Bir bilmecem var: KCK’lılar niye hapiste?

ABDULLAH Öcalan’ın “silahlı PKK güçlerini sınır dışına çıkmaya çağıran” mektubundaki üslup ilginçti.

Haberin Devamı

Mektuba hâkim olan havaya bakınca, giriş bölümünün neden şöyle yazılmadığını merak ettim:

“16 Şubat 1999 tarihinde Kenya’dan özel bir uçakla Türkiye’ye getirildiğimde manzara–i umumi şöyleydi!”

Çünkü bu da esasen tarihi bir metin olarak nitelendirilmelidir.

30 yıldır süren bir silahlı isyan döneminin sona erdiğini haber veriyor, demokratik siyasetin hükmünün süreceği bir yeni başlangıca işaret ediyor.

Kürtlerin, Türkiye’den ayrılmak istemedikleri noktasına gelmişti zaten, bunu tekrarlıyor.

Ama konuşmasındaki Kürdistan vurgusunu da görmezden gelmeyelim, belli ki nasıl bir yönetim biçimi altında olacağını şimdiden söylemediği bir Kürdistan hayali devam ediyor. Sanırım bunu önümüzdeki pazarlık sürecinde daha açıklıkla da ortaya koyacaktır.

Bugün geldiğimiz noktada genel olarak Türkiye’nin kazancı artık silahların susması ve can kayıplarının bitmesidir. Bu ülkede yaşayan herkesi mutlu edecek bir kazanımdır, değerini bilmeliyiz.

Ama şunu da görmeliyiz: Dün, PKK da, Abdullah Öcalan da artık hukuki olmasa da fiili bir meşruiyet kazandı. Bugün geldiğimiz noktaya gelmeyi, PKK’nın yıllardır sürdürdüğü mücadeleye bağladı ve “hakkını helal etti”! Bu basit bir megalomani olarak görülemez.

Televizyonların canlı yayınlarında PKK bayrakları dalgalanır, Apo posterleri sergilenirken, kendisinden “teröristbaşı” diye söz edilmesi ise olsa olsa Doğu işi bir “fars”tı.

Öcalan’ın böyle bir çağrıyı yapmış olması için, Kandil’den kendisine gelen mektupta bu çağrıya itiraz edilmeyeceğine ilişkin açık ifadeler olmalı.

Yoksa dinlenmeyecek böyle bir çağrı yapmayı göze alamazdı. Şimdi sıra çekilmeye geldi.

“Yol haritasını” henüz bilmiyoruz, süreç nasıl işleyecek, hangi aşamalardan geçecek, TBMM nerede devreye girecek, bunları öğrenmek için bekleyeceğiz.

Gerçi 2009 yılında böyle bir yol haritasını KCK’yı işaret ederek vermişti ve şu anda süreç de buna göre işliyor. Ama hapiste de şunca KCK’lı var.

Bir bilmece gibi görünüyor ama yanıtını bilen bir kişi olmalı: Recep Tayyip Erdoğan.

Haberin Devamı

Doğru söyleyeni kovarlar!

AKP’li Samsun Milletvekili Tülay Bakır, TBMM Çevre Komisyonu toplantısında şöyle konuşmuş, haberi Vatan’da okudum.

“Hep şunu gördüm. Muhalefetin her dediği mi yanlış? İktidarın her dediği mi doğru? Ya da muhalefetin her dediği doğru mu? Bunu biz anlayamıyoruz.

Gerçekten, ben ne doğrudur, ne yanlıştır bunu anlayabilecek durumda değilim. Hukukçu da olmadığım için bazı şeylerde zorlanıyorum. Oysa ben o kanunlarda aktif rol almak istiyorum. Muhalefetteki arkadaşlar şunu söyleyebilirler: ‘Zaten yasalar sizin istediğiniz gibi çıkıyor.’ Ama o yasalarda iktidar milletvekili olarak hiçbir rolüm yok, sadece elimi kaldırmaktan başka. Böyle olmamalı, benim de içinde aktif görevim olmalı. Ben, bugün bu halimden memnun değilim.”

Bu sözler sanırım Tülay Hanım için siyaset hayatının bitişinin miladı olacaktır.

Esasen son derece doğru bir şey söylüyor. TBMM komisyonlarına, komisyonun görev alanıyla ilgili bilgisi, tecrübesi olan milletvekilleri seçilmeli ki kanunlar en başından doğru bir zeminde tartışılsın.

Ama bunun bile işe yaramadığını biliyoruz. Mesela Anayasa Komisyonu’na anayasa profesörü gönderiyoruz ama o bile gözümüzün içine baka baka bilimsel bilgiyi çarpıtıyor. Bu sayede belki bir bakanlık koltuğu kapmak için liderin duymaktan hoşlandıklarını söylüyor.

“Ama o yasalarda iktidar milletvekili olarak hiçbir rolüm yok, sadece elimi kaldırmaktan başka” sözleri de dediğim gibi Tülay Hanım için sonun başlangıcına işaret ediyor.

“Tek seçici” onları bu amaçla listelere yazdı, seçilecek yerlere koydu. Şimdi kaşı yukarı kalkarsa hayır, kaşı aşağıya inerse evet oyu kullanmalarını istiyor, ne var bunda bu kadar şaşılacak?

Haberin Devamı

Boşuna heyecanlanmışım

HÜRRİYET’te arkadaşımız Nuran Çakmakçı’nın hazırladığı “ÖSYM’nin Kozmik Odasında” isimli yazı dizisinde ÖSYM Başkanı Prof. Dr. Ali Demir’in sözlerini okuyunca heyecanla yerimden fırladım!

“İşte” dedim yüksek sesle, “sonunda kopyacıları yakaladılar, böylece bir yılan hikâyesinin daha sonuna geldik!”

Şöyle diyordu Prof. Demir: “Kopyacıya acımayız!”

Hemen başlığın altını okudum tabii! Zannettim ki KPSS’de kopya çekenler ve onlara soruları dağıtan suç örgütü ele geçirilmiş ve devletimiz de onlara acımayacak, en başta da ÖSYM Başkanı acımayacak!

Ama heyhat!

KPSS çetesi yakalanmamış, Başkan sınavda kopya çekmeyi düşünen tembel öğrencilere sesleniyormuş!

Ali Bey madem bu işte bu kadar hassas, ben soruyorum yanıt alamıyorum, kendisi ilgili kurumun başında, acaba benim için Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı’na sorabilir mi, KPSS çetesi ne oldu, niye yakalanmadı?

Çeteye ulaşmayı sağlayacak kopyacıların ifadelerinin alınması tamamlanmadı mı hâlâ?

Savcı beyler, suçluları bir türlü yakalayıp da kendilerine getirmeyen emniyetçiler için ne düşünüyorlar?

Yazarın Tüm Yazıları