AKP Teşkilat Başkanı Mustafa Ataş, “Olayı öğrenir öğrenmez Manisa İl Başkanımızı aradım ve bu il başkan yardımcısının istifasını almasını istedim” diye anlatıyor.
Manisa İl Başkan Yardımcısı’nın neden istifa ettirildiğini doğrusunu isterseniz anlayamadım.
Bu partinin hükümetinin başbakan yardımcısı değil miydi, “Allah’ın izniyle referandumdan büyük ölçüde evet çıktıktan sonra terör örgütleri hiçbir şekilde sesi soluğu çıkamayacak noktaya gelirler” diyen?
Partinin genel başkanı “Hayır diyenler teröristlerle birlikte hareket ediyor” dememiş miydi? “Evet” kampanyasının en önemli destekçisi, ülkenin en tepe yöneticisi, Cumhurbaşkanı, sürekli “yeni bir İstiklal Savaşı verildiğinden” söz etmiyor mu?
Siz “hayır” oyu verecekleri teröristin amaçlarına hizmet etmekle suçlarsanız, partinin daha küçük yöneticileri de işte böyle abuk sabuk konuşmaya başlar.
Yarın, böyle nutuklarla gaza gelmeye teşne “meczuplar” daha da ileriye gidebilirler.
Ülkeyi bölecek, vatandaşlar arasına böyle düşmanlık tohumları atacak nutuklardan, sözlerden kaçınmak her şeyden önce ülkeyi yönetenlerin sorumluluğu olmalıdır.
ENDİŞELİ MUHAFAZAKÂRLAR
Zaten “Hafıza–i beşer, nisyan ile maluldür” (İnsan hafızasının eksikliği unutkanlıktır) sözünün bu ülkede sıkça hatırlanmasının nedeni de budur.
Ama bir de “Beşer şaşar, arşiv yanılmaz” diye bir söz var.
7 Haziran 2015 seçimlerinin ardından yapılan analizleri kaçımız hatırlıyor?
Hafızalarımızı tazeleyelim: O seçimde, AKP’nin tek başına hükümet kuracak çoğunluğu elde edememiş olmasının nedenlerinden biri de Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın meydanlara çıkıp başkanlık sistemi için 400 milletvekili istemesiydi.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Anayasa’nın kendisine verdiği yetkileri aşıyor, bu durum ülkenin geleceği açısından sorunlar yaratıyor, gerekirse millete sorarız, ama böyle devam edemeyiz.
Anayasa değişikliği süreci Bahçeli’nin bu çıkışıyla başladı ve şimdi 16 Nisan’da referanduma sunulacak, son kararı seçmenler verecek.
Ancak şöyle bir sorun var ki değişikliklerden sadece bir tanesi, referandumda evet oyu çıkarsa hemen uygulanacak: Cumhurbaşkanı’nın partili olması.
Diğer değişikliklerin uygulanması için 2019 Kasım ayında yapılacak seçimleri bekleyeceğiz.
“Hayır diyenlerin konumu, aslında 15 Temmuz’un bir yerde de yanında yer almaktır. Kimse sağa, sola çekmesin” dedi.
Bence de kimse “sağa, sola çekmesin”!
Hayır demek, ne terörist olmaktır, ne FETÖ darbecileri ile işbirliği yapmaktır.
“Hayır” demenin bir tek anlamı vardır: Bu Anayasa değişikliği ile getirilmek istenilen hükümet sistemini yanlış bulmaktır, o kadar!
Yapılmak istenilen Anayasa değişikliği ile Türkiye, bir tek adam yönetiminde parti devletine dönüşecek.
Partili Cumhurbaşkanı, devletin bütün yöneticilerini atayacak, isterse yeni vilayetler kurup onları gruplar halinde birleştirecek.
Partili Cumhurbaşkanı’nın tayin edeceği memurların, devletin değil partinin bir ferdi gibi davrandığını, Türkiye daha önceki tek parti dönemlerinden biliyor.
O dönemleri yaşayan çok az insan hayatta ama hepimiz o günlerde nelerin yaşandığını biliyoruz.
Mücadele vardı, itiş kakışı boldu, ama bir gol pozisyonundan söz etmemize de olanak yoktu. Bursa, kupadaki Beşiktaş–Fenerbahçe maçından ders almamış gibiydi.
Onlar da tıpkı Beşiktaş gibi sinirlerine hâkim olamadılar, biraz seyircinin etkisi de vardı bunda. Sahaya yağdırılan ‘cisimler’ Fenerbahçeli oyuncuları değil, kendi oyuncularını bozdu. Bursaspor, devreyi on kişi bitirdi, ama aslına bakarsanız daha maçın başında Ertuğrul da kırmızı kart ile atılmalıydı. Jovic, ikinci sarıdan kırmızıyı çok geç gördü, 26. dakikadan sonrasını görmemesi gerekiyordu...
Bu tipik bir ‘keskin sirke, küpüne zarar’ oyunu oldu.
İkinci yarı başladığında 11’e 10 bir oyunda Fenerbahçe’nin daha çok pozisyon bulacağını bekliyordum. Ancak Aatıf’ı hesaba katmamış olmalıydım, ki iki pozisyonda topu ezdi. Bu maçın kahramanı neresinden bakarsanız bakın Alper’di. Kafasına maddeler atıldığı için sarı kart görerek de tarihe geçmiş olmalı!
Advocaat, hafta ortasında Beşiktaş’ın maç kaybedebileceğini tahmin ederek, yarışın süreceğini söylemişti. Tahmini doğru çıktı, Beşiktaş yenildi fakat bunun bir anlamı olması için kendi maçlarınızı da kazanmanız gerek. 10 kişi oynayan rakibe karşı ikinci golü bulamadılar. Böylece Fenerbahçe, üçüncülük yarışında 2 puan kaybetti.
KÖTÜ NİYETLİ OYUNCULAR
Fenerbahçe–Bursaspor maçından önce televizyonda Arsenal–Hull City maçını izledim. Alexis eliyle gol attı. Ama oyuncuların her düdükte hakeme koştuklarına hiç tanık olmadım. Onun için esasen Türkiye’de hakemlerin işini zorlaştıran şey oyuncuların bir taç kararına bile delirmiş gibi saldırmaları. Böyle bir ortamda hakemleri eleştiriyoruz, ama aslında eleştirmemiz gereken oyuncuların kötü niyetleri ve kendi hatalarını örtmek için, sürekli demeç veren yöneticiler olmalı...
İşi doğrudan doğruya politika olmayanlar ve “endişeli modernler” bir kenara bırakılırsa, sıradan insanlarımızın konuyla ilgisi bir derbi maç sonucunu beklemenin heyecanına benziyor: Evet mi çıkacak, hayır mı?
Ama temel bir konu var ki onu hiç konuşmuyoruz: Anayasa’yı değiştirerek, kanunları yeniden yazarak mutlu insanlara dönüşebilir miyiz?
1776 yılında ABD’nin “kurucu babaları”, anayasayı tartışırlarken vatandaşların üç temel hakkı olduğunu kabul ettiler.
Birincisi yaşam hakkıydı. Her insanın doğum ile birlikte kazandığı bir hak. Bu hakkı ihlale yönelik davranışlar, yani adam öldürmek, bu sonucu doğurabilecek şekilde yaralamak öteden beri zaten “suç” olarak tanımlanan davranışlardı.
Yazılı kuralları olmayan ilkel kabilelerde bile eğer ortada bir savaş yoksa bir insanı öldürmek, benzeri bir cezayla karşı karşıya kalmak anlamına geliyordu.
Dolayısıyla bu hakkın varlığı üzerine çok tartışılmadığını varsaymak gerek.
İkinci hak insanların özgür olma haklarıydı ki bugün dünyanın en otoriter idaresi bile vatandaşlarının aslında “özgür” olduklarını iddia ediyor. Tabii bizde olduğu gibi “kanunlar dairesinde”!
Üçüncü “temel hak” ise bize oldukça yabancı. Sadece bize değil, dünyanın birçok ülkesinde de böyle bir temel vatandaşlık hakkından söz edildiğini duyan olmamıştır.
“Ne diyorlar, ‘Parlamento yok, her şey tek adamda bütünleşecek.’ El insaf. Hepsi yalan. Yalanla yatıp, yalanla kalktılar. Cumhurbaşkanı’na ‘kanun’ değil, ‘kararname’ yetkisi veriliyor. Kanun, kararnameden üstündür. Üstünlük Meclis’te.”
Haksız olduğunu söyleyemeyiz. Evet, Anayasa değişikliğiyle Cumhurbaşkanı’na ülkeyi kararnameler ile yürütme yetkisi veriliyor. Kanun gerekirse, bunu Meclis çıkaracak.
15 Temmuz darbe girişiminden sonra biliyorsunuz, olağanüstü hal ilan edildi.
Mevcut Anayasa’ya göre, olağanüstü hal kararnameleri, olağanüstü hal ilanını gerektiren konularla sınırlı ve ölçülü olarak çıkarılabilir.
Bu akademisyenlerin 170’i “barış bildirisi”ne imza atanlardan. Geri kalanların içinde kaçı FETÖ’cü olduğu için, kaçı muhalif aydın olduğu için atıldı, bunu şimdilik bilemiyoruz.
Öyle görünüyor ki olağanüstü hal bitene kadar üniversitede bir tek tane demokrat ya da sol görüşlü hoca da kalmayacak.
Bu kez baltanın büyüğü Ankara Üniversitesi’ne vuruldu.
SBF’den akademik olarak son derece değerli hocalar atıldı. Murat Sevinç, Ahmet Haşim Köse, Pınar Ecevitoğlu, Gökçen Alpkaya var atılanlar arasında.