KIZINA emniyet şeridinde çarpıp ölümüne neden olan sürücünün 3.5 ayda serbest bırakılmasına isyan eden annenin başına nelerin geldiğini dünkü gazetelerde okudum.
Kadıncağız, şikáyet için Adalet Bakanlığı’na gitmiş, Bakan ile görüştürmemişler ve müsteşara yollamışlar. Müsteşarın odasında trafik canavarının bir yakınıyla karşılaşınca bakanlıktan zorla atılmış. Kargatulumba bakanlıktan çıkartılışını gösteren bir fotoğraf da gazetelerde yayımlandı.
Otoyollardaki emniyet şeritleri, adı üzerinde "emniyet" için konuluyor.
Bir kaza ya da olağanüstü durumda itfaiye ve kurtarma araçları, ambulanslar, trafik polisleri bu şeritleri kullansın diye de boş bırakılması gerekiyor. Arıza yaptığı için emniyet şeridine çekilen araçların da ilgili ekiplerce bir an önce bu şeritlerden çekilmesi gerekiyor ki şerit gerçek amacına uygun olarak kullanılabilsin.
Adamın biri, bu şeritte aracı arıza yaptığı için yardım bekleyen bir genç kıza çarpıp öldürüyor ve bu sıradan bir kaza gibi değerlendiriliyor.
Ülkemizdeki bazı yargıçların, nasıl düşündüklerini gerçekten merak ediyorum: "Ölen öldüğüyle kaldı bari bu çocuk da hapislerde sürünmesin" diye mi düşünüyorlar?
Adalet duyguları bununla mı sınırlı?
Altındaki aracı bir ölüm makinesi gibi kullanan, emniyet şeridinde birine çarpıp öldüren sürücü, yakasını bu kadar kolay kurtarabiliyorsa, bu ülkede trafik sorunu nasıl çözülecek?
Vatandaşların, bakanlıklardan tekme tokat atılması ise bir başka ilkellik! Acılı bir vatandaşın derdini dinlemek, tahammül edilemeyecek bir yük gibi mi geliyor bürokratlarımıza?
Görevleri gereği toplumun adalet duygusunu korumaları gerekenler, kendi işlerini iyi ve doğru yapmadıkları için herkes kendi adaletini sağlamaya kalkışırsa bu ülke nasıl bir yer olur?
Doğrusu hiç şaşırmadım
AKP Genel Başkan Yardımcısı Dengir Mir Mehmet Fırat, "Kadın ile erkek arasında feminist düşüncenin yarattığı çatışma ortamından yana değiliz" diye bir konuşma yaptı. Dünkü gazetelerde bu konuşmayı okumuş olmalısınız.
Fırat, "AKP kadınları, feminist ideolojinin kölesi olmadılar" da diyor.
Konuşmasını okurken, "Fırat Bey, bu konuyla ilgili bilgilerini yeniden gözden geçirse iyi olur" diye düşündüm.
Kadınlar ile erkekler arasındaki "çatışma ortamı", feminist fikirlerden değil, tam tersine kadınlar ile erkeklerin eşit olmadığına ilişkin toplumda yaygın bir düşünce ve davranış birliği olmasından kaynaklanıyor.
Feminist akımlar da bu toplumsal iklime bir tepki olarak doğdu. Üstelik tek ve homojen bir "feminist hareketten" söz edebilmek de mümkün değil.
Bu ülkede bir baba, sadece kızı sevdiği erkek ile evlenmek istiyor diye onu öldürebiliyor ve bu tutumu yargıçlar tarafından "cezasında indirim nedeni" olarak görülüyor.
Türkiye, ortaçağdaki kadın-erkek ilişkileri için geçerli olabilecek törelerin bu devirde bile mahkemelerde kabul gördüğü bir ülke.
Böyle bir ülkede feminist hareketlerin güçlenmesi, ancak çağdaşlaşma yolunda bir etki yaratır, "çatışmayı artırma" yolunda değil!
AKP’li kadınlara gelince: Gazetelere yansıyan fotoğraflardan anlaşıldığı kadarıyla önemli bölümü kadının, toplumsal yaşam içinde erkeklerle birlikte yer alabilmesini belli örtünme kurallarına uyması şartıyla mümkün görebiliyor.
Kafalarına bağladıkları türban, kadın-erkek eşitliğine karşı atılmış bir düğüm aslında.
Kadınları ikinci sınıf varlıklar olarak gören bir siyasi zihniyetin de kadın-erkek eşitliğini savunan hareketlere böyle yaklaşması şaşırtıcı değil.
’Kartel medyası’ şimdi oluştu
NECMETTİN Erbakan ile Tansu Çiller önderliğindeki RP-DYP koalisyonunun hedeflerinden biri de "muhalif medyayı" susturmaktı. Meydanlarda atılan nutukların, bakanların tehdit dolu demeçlerinin gözde konularının başında medyayı suçlamak geliyordu.
Bir de deyim icat etmişlerdi: Kartel medyası!
Bununla büyük gazeteler ve önde gelen televizyon kanalları kastediliyordu. Sanki bu gazeteler ve televizyonlar arasında bir "anlaşma" varmış da o nedenle hükümetin icraatı eleştiriliyormuş gibi bir hava yaratılmak isteniyordu.
Bugünkü iktidar partisinin önde gelenlerinin de sıkça kullandıkları bir tabirdi.
Aradan yıllar geçti ve kadere bakın ki gerçek "kartel medyası" şimdi oluştu!
Artık genel olarak "AKP medyası" diye tanımlayabileceğimiz bir oluşum bu.
Bu "kartel"in asli unsurları Vakit, Yeni Şafak, Zaman gazeteleri ve Samanyolu, Kanal 7 gibi televizyon kanalları.
TMSF satışları ile organizasyon gerçekten çok büyüdü. Önce Star Gazetesi, hükümete yakın işadamları topluluğunca satın alındı.
Sonra da bizzat Cumhurbaşkanı ve Başbakan’ın özel çabalarıyla Sabah, Takvim, Fotomaç ve ATV’nin, Başbakan’ın damadının yöneticisi olduğu şirketçe satın alınması sağlandı.
Türkiye’de çok partili yaşama geçildiğinden beri görülmemiş bir durum bu.
Eski başbakanların ağızlarının suyunu akıtacak bu tabloyu oluşturmak Recep Tayyip Erdoğan’a kısmet oldu.