Paylaş
Hepsi çok konuşan bu İtalyan ailenin arasına nasıl olduysa karışmış bir Japon aşçı programı şöyle sonlandırdı:
“Çikolata ve peynir yemek, şarap içmek, âşık olmak! Yaşamak budur.”
İki cümle arasında İtalyanlara özgü bir vurguyla “Basta!” demeyi de ihmal etmedi, “Yeter!” anlamında.
Çikolatanın bulunduğu her yere kendi karakterini yansıtan nasıl güçlü bir yiyecek olduğunu hepimiz biliyoruz.
Bazı “kişiliksiz” peynir türlerini bir kenara bırakacak olursak peynir de öyle.
Zaten her kılığa girebilen bir tür süt ürününe peynir demek ne kadar doğru onu da bilmiyorum.
Gurmeler belki bu görüşüme sinirlenebilirler ama “Tatlının içine de konsa olur, tuzlunun içine de konsa gider” türünden kişiliksiz peynirleri ben peynirden saymıyorum.
Şarap ise biliyoruz ki zaten canlı bir yaratık. En kötüsü bile kendi içinde yaşamaya devam eden, kendine özgü karakterini yıllar içinde daha da güçlendiren bir canlı organizma.
Aşk için bir şeyler söylememe bilmiyorum gerek var mı?
Japon aşçının teorisini izleyecek olursanız âşık olduğunuz birisiyle, iyi bir peyniri yerken iyi bir şarap içmek ve yemeği sonunda bir çikolata ile taçlandırmak, yaşadığınızı hissetmenizi sağlayacak en iyi eylem olmalı.
Okuduğum bir kitapta anlatılanları izleyecek olursanız bu mükemmel ziyafette öpüşmeyi de ihmal etmemeniz gerekiyor. (Aşk Bilimi, Glenn D. Wilson & Chiris McLaughlin, Çeviren: Tülin Er, Çitlembik Yayınları)
‘Kazablanka’ filminde piyanist Sam’in söylediği “As time goes by” isimli şarkıda şöyle bir söz var:
“Bir öpücük, yalnızca bir öpücüktür/Zaman geçip giderken.”
Yüzyılın belki de en önemli aşk filmine yakışmayan bir yanlış tespit.
London Universty College’den plastik cerrah Gus McGrouther, âşıklar arasındaki bir öpücüğün sadece basit bir öpücük olmadığını tespit etmiş.
Bir öpüşme sırasında tam olarak nelerin meydana geldiğini tespit edebilmek için lazer tarayıcıları, elektrotlar kullanarak ciddi bir araştırma yapılmış.
Elektrikle ilgili ölçümler aşk dolu bir öpücükte 34 yüz kasının tümünün olaya karıştığını ortaya koymuş.
Bu kasların hareketleri, yüz sinir nükleusları olarak isimlendirilen ve beynin belli bir kısmından gönderilen elektrokimyasal sinyallerle kontrol ediliyor.
Dudaklardaki aşırı duyarlı sinir uçları, beynin korteksinde zevk duyguları yaratan ve tutkuyu arttıran daha büyük bir alana bu sinyalleri geri gönderiyorlar.
Sonra feromonlar ve bağlayıcı kimyasallar işin içine giriyor ve böylece çiftlerin birbirlerine karşı hissettikleri aşk artıyor.
Son derece doğal ve eğlendirici bir oyun olarak gördüğümüz küçük bir öpücük bir anda yaşamın tüm değerini ortaya çıkaran bir eyleme dönüşüveriyor.
Gördüğünüz gibi yaşamdan zevk almak aslına bakarsanız o kadar zor ve bin bir türlü şartın bir araya gelmesini gerektiren bir şey değil.
Sağlıklı olmak, yediğinizin içtiğinizin tadına varabilmek ve âşık olmak yeterli.
NOT: Bu yazım 10 yıl önce Milliyet’te yayımlanmıştı. Tembelliğimden değil ama uçağımı kaçırmak üzere olduğumdan rastgele bir seçim yaptım, umarım kızmazsınız.
Önümüzdeki hafta bir dizi toplantıya katılmak için yurtdışında olacağımdan yazılarıma ara vereceğim. Bir dahaki hafta görüşmek üzere, hoşça kalın.
Paylaş