Paylaş
Gerçi bunu söylerken, Erdoğan’a daha da fazla yetkiler verecek bir sistemi öneriyordu.
Obama’nın önceki gün San Francisco’da bir konuşma yaptığı salonda yaşananları hürriyet.com.tr’deki videoda izlerken bu sözler aklıma geldi.
ABD Başkanı Barack Obama, Kongre’yi göçmenlerle ilgili yasaları onaylamaya davet ettiği bir konuşma yaptığı sırada, hemen arkasında bulunan dinleyici grubunun arasındaki bir genç, “Bay Obama, ailem 19 aydır birbirinden ayrı yaşıyor” diye bağırdı.
Obama konuşmaya devam ederken, protestocu, “Oturma izni olmayanların sınır dışı edilmesini durduracak güce sahipsiniz” diye bağırdı. Protestocuya dönen Obama, “Aslında böyle bir yetkim yok. Bu yüzden buradayız” dedi.
Salondaki görevliler, protestocu genci dışarı çıkmaya davet ederken Obama engel oldu.
“Bu genç insanların tutkularına saygı duyuyorum. Aileleri hakkında endişeliler. Fakat ABD, kanunlarla yönetilen bir ülkedir. Kanunları çiğneyemeyiz” dedi.
Bizim memleketimizde, bunu Başbakan’ın bir konuşması sırasında yapmaya kalksaydı, başına gelmeyen kalmazdı.
Bir toplantıda “Parasız eğitim istiyoruz” yazılı pankart açan gençler iki yıldan fazla hapiste kaldılar, terör örgütüne üye oldukları bile iddia edildi.
Başbakan yoldan geçerken trafiğin kesilmesini protesto eden bir vatandaş, koruma polisleri tarafından dövüldü.
Başbakan yoldan geçerken “Ağzı kıpırdıyordu, küfür etmiştir” dedikleri gençleri, koruma polisleri dövdüler, karakola götürdüler.
Tıpkı Obama’yı protesto eden genç gibi ailesiyle ilgili bir şikâyetini dile getirmeye çalışan çiftçiye “Ananı da al git” dedi ki bu en hafifi sayılır.
Aradaki fark da budur zaten: Demokrasilerde vatandaşların söz söyleme özgürlüğüne saygı duyulur, otoriter rejimlerde vatandaşın ağzını açmaya hakkı yoktur!
Deniz Feneri sendromu!
ARTIK siz de ezberlemişsinizdir, kim bilir kaç kere yazdım ama herhangi bir gelişme elde edilebilmiş değil.
Almanya ve Amerika’da, kamu ihalelerinde rüşvet dağıttığı için Siemens şirketi ağır para cezalarına çarptırıldı.
Almanya’daki soruşturma sırasında şirketin üst düzey yöneticilerinden biri, Türkiye’de de rüşvet dağıttıklarını, bir şirket yetkilisinin Türkiye’ye gelerek, bir bakan ile özel bir yemekte buluştuğunu anlatmıştı.
Aradan yıllar geçti. Siemens’in Türkiye’de de rüşvet dağıttığına ilişkin bilgiler ilk kez Metin Münir tarafından 2008 yılının ağustos ayında Milliyet’te yayımlandı.
Sonra ben de yazdım, savcıların Almanya’dan gelecek belgeleri beklediklerini öğrendik.
Bunu öğrendiğimizde de 2013 yılının mayıs ayıydı.
O gün bugündür bir gelişme yok.
Tıpkı Deniz Feneri soruşturmasına benziyor.
O soruşturma da yıllar sürmüş, sonra savcılar dava açınca da başlarına gelmedik kalmamış, Yargıtay’da yargılanmak durumunda kalmışlardı.
Acaba diyorum, bu Siemens soruşturmasının da bu kadar uzamasının nedeni Deniz Feneri davasıyla birlikte savcılara verilen gözdağı mıdır?
Hükümetin hoşlanmayacağı savcıların başına nelerin gelebileceğini gösterdikleri için midir?
Bu da polis devletinin farkı
REDHACK ismi verilen internet korsanlarına karşı yapılan operasyonun benzerlerine bir demokratik hukuk devletinde değil, ancak faşist–otoriter rejimlerde rastlanabilir.
Ortaya çıkıyor ki alelacele hazırlanmış bir polis soruşturma dosyası ile insanlar gözaltına alındılar, medyaya teşhir edildiler, özgürlüklerinden iki gün de olsa mahrum bırakıldılar.
Şansları varmış ki karşılarına çıkan yargıç, dosyaya bakmadan önüne gelen her davada tutuklama kararı veren bir hukukçu değilmiş!
Dün de yazmıştım, belli oluyor ki polisin, savcının önüne getirdiği soruşturma dosyasına, bir soruşturma dosyası demek bile mümkün değil.
Ortada işlendiği iddia edilen bir “siber suç” var!
Yani dedikodularla, ihbarlarla, tahminlerle
yürütülecek bir soruşturma değil, tam tersine
ciddi maddi delillere
kolayca ulaşılabilecek
bir dosya bu.
Suç işlerken kullandıkları bilgisayarların adreslerini, aralarındaki iletişimin kayıtlarını, yazdıkları mesajları vs. bulabilmek mümkündü.
Bunu nasıl bir organizasyon içinde gerçekleştirdiklerini de!
Sanıklar toplanıp, evlerinde de aramalar yapıldığına göre bunlara önceden ulaşılmış olduğunu düşünmemiz gerekirdi.
Ama polisin topladığı kişilerin bir bölümü daha savcılıktan serbest kaldılar ama yarım yamalak bir dosya ile insanların özgürlükleri ellerinden alındı.
Böyle bir düzenin adı polis devletidir.
Paylaş