Paylaş
Üçüncü Köprü’nün Boğaz’ın en kuzeyinden geçeceği ve transit trafik yükünü kaldırarak, kent içi ulaşımı rahatlatacağı iddia ediliyor.
Bu doğru değil. Boğaz köprülerindeki transit trafik, toplam trafiğin yüzde 2’sini ancak buluyor. Eğer iddia edildiği gibi bu üçüncü köprü kent içi trafiğini rahatlatmak için yapılıyorsa, “transit” özelliği taşımayacak, çevre yollarıyla kent içine bağlanacak demektir ki bu da kentin kuzeye doğru ilerlemesi ve bugünkü orman ve su kaynaklarının yok edilmesi demek.
Bütün profesyonel çalışmalar, kent içi trafiğini rahatlatacak boğaz geçişinin, Marmaray’a bağlanacak demiryolu geçişini de içerecek şekilde güneye, mevcut iki köprünün arasına yapılması gerektiğini gösteriyor.
Ama biliyorsunuz Başbakan köprünün kuzeye yapılmasına şahsen karar verdi ve bunun yapılması için ısrarcı.
Kuzeydeki ormanlık arazilerin bir bölümü 2B’ye sokulup, bir rant alanı haline getirildiği için de kentin kuzeye doğru gelişmesinden kimlerin kârlı çıkacağı şimdiden belli.
Önceki gün Vatan’da yayımlanan bir haber, İstanbul’a yapılacak üçüncü havaalanının da Başbakan’ın isteğiyle Silivri’ye değil, Kemerburgaz’ın kuzeyindeki eski maden alanlarına yapılacağını anlatıyordu.
Böylece kentin kuzeye doğru ilerlemesi için bir adım daha atılmış olacak.
Merak ediyorum, Başbakan’ın kenti kuzeye doğru genişletme sevdasının gerisinde ne var?
Avrupa Mersin’e giderken biz tersine!
AVRUPA Birliği Komisyonu’nun adaletten sorumlu üyesi Viviane Reding, kişisel verilerin korunmasına yönelik bazı önlemleri içeren bir yasa tasarısı sundu.
Söz konusu paket Avrupa Birliği ülkelerinin tümünde geçerli olacak yasal düzenlemeler öngörüyor. Buna göre, kişiler internette olmasını istemedikleri verilerinin silinebilmesi için şirketlere dilekçeyle başvurabilecek.
Bu yeni bir “insan hakkının” doğuşunu da haber veriyor ki buna “unutulma hakkı” deniliyor.
Yani şimdiki gibi, hakkınızda internette yazılan bir şeyin dünya durdukça orada kalması söz konusu olmayacak.
Ayrıca şu ya da bu nedenle şirketlere verdiğiniz kişisel bilgilerinizin de istediğinizde silinmesi öngörülüyor.
Bizim hükümetimiz ise adalette reform yapacağız derken, gizlice ve yasadışı yollarla kaydedilmiş bilgilerimizin yayımlanmasını suç olmaktan çıkarma peşinde.
Bunu neden yaptıklarını biliyoruz. Kim oldukları tam olarak bilinmemekle birlikte, nereden güç aldıklarını kolayca tahmin edebileceğimiz bir suç örgütü, insanları izliyor, seslerini ve görüntülerini kaydediyor ve bunları dünyanın bir ucundaki bir internet sitesinde yayımlayabiliyor.
Eskiden internette de olsa böyle bir şeyi haber haline getirmek suçtu. Hükümet, şimdi bunu suç olmaktan çıkartmak peşinde! Geçen dönemde de böyle bir yasa hazırlamışlar ama sonradan yasayı çıkarmaktan vazgeçmişlerdi.
O suç örgütünün kimlerin peşinde olduğu, insanları itibarsızlaştırarak siyasi sonuçlar elde etmek istedikleri biliniyor.
Belli ki hükümet de bundan bir siyasi kazanç elde etmek peşinde. Ama unutmasınlar ki aynı çete bir gün aynı şeyi kendileri için de yapabilir.
AKP hükümetinin, iş işten geçmeden önce bir kez daha düşünmesinde yarar var.
Demek ki ‘güçler ayrılığı’ diye bir şey varmış!
FRANSA ’da “Ermeni soykırımı yoktur” diyenlere hapis ve para cezası verilmesini öngören yasanın senatoda da kabulünün ardından Fransız Anayasa Konseyi’nin yasayı iptal etmesi bekleniyor.
Başbakan’ın da zaten her zamanki “ateş almaya hazır barut” görüntüsünden uzak bir açıklama yapmış olması da Anayasa Konseyi’ne gidecek senatörlerin
ellerini rahatlatmak ve Konsey kararını beklemek düşüncesinden kaynaklanıyor.
Anayasa Konseyi de zaten “yasanın Fransız Anayasası’na aykırılık iddiasının ciddi olduğunu” ve “yasayı Anayasa Konseyi’ne taşımak üzere imza toplandığını” belirterek, hükümet sekretaryasından yasanın bu hafta sonuna kadar Sarkozy’ye imzaya gönderilmemesini istedi.
Bizim için ilginç bir durum!
Özellikle de başta Başbakan olmak üzere AKP ileri gelenleri için ilginç olmalı!
Fransız Anayasa Konseyi böyle bir istekte bulundu diye Fransa’da kimsenin Anayasa Konseyi’nin yetkilerini tartışmaya açtığı yok çünkü. Aynı şey bizde olduğunda biliyorsunuz kıyametler kopuyor!
Halkın seçilmiş temsilcilerinin onayladığı bir yasanın “9 kişilik bir yargıçlar heyeti” tarafından durdurulması, Türkiye’deki güçler ayrılığı tartışmalarına da ışık tutmalı.
Başbakan Erdoğan’ın Cumhurbaşkanı olmak istediği ve “yetkisiz bir Cumhurbaşkanı olmak istemediği” de bir sır değil.
AKP yetkilileri de zaten her fırsatta “Başkanlık olmazsa bile yarı başkanlık sistemi” özlemlerini dile getiriyorlar.
AKP’lilere hazır Fransa’daki durum tazeyken, bu “güçler ayrılığı” meselesine bir kez daha bakmalarını öneririm.
Başkanlık ya da yarı başkanlık sistemini, bir tek adam diktatörlüğüne dönüştürmemenin sırrı orada yatıyor çünkü!
Paylaş