını okumaya başladım:
Anladım sevmeyeceksin beni sen nazlı çiçek / Hasta gönlüm yine hicranını yalnız çekecek.’ O güzel kız da benim gözlerimin içine bakarak okumaya başladı: ‘Seni sevmem de haksız / Sevdim demem de haksız/ Fakat neden insafsız.’
Şarkılar bitince evde derin bir sessizlik oldu. Ben de çıkıp gittim. Ertesi gün onlar da yazlığa taşındılar. Günlerce evlerinin önünden geçtim ama o bir türlü dönmedi. Sonunda bir gün penceresinin altından geçerken önüme bir kâğıt düştü. ‘Onur Bey, sizi Gündoğdu’daki Sisi Pastanesi’nde bekliyorum’ diyordu. Soluğu pastanede aldım ama randevuya başkası geldi. Bu, sevdiğim kızın komşusuydu. Bana, ‘Aylardır sizi seviyorum’ deyince şaşırdım. ‘Ama ben başkasına âşığım’ diye itiraz ettim. Baktım ki onuru kırılıyor, birkaç güzel söz söyleyip, olayı yumuşatarak yanından ayrıldım. Fakat, sevdiğim kız ertesi gün İzmir’e gelmiş ve pastanedeki buluşma kendisine yalan yanlış aktarılmıştı. Ne yapıp ettiysem ikna edemedim. Aşk yarasıyla kıvranırken bir gece meyhaneye gittim. Agora semtindeki salaş bir meyhanede içip eve gidince de şiirimi yazdım. Ve şiire o günlerde âdet olduğu gibi İngilizce bir başlık koydum: ‘The Night, Wine and Love’ yani ‘Gece, Şarap ve Aşk’. Şiir tıp fakültesinde çıkan Neşter adlı dergide yayınlanmadan önce dergiyle ilgilenen Oktay Dikmen, aramızdaki samimiyete dayanarak şiirdeki ‘Agora Meyhanesi’ tekrarlarından dolayı şiirin ismini değiştirmiş. Bu arada şiiri matbaada Ege Ekspres’in kültür sayfaları editörü Şadan Gökovalı görmüş. Dergi yayına girmeden gazetede yayınlamış.”
Ne demiştim? Karşılıksız aşklar olmasaydı, hayatımızda derin izler bırakan şarkıların çoğu olmazdı.
Şimdi kendinize bir kadeh şarap koyun.
Terk edip gitmiş de olsa, size hayatınızın en güzel duygularını yaşatanı hatırlayın, gözünüzden bir damla yaş süzülse daha da iyi.
Bu işin mezesi de o bir damla gözyaşıdır zaten!

Yazarın Tüm Yazıları