Paylaş
Gösterilerin İzmir’e de sirayet etmesinin ardından bu kentte olup bitenler, İzmirlilerin özellikle cezalandırılmak istendiğini gösteriyor.
Belli ki “gâvur İzmir”i adam edeceği düşünülen bir ekip orada işbaşına getirilmiş, tekme-tokat vazifelerini yapıyorlar!
Vali ve Emniyet Müdürü, üç gün boyunca sokaklarda ellerinde sopalarla insanları dövenlerin “polis” olduklarını söylüyor. Onlar emir vermiş ama yeleklerini giymemişler!
Vay canına!
Memleketin polisleri, ne zamandan beri Vali’yi ve Emniyet Müdürü’nü sallamıyorlar?
Vali ve Emniyet Müdürü, şu soruların yanıtlarını halka vermek zorundadır, vakit geçirmeden, “Soruşturma sürüyor” bahanesinin ardına saklanmadan!
1– Polisin kullandığı silahlar arasında ne zamandan beri tornadan çıkmış, bir örnek sopalar var? İzmir Emniyet Müdürlüğü’nde cop sıkıntısı mı var? Ellerinizde sopalarla Pakistan polisine mi özendiniz?
2– Üç gün boyunca bu sözde polisler insanları döverken siz neredeydiniz, neden bunların “yelek” giymediklerini fark edip müdahale edemediniz?
3– Bunlar madem sivil polisler, ellerindeki sopaları da Emniyet deposundan almış olmalılar. Siz bunların kim olduklarını isim isim biliyor olmalısınız. Emirlerinize uymadıkları ve yelek giymedikleri için soruşturma başlattınız mı? Kaçının ifadesini alabildiniz?
4– Kordon’da kendi halindeki küçücük çocukları döven ve kasklarında numaraları da yazılı olan polisler hakkında nasıl bir işlem yaptınız?
5– Polisinize emirlerinizi dinletemediğiniz için istifa etmeyi düşündünüz mü?
İyi duyamadım, ‘Gösteri hakkı var’ mı dediniz?
ABD Dışişleri Bakanı John Kerry, “Türkiye’de aşırı güç kullanımı olduğu yönündeki haberlerden dolayı kaygılı olduğunu” söylemiş ve orantısız güç kullanımıyla ilgili kapsamlı bir soruşturma yapılacağını ümit ettiğini belirtmişti.
Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu buna tepki göstermiş. Türkiye’de yaşananların “olağanüstü” olmadığını söyleyip “Türkiye ikinci sınıf bir demokrasi değildir” diye de eklemiş.
Davutoğlu “Türkiye’de gösteri hakkının bulunduğunu” da sözlerine eklemeyi ihmal etmemiş.
Türkiye’de yaşamıyor olsak, Davutoğlu’na inanabilirdik tabii, Kerry inanmış mı bilemiyorum.
Bir kere işin doğrusu şu ki demokrasimiz birinci sınıf değil!
Türkiye, “tam demokrasi ülkesi” olmadığı gibi, yerimiz bu konuda ikinci, belki de üçüncü lig. Demokrasiyle otoriter rejimler arasında bir yerdeyiz.
İnsan hakları, basın özgürlüğü, ifade özgürlüğü, kadınların toplumsal yaşamda yer alabilmeleri gibi konulardaki yetersiz karnemiz bize bir üst kümeye çıkma hakkını da vermiyor.
Öte yandan “gösteri hakkının” bulunduğunu söylemesi de gerçekten komik.
Bu ülke “Parasız eğitim istiyoruz” pankartı açan gençlerin, terör örgütü üyeliğinden yıllarca hapiste yattığı bir ülke.
Bu ülkede 1 Mayıs’ı Taksim’de kutlamak yasak, o gün bütün İstanbul’a adeta sokağa çıkma yasağı bile uygulandı.
Gezi Parkı protestocularının şafak vakti gaza boğulması, çadırlarının toplanıp yakılmasının üzerinden bir hafta yeni geçti.
Birinci sınıf demokrasilerin olmaz ise olmazlarından olan protesto hakkını kullanmak, bizim ülkemizde terör suçu işlemekle eşdeğer tutuluyor.
Bakan Davutoğlu madem bu tür eleştirilere alınganlık gösteriyor, yapması gereken Türkiye’ye demokratik özgürlükler konusunda sınıf atlatacak düzenlemeler için mücadele etmesidir.
Başbakan’ın “İstediğin yerde gösteri yapamazsın” dediği bir ülkede Davutoğlu’nun bu sözleri de bundan önce birçok kez tanık olduğumuz “boş konuşmalarından” daha fazla bir anlam ifade etmez.
Kelime oyunları
TÜRK Dil Kurumu’nun (TDK) internette de yer alan Güncel Türkçe Sözlük’te “çapulcu” kelimesinin anlamını değiştirdiği iddia edildi.
TDK sözlüğünde “çapulcu” kelimesinin karşılığı olarak şu tanımlama yapılmış: “Düzene aykırı davranışlarda bulunan, düzeni bozan, plaçkacı.” (Merak edenler için aynı sözlük “plaçka” kelimesini, “çapul” anlamında Arnavutça bir kelime olarak veriyor.)
TDK’dan yapılan açıklamada bu iddia reddedildi. Şu anda piyasada bulunan 2010 yılı baskısı sözlükte de aynı tanımın kullanıldığı açıklandı.
Ali Püsküllüoğlu’nun Türkçe Sözlük’ünde (Yapı Kredi Yayınları, Ekim 1995 baskısı) “çapulcu” şöyle tanımlanıyor: “Başkasının malını yağmalayan, yağma ile geçinen, yağmacı”.
Aynı sözlükte Arnavutçadan argoya geçen bir kelime olarak “plaçka”, “ganimet, çapul, vurgun” olarak tanımlanmış.
Kubbealtı Lügati olarak da bilinen İlhan Ayverdi ve Prof. Dr. Ahmet Topaloğlu’nun “Misalli Büyük Türkçe Sözlük” isimli eserlerinde (Kasım 2005 baskısı) aynı kelimelerin karşılığı şöyle veriliyor:
Çapulcu: “Başkasına ait şeylere el koyup gasp eden kimse. Düşman toprağına atla saldırarak yağma eden akıncı”.
Plaçka: “Çapul, yağma, soygun”.
Elimde 1998 baskısı bir TDK Türkçe Sözlük de var.
Çapulcu karşılığı şöyle veriliyor: “Çapul yolu ile başkasının malını alan, talancı, yağmacı, plaçkacı”.
Aynı sözlük, plaçkayı da “çapul, vurgun” olarak tanımlamış.
Kelimenin bu anlamının hangi gelişme nedeniyle TDK’nın son sözlüğünde değiştirildiğini bilemiyorum.
Ama bugünleri düşünerek yapmamışlardır, bu kadarı da falcılığa girer, dilbilime değil.
Sorun Başbakan’ın bu kelimeyi hangi anlamı düşünerek kullandığı olmalı.
Onun da genel üslubuna bakarsak diğer sözlüklerin ittifak ettiği anlamda kullandığını söyleyebiliriz.
Paylaş