Paylaş
Bizim memleketimizde siyaset dediğin böyle yapılır zaten.
Ortaya bir söz atarsın, inanan inanır, inanmayan inanmaz.
Normal bir ülkede bir başbakan yardımcısı böyle bir söz söyleyecek olsa şöyle konuşurdu:
“Son üç yılda yakalanan terörist sayısına baktığımızda (burada bir sayı verirdi) bunun son 30 yılda yakalanan şu kadar teröristin 50 misli olduğu açıkça görülüyor. Öte yandan aynı dönemde meydana gelen terör olaylarının sayısı son 30 yılda şu kadar iken, şimdi bu terör saldırılarının sayısı 50’de bire inmiş bulunuyor. Benzeri bir sonuç terör saldırısı nedeniyle yaşamlarını kaybedenler için de geçerlidir, bununla ilgili sayısal verileri başbakanlık sitesinden bulabilirsiniz.”
Böyle bir açıklama yapmıyor tabii.
Türkiye’de siyaset yaptığının farkında, “Ben söylerim, gerisine karışmam” diye düşünüyor.
Bir de söz oyunu var tabii. AKP, son 30 yılın son üç yılında değil, aslında son on yılında tek başına iktidarda. Ama terör konusunu nasıl çözümleyebileceğine ilişkin ne bir şey söylüyor ne de tutarlı bir politika izliyor.
PKK ile gizli görüşmelerin yapıldığı Oslo sürecinde ve Habur ile sonuçlanan “açılım sürecindeki” kısa araları bir yana bırakırsak memleketin asayişinde ciddi bir sorun var.
Hiçbir istatistik de son otuz yıldaki olayların, son üç yılda ellide bir oranında azaldığını göstermiyor.
Arınç artık siyasi hayatının sonuna geldi, biliyorsunuz. “Siyasi hayatının aktif yanına son vereceğini” söylüyor.
Madem artık bunca yıllık siyasi kariyerini bırakıyor hiç olmazsa giderken olması gerektiği gibi konuşmayı denese, hepimiz onu ileride daha iyi anardık.
Politikacı dedikodu yapmamalı
AĞZINA geldiği gibi konuşma alışkanlığı Türkiye’de siyasetin genel bir sorunu. Sadece Bülent Arınç gibi iktidardaki politikacılar değil, muhalefetteki siyasetçiler de bundan kendilerini kurtaramıyorlar.
Son örneklerden biri de CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun Afyon’da patlayan cephanelik ile ilgili olarak söylediği sözler de bunun başka bir versiyonu.
Bir eski komutandan “olayın sabotaj olabileceğini” duyuyor, bunu bir gazeteciye aktarıyor.
Ana muhalefet partisinin genel başkanı, son derece önemli ve hassas bir konuda deyim yerindeyse dedikodu yapıyor!
Söylediği söze değer verilmesini isteyen bir siyasetçinin asla yapmaması gereken bir işi yapıyor.
Elbette muhalefet lideri olarak konuyu kendi olanaklarıyla araştırma hakkına sahip. Bunun için herkesle görüşebilir, bilgi toplayabilir, bir komisyon kurup devletin araştırmasına paralel bir araştırma yürütebilir, halktan saklanan bazı gerçekler varsa bunları ortaya çıkarabilir.
Ama her halde ilk duyduğunu önemli bir haber almış gibi aktarmamalıdır.
Hele de böylesine hassas bir konuda!
Söylediği sözlere, yaptığı açıklamalara değer verilmesini isteyen bir siyasetçinin mutlak surette uzak durması gereken konu, yeterince bilmediği olaylar ile ilgili konuşmamaktır. Dedikodu ise asla yapmamalıdır.
Artık biraz sessizlik lütfen!
BUGÜN hep aynı konu etrafında dönüyoruz ama Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın, CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu’nun “sabotaj iddiasına” karşı söylediği sözler de aynı çerçeve içinde değerlendirilmeli.
Başbakan şöyle konuşuyor:
“Böyle bir sabotaj olayını ‘ben üst düzey bir komutandan aldım’ diyeceksin, ‘yüzde 99 sabotaj’ diyeceksin. Eğer size ait değilse bu, çünkü tam sayfa bir haber, o zaman hemen bunu yalanla. Yalanlamıyorsan o zaman demek ki sen bunu söyledin. Tabii ki burada haklı olarak Silahlı Kuvvetler’in de böyle bir iftira karşısında yapması gereken yargı yoluna gitmektir ve yargı yoluna da gidecektir. Biz de aynı şekilde bu yargı yolunu şu anda hükümet olarak ayrıca açık tutuyoruz. Bunu da tabii ifade etmek isterim.”
Başbakan da tıpkı Arınç ve Kılıçdaroğlu gibi o an aklına geleni söylüyor.
Böyle bir şeyi söylerken hangi hukukçudan görüş aldı, gerçekten merak ettim.
Silahlı Kuvvetler’in manevi şahsiyetine ya da doğrudan komutanlarına yönelik kişisel bir hakaret mi var ki TSK dava açacak? Aynı durum hükümet açısından da geçerli!
“Gizlilik” dereceli bir konu mu açıklanmış, bir devlet sırrı mı ifşa ediliyor? O zaman zaten davayı açacak olan savcılık olmalı ama hayır, öyle bir durum da yok!
Öte yandan bu sözleri söylerken olayın henüz araştırma safhasında olduğunu da belirtiyor.
Yani esasen kendisi de bu olay bir sabotaj mı, bir kaza mı, şu anda aklımıza gelmeyen başka bir durumun sonunda mı oluştu, bilemiyor, bilmesine de olanak yok!
Çünkü olay “araştırılıyor”!
İş bir kere “çene yarıştırmaya” dönüşünce böyle durumların ortaya çıkması kaçınılmaz.
Daha az konuşsalar, konuştuklarında gerçekten dinlenmeye değer şeyler söyleseler hepimiz kendimizi daha iyi hissedeceğiz!
Paylaş