Paylaş
Bu alıntıyı bir RTÜK uzmanının, bir filmle ilgili olarak yazdığı rapordan yaptım.
Buna lip–o–suction dendiğini bilmiyordum, bizim gençliğimizde buna “somurma” ya da “yumulma” derlerdi. İnsan her yaşta bir şeyler öğrenebiliyor, görüyorsunuz.
Benim yaşımdaki Türk erkeklerinin çoğu bu tür öpüşmenin varlığından filmler sayesinde haberdar oldu ve RTÜK uzmanının iddia ettiği gibi, o yaşta bir filmde böyle bir sahne izlemiş olmak “fiziksel, zihinsel ve ahlaki gelişimimize zarar” vermiş gibi de görünmüyor.
Öyle olsaydı memleket sapıktan geçilmiyor olurdu ki böyle bir durum yok.
Ahlaksızlık, daha çok makam olanaklarından yararlanmak şeklinde ortaya çıkıyor ki ihtilas, irtikap, rüşvet gibi kelimelerle de tanımlanıyor.
Evet, bizim çocukluktan gençliğe geçme yıllarımızda bunu filmlerden başka bir yerden öğrenme hele de pratik yapma olanaklarımız çok sınırlıydı, o devir öyleydi.
Ama şunu bir türlü çözemedim: Böyle bir öpüşme sahnesi perdede belirince, öpüşme biraz uzarsa arkalardan bir bıçkın ses yükselirdi: “Eyi muuzzzz!”
Bunun ne anlama geldiğini hâlâ çözebilmiş değilim, anlamını bilenler varsa bana da anlatsınlar lütfen.
Kazablanka filminin, belki filmden de ünlü şarkısı “As time goes by”da şöyle bir söz var: “Bir öpücük, yalnızca bir öpücüktür.”
Bir aşk filmi için ne talihsiz bir cümle!
Bir öpücük, asla bir öpücük değildir ve evet sadece bu konuyla sınırlı olmak üzere RTÜK denetçisinin görüşüne katılıyorum, öpüşmek, bence insan cinselliğinin en önemli ve özel parçasıdır.
Bakmayın siz önüne gelenle öpüşebilenlere. Öpüşmek, eğer içinde cinsel mesajlar da taşıyorsa o kadar kolay bir şey değildir.
Cinselliğe atılmış bir ilk adım sayılır, gerisi ondan sonra gelir.
Evet cinsel doyum ile doğrudan bir ilgisi yoktur, ama her şey onunla başlar ve onunla biter.
Canlılar âleminin diğer varlıklarının böyle bir deneyim yaşamadıklarını biliyoruz, koklaşıyorlar belki ama asla okkalı bir öpücük vermiyorlar.
Onun için insana özgü bir şeydir, anlamını da bundan alır, çünkü düşünen ve hareketlerini anlamlandıran tek varlık da insandır.
“Orbicularis oris” ismini taşıyan bir kas grubuna sahibiz.
Dudaklarımızı kapatmamızı sağlıyor, ağzımızı bu sayede büzebiliyoruz. Derin iki tabaka halinde ağız girişini çevreleyen bir kas grubu bu.
Ve “romantik öpüşme”den tutun da RTÜK denetçisinin ağzının suyu akarak yazdığı “dudak emme”ye kadar hepsini bu kas grubu gerçekleştiriyor.
Oxford Üniversitesi’nden Dr. Rafael Wlodarski’nin yürüttüğü bir araştırmaya göre aslında en “cinsel” kasımız da bunlar.
Araştırmada, 18–63 yaş arası Kuzey Amerikalı ve Avrupalı 308 erkek, 594 kadın kullanılmış ve öpüşmenin hem yeni eşi bulmak için hem de mevcut ilişkiyi korumak için çok önemli bir eylem olduğu tespit edilmiş.
Dr. Wlodarski, öpüşmenin kalıcı bir ilişki için vazgeçilmez olduğunu söylüyor.
Romantik bir öpücüğün birbirine iki uzaylı kadar yabancı olan kişileri bile yaklaştırabildiğini belirtiyor.
Kadınlar, erkeklere göre kendilerini öpüştükleri sırada daha çekici hissediyorlarmış.
Birçok kadın için cinsel ilişki kadar önemli ve hatta “daha mahrem” sayılan bir davranış bu.
Fahişelerin genellikle öpüşmek istememesinin nedenini de bu “his” ile açıklıyorlar.
Çok fazla araştırma var bu konuda ama hepsini aktarmama şu an için gerek yok.
Bildiğim şey şu ki öpüşmek, bir sevgi ile ilgilidir, sevdiğimiz insanları öperiz, diğerlerini öpemeyiz.
Türk usulü, her gördüğünü el sıkışırken tutup kendine çekerek yanak yanağa değdirmekten söz etmiyorum tabii.
Gerçi bu kafa tokuşturmaktan daha iyi ama doğrusunu isterseniz, kendime yakın bulmuyorsam kimseyle böyle bile öpüşmek istemem.
Sevdiğin, âşık olduğun birisiyle öpüşmenin nelere kadir olduğu tarihin ilk zamanlarından beri biliniyor.
Geçen gün Instagram’a bir Snoopy bandı koydum.
Bantta Patty, Snoopy’ye kötü bir hafta geçirdiğini, her şey umutsuz gibi görünürken kendisi için ne yapabileceğini soruyor.
Snoopy’nin yanıtı “smak” sesi çıkaran bir öpücük!
Gizliden gizliye Charlie Brown’a âşık olan Patty’nin keyfi yerine böyle geliyor.
Öpücüğün böyle bir büyüsü var.
Yunan mitolojisinde ilk tanrılar kuşağını Titanlar oluşturur. Titanlardan Hyperion’un, üç çocuğu vardı: Helios (Güneş), Eos (Şafak) ve Selene (Ay).
Helios dinlenirken Selene, gümüş rengi bir elbisesiyle ortaya çıkar. Selene çok güzeldi, bembeyaz kanatları ve parıltılı ışıklar saçan bir tacı vardı.
Gün boyunca elbisesiyle yıkandığı bir ırmaktan göğe doğru yükselirdi. Görüntünün bir hayli erotik olduğunu tahmin edebilirsiniz. Üzerine yapışmış, beyaz, ıslak elbisesiyle gezintiye çıkmış bir kadın!
Çoban Endymion ise gerçek bir aptaldı. Zeus, ölümsüz olmak isteyen Endymion’u kandırmış ve onu hiç uyanamayacağı bir uykuya yatmaya ikna etmişti.
Selene bir seferinde gökte dolaşırken, bir mağarada uyuyan Endymion’u fark etti. Âşık oldu. Her gece usulca Endymion’un koynuna girdi ve onu sonsuz öpücüklere boğdu.
Bu sonsuz öpücükler nedeniyle Selene’nin tam 50 çocuğu oldu.
Görüyorsunuz, öpücük deyip geçmeyin, ne mucizeler yaratabiliyor!
Gasset, “Yaşamak, daha çok yaşamaktır; insanın kendi yürek atışlarını hızlandırma arzusudur. Yaşam böyle olmadığı zaman hastadır ve kendi ölçüleri içinde bir yaşam değildir” diye yazıyor.
Kendi yürek atışlarını hızlandırmak, koşup zıplayarak değil, âşık olarak gerçekleşebilir.
Günümüzün Zeus’ları, bizleri “para, makam” gibi büyülerle uyutuyor.
Ama şanslıyız ki bu uykumuz arasında bize öpücükler bahşeden Selene’ler var!
Yürek atışlarımızı hızlandırıp, bize yaşadığımızı hissettiriyorlar.
Bir öpücüğün sadece bir öpücükten ibaret olmadığını, insanın kendisine bu sayede yepyeni bir evren yaratabileceğini gösteriyorlar.
Paylaş