YALVAÇ Ural’ın Rahmi Koç Müzesi’nde açtığı Teneke Oyuncaklar Sergisi’ni gezerken, aklımda Cahit Sıtkı Tarancı’nın hiç unutmadığım bir şiiri vardı.
"Affan Dede’ye para saydım / Sattı bana çocukluğumu. / Artık ne yaşım var ne de adım; / Bilmiyorum kim olduğumu. / Hiçbir şey sorulmasın benden; / Haberim yok olan bitenden. / Bu bahar havası, bu bahçe; / Havuzda su şırıl şırıldır. / Uçurtmam bulutlardan yüce, / Zıpzıplarım pırıl pırıldır. / Ne güzel dönüyor çemberim; / Hiç bitmese horoz şekerim!"
Yalvaç Abi’ye para saymadım ama sergideki oyuncaklara bakarken ne yaşım kalmıştı ne de kim olduğumu hatırlıyordum.
O teneke oyuncaklara bakarken, sıskalıktan kopmak üzere ama merakla her şeyi karıştıran bir çocuk geldi gözümün önüne.
Kırmızı itfaiye arabası, motosikletli polis, yeşil eşek ve tetiğine basınca garip bir gürültü çıkaran tabanca!
Bir bölümünü "Nasıl çalışıyor" diye meraktan parçalayıp sonra birleştiremediğim oyuncaklar!
Bazılarını da "heykel yapmak için" ortalarından ayırıp içine alçı dökmüş ve sonra kaldırıp bir kenara atmıştım.
Şimdiki aklım olsaydı yapar mıydım bunları, bilmiyorum. Ama şunu da bilmiyorum: Öyle yapmasaydım, bugünkü ben olabilir miydim?
Plastiğin hayatımıza bu kadar nüfuz etmediği günlerdi. Çocukların bir tek oyuncakla büyüdüğü, paylaşmayı öğrendiği, kimsenin kimseye hava atmadığı günlerdi.
Yalvaç Ural’ın sergisini gezerken o günlere geri döndüm.
Bu hafta sonu fırsat bulursanız çocuklarınızı Rahmi Koç Müzesi’ne götürün. Hem Yalvaç Ural’ın sergisini görsünler, hem de onları hayaller dünyasında bir Kaptan Cook yapacak gemileri, denizaltını ve muazzam müzeyi gezsinler.
Bu müzeyi ve sergiyi sadece İstanbul’da yaşayan çocukların görebilecek olmalarına da üzülmüyor değilim!
Türkiye’nin garantisi kadınlarıdır
EKONOMİST Dergisi ile Garanti Bankası’nın düzenlediği "Türkiye’nin Kadın Girişimcileri" yarışmasının ödül töreninde, Türkiye’yi farklı kılan şeyin ne olduğunu bir kez daha görme olanağım oldu.
Bu yılki yarışmaya 2200 kadın girişimci katılmış. Nüfuslarının çoğunluğu Müslüman olan ülkelerin hemen tamamında benzerine rastlayamayacağımız bir tablo bu.
Şu anda Türkiye’de 83 bin kadın girişimci var. Dünya yüzündeki 1,5 milyar Müslüman nüfusu oluşturan ülkeler içinde bir benzeri yok bu rakamın.
Dünya ölçeğinde gayrimenkullerin yüzde 97’si erkeklerin üzerine kayıtlı! Bu oran Türkiye için yüzde 90.
Bu bilgiyi kadın ve aileden sorumlu Devlet Bakanı Nimet Çubukçu’nun konuşmasından öğrendim.
Laik Cumhuriyet’in Türkiye’ye kazandırdıklarını küçümsemek için birbirleriyle yarışanlar bu tabloyu ne ile açıklayabilirler, çok merak ediyorum.
Laiklik, bu ülkeye hiçbir şey kazandırmadıysa bile en azından kadınları toplumsal yaşamın içine sokmayı başardı, kadınların gücünden yararlanmayı kazandırdı.
Ve en önemlisi kadınların, kendi haklarına sahip çıkma bilinçlerinin gelişmesine yardım etti.
Bakın son Ergenekon dalgasında en iyi sınavı yine kadınlar verdi.
Giyinip, süslenip tutuklanan arkadaşlarının savcılıktan çıkışını bekleyenler de onlardı, hasta yataklarından ayağa fırlayıp, başını kaldıranlar da!
Devletin kurumları birbirinden habersiz mi?
ÇAĞDAŞ Yaşamı Destekleme Derneği’ne yönelik olarak yapılan operasyon, bana devletin kurumları arasında hiçbir bilgi akışının bulunmadığını düşündürtüyor.
Dün www.tempo24.com.tr sitesinin sivil toplum örgütleri uzmanı Cengiz Çiftçi’nin bir yazısı yayımlandı. İlgilenenler bu yazının tamamını siteden okuyabilirler.
Yazıda Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği’nin Türkiye’de "kamu yararına çalışan 435 dernekten biri olduğu" vurgulanıyor.
"Kamu yararına çalışan dernekler, ilgili bakanlıkların ve Maliye Bakanlığı’nın görüşü üzerine, İçişleri Bakanlığı’nın teklifi ve Bakanlar Kurulu kararıyla kurulur. Dernekler Kanunu’na göre iki yılda bir denetimden geçirilirler" deniliyor.
Şöyle bir bölüm de var: "Dernekler Dairesi Başkanlığı tüm derneklerin faaliyetlerini ve harcamalarını denetlemekle yükümlü kuruluştur. ÇYDD’ye düzenlenen operasyon öncesinde ve sonrasında Dernekler Dairesi Başkanlığı kamuoyunu bilgilendirmek üzere bir açıklama yapmadı. Yani ÇYDD’nin yapılan rutin denetlemelerinde bir sorun görülmedi ve kamu yararına çalışmasına izin verildi."
Acaba savcılık, bu baskından önce bakanlığın ilgili dairesiyle temasa geçerek, merak ettiklerini neden öğrenmedi diye düşünmeden edemiyorum. Dernek yöneticilerinin telefonlarının aylardır dinlendiğini de bu arada öğrendik.
Bu dinleme izinlerinin hangi "haklı kuşku" ile verildiği de öğrenmemiz gereken bir başka gerçek olarak karşımızda duruyor.