Paylaş
Makalesi tahmin edeceğiniz gibi yeni sivil, demokratik anayasa ihtiyacı üzerine.
“Türkiye sivil, demokratik bir anayasayı hayata geçirecek siyasi birikime ziyadesiyle sahiptir” diyor.
İtiraz edemeyeceğim önemli tespitleri de var. “Ancak” veya “ama” kelimeleriyle kesintilere uğrayan özgürlüklerin olmayacağı bir anayasadan söz ediyor. Tam özgürlükten, insanı öne çıkarmaktan bahsediyor. Kulağa da iyi geliyor bunlar tabii.
Ama Başbakan’ın yarattığı bu hava ve anlattığı bu prensipler ile nedense AKP’nin şu anda TBMM Uzlaşma Komisyonu’ndaki teklifleri de uyuşmuyor.
Başbakan’ın birçok hareketine ve sözüne hâkim olan bir durum bu. Ağzı başka şey söylüyor, eli başka şey yazıyor! Genel bir tutarsızlık hali yani!
Başbakan hemen bir talimat versin ve AKP’nin yeni anayasa teklifindeki “ama” ve “ancak” kelimelerini bir saydırtsın. Bakalım kaç tane çıkacak?
Sonra da bu değişiklik önerilerinin makalesindeki prensiplere uygun hale getirilmesini sağlasın.
Mesela “devleti kutsayan, toplumu denetim altına almayı hedefleyen anayasalardan” yakınırken, kendi tekliflerinde her konuda denetimi ve kararı tek kişiye bırakan diktatoryal talepleri ayıklatsın.
Madem başkanlık sistemi istiyor, buyursun getirsin ama bunu gerçek bir demokrasideki başkanlık sistemine uygun olarak yapsın.
“Türk usulü yapıyoruz” diye bize ikinci kalite bir Ortadoğu diktatörlüğü yutturmaya kalkmasın.
Kanatlı takiyeci!
“İSLAMOFAŞİZMİN” değişik uygulamaları var. Ülkeden ülkeye değişiyor. Kiminde kadınların otomobil kullanmaları bile yasak, kiminde burkasız sokağa çıkmaları.
Uygulamalar ülkeden ülkeye değişmekle birlikte temel özellikleri aynı: İnsanlara nasıl yaşayacaklarına kendilerinin karar vermesi için izin verilmiyor. Otorite ne derse o. Dışına çıkmaya çalışırsan yanarsın.
Bizdeki islamofaşistlerin işleri elbette daha zor. Hem demokrasi olacak, hem de insanların yaşam biçimlerine karışacaksın. Zor tabii. Bunun için yapabildiğin kadarı ile yetinmen gerekiyor. Bunların en kolayı da tabii içkiyi yasaklamakla yola çıkmak.
THY’de de bazı hatlarda “Yükleme unutuldu” diye başlatılan içki yasağı, artık örtüsünden çıkmış. Gerekçeleri de var: “Efendim bu hatta talep olmuyor” ile başlıyor, “tasarruf edeceğiz”e uzanıyor, “zıkkım için” ile son buluyor.
Elbette uçakta ‘business class’ta oturup içki içemedi diye kimsenin boncuğu eksilmez. Sorun bu değil. Sorun, dayatmayla ilgili. Kimin ne içeceğinden size ne?
İçki bu; şişede iken şişedeki gibi durur. Bozulmaz, akmaz, kokmaz. Dolaba koyarsın, isteyen olursa verirsin.
Tamam, anladık takiye sizin en iyi bildiğiniz iştir ama insanları aptal yerine koymak da fazla kaçmıyor mu? Tasarruftu, talep yoktu yalanlarına ne gerek var?
SGK’dan ilaç açıklaması
DÜN bir okuyucumun bir sorunundan söz etmiştim. Çocuğu 5 yıl 4 aylık olduğu için kronik astım ilacı alması gerekiyordu ancak SGK ilaçlar için ödeme yapmıyordu. Çünkü ilacın iki ayrı formu MEDULA sisteminde 2–5 yaş ve 6–14 yaş aralıkları için tanımlanmıştı. Okuyucumun çocuğu 5 yaşından büyük, 6 yaşından küçük olduğu için ortada kalıyordu!
Dün bununla ilgili olarak SGK’dan iki ayrı açıklama aldım. SGK İlaç ve Eczacılık Daire Başkanı Dr. Hüseyin Kılıçaslan ve SGK Basın ve Halkla İlişkiler Müşaviri Yavuz Selim Ayaz şunu belirtiyorlar:
“Kurum bütün ilaçlarda olduğu gibi bu ilaçta da Sağlık Bakanlığınca verilmiş “endikasyon”larda kullanılması halinde ödeme yapmak durumundadır. Bu ilaç Sağlık Bakanlığınca “2-5 yaş arası pediyatrik hastalarda” ruhsatlandırılmıştır. Diğer formlar için de Kurum yine Sağlık Bakanlığınca ruhsatlanmış hastalıklarda ve yaş aralıklarında ödemesi mümkündür. Kurum gibi klinisyenler de bu kurallara uymakla mükelleftir.”
Bu açıklamalardan anlıyorum ki SGK’nın bu konuda yapabileceği bir şey yok.
Top Sağlık Bakanlığı bürokrasisinde demek ki!
Bakalım orada birileri bu hatayı düzeltebilecek mi?
Yoksa bürokrasimize hâkim olan “dünyayı ben mi kurtaracağım” adam sendeciliği Sağlık Bakanlığı’nda da mı geçerli olacak?
Paylaş