“Neresini değerlendireyim. Bir kişi var, kürsüyü deviriyor. Ülkücü hiçbir işi yarım bırakmaz.”
MHP Genel Başkanı’nın sözlerini anlamakta güçlük çekiyorum.
Ne demek istedi acaba?
“Ülkücü işi yarım bırakmaz, ülkücü olsaydı kürsüyü kafasında parçalardı” mı demek istedi?
“Bu ülkeye kimse zarar veremez, tünelin ucunda ışık göründü. Terör artık can çekişiyor. 16 Nisan’dan sonra size söz veriyorum bu örgüt bitecek” dedi.
Başbakan’ın 16 Nisan’a böyle anlamlar yüklemesi, aslına bakarsanız ciddi bir endişeyi ifade ediyor.
Referandumdan hayır çıkma olasılığının güçlendiğini düşündüren sözler bunlar.
Hayırlar güçleniyor olmalı ki Başbakanlık makamına gelmiş bir insan, kendisinin bile inanmakta zorluk çekeceği sözleri bir mitingde milletin gözünün içine baka baka, yüksek sesle söyleyebiliyor.
Daha da acı olanı, milletin buna inanacağını düşünüyor olması.
Şurası açık: Hem ayrılıkçı terör, hem de sözde İslamcı terör ile, Anayasa referandumunun bir alakası yok.
Referandumda oylayacağımız şey şudur: Türkiye bir parti devleti olarak tek adam yönetimine girsin mi girmesin mi?
“Girsin” diyenler evet oyu verecek, “Girmesin” diyenler hayır oyu verecek. Bu kadar basit.
35. dakikada da Lens ile Fernandao’nun “ilk kez” tanıştıklarını düşündürecek bir pozisyon oldu. 42’de topun sahibi tacı atmak üzere olan Hasan Ali’ydi, geri kalan 9 oyuncudan hangisine atacağını bilemedi, çünkü hepsi kendi alemindeydi sanki. Fabiano hariç tabii, o kaledeydi, topu almaya gelmesine olanak yoktu.
BiLMiYORLAR!
Fenerbahçe dün de tek kanatlı bir kuş gibi çırpındı durdu, Lens o sırada neredeyse o kanatta bir çırpıntı oldu, öbür kanat sanki kırık gibiydi, neredeyse hiç hareket etmedi. İkinci yarıdaki Ozan-Volkan değişikliğinin nedeni bu sorunu çözmekti, ama pek işe yaradığını söylemek mümkün değil. Oyunculara haksızlık etmek istemem. Koştular, mücadele ettiler, topla kat etmeye çalıştılar ama sorun neyi, nasıl oynayacaklarını bilemiyor olmalarıydı.
Onun için ilk yarı bittiğinde Osmanlıspor’un biri direkten dönen üç önemli pozisyonuna karşılık, Karcemarskas’ın mükemmel bir refleksle kurtardığı tek pozisyon bulabildiler.
YETENEK SIKINTISI
Fenerbahçe’nin orta sahası defansif olarak güçlü, dayanıklı ama iş topu ileriye göndermeye gelince bir yetenek sıkıntısının ortaya çıktığı da gerçek. Bunu kendileri de bildikleri için olsa gerek topla kat ederek rakip ceza sahasına girmeye çalışıyorlar ama o da ikili, bazen üçlü sıkıştırmayla karşılaşıyor ve top rakipte kalıyor. Sonra hep birlikte çılgın bir geri koşu başlıyor.
İstatistiklere bakarsanız topa daha çok sahip oluyorlar ama bu aynı sakız çiğnemek gibi bir durum, çiğniyorsun çiğniyorsun ortada yutacak bir şey yok! Fenerbahçe uzatmada Mehmet Topal’ın golüyle maçı kazandı ama aslına bakarsanız bu maçtan bir puan çıkarabilmiş olması daha güçlü bir olasılıktı. Deyim yerindeyse atamayana attılar, işi bitirdiler.
SON 24 SAATTE NE OLDU? - HÜRRİYET TV
Birbirinize tuhaf tuhaf baktığınızı ve dalga geçip geçmediğimi anlamaya çalıştığınızı tahmin edebiliyorum.
Hayır, dalga yok, ciddiyim, TÜİK’e göre mutluluktan başımız dönüyor.
TÜİK “yaşam memnuniyeti araştırması”nda esas aldığı “mutluluk” kavramını şöyle tanımlıyor:
“Mutluluk: Acı, keder ve ıstırabın yokluğu ve bunların yerine sevinç, neşe ve tatmin duygularının varlığıyla karakterize edilen durum; hayattan genel olarak memnun olma halidir.”
Aynı araştırmanın temel kabul ettiği “memnuniyet” kavramı ise TÜİK tarafından şöyle tanımlanmış. “Memnuniyet: İhtiyaçların ve isteklerin karşılanmasından doğan tatmin duygusudur.”
Bu araştırma 18 yaş üstündeki vatandaşları kapsıyor.
Ve iftiharla söyleyebiliyorum ki 2016 yılında mutlu olduğunu söyleyen vatandaşlarımızın oranı yüzde 61.3’e çıkmış, geçen senenin de beş puan üzerinde bir tespit bu.
Bunun sebeplerini merak ediyorum haliyle.
SP Genel Başkanı Temel Karamollaoğlu’nun açıkladığına göre, belediyeler ve valilikler, anma etkinliklerinin düzenlenmesini engelliyorlar.
Karamollaoğlu şöyle diyor: “Türkiye’nin dört bir yanında hocamızı anma toplantıları tertip ederken, her yerde belediyeler, valilikler önümüzü kesmeye çalışıyor. Bize tahsis edilen belediyenin imkânlarını ‘Kusura bakmayın biz bunu başka yere tahsis ettik’ diyorlar. Valilik, programları iptal ediyor.”
Necmettin Erbakan’ı anma etkinliklerinin önüne bu engellerin çıkarılmasının bir tek nedeni var: SP, referandumda Anayasa değişikliklerine “Hayır” diyor.
“Hayır” diye propaganda yapmak isteyen kim olursa olsun, engellerle karşılaşıyor.
Karamollaoğlu’nun şu sözlerini de not edelim:
“Siz böyle bir ortamda diyeceksiniz ki eğer evet denirse ülke kurtulacak. Ya giderek korkumuz artıyor. Bu baskı bizim üzerimizde bile varsa başkaları nasıl cesaret gösterip çıkacak meydana.”
Sorun da tam olarak bu zaten.
Bir yanda devletin bütün olanakları “evet” propagandası için sonuna kadar kullanılırken, diğer yandan da “hayır” propagandası yapmak isteyenlerin önüne devlet tarafından engeller çıkarılıyor.
Ve her seferinde aynı yanıtı veriyorum: Sandığa sahip çıkarsanız, kimse hile yapamaz.
“Sandığa sahip çıkmak”, her vatandaşın hakkıdır.
Siyasi partiler, sandıklarda gözlemci bulundurma hakkına sahipler. Bunun dışında vatandaşlar da sandık kurulu üyesi olmasalar bile sayım sırasında sandıkları denetleyebilirler.
Gözlemciler işlerini düzgün yapar, oyların doğru sayılmasını ve tutanağa doğru geçirilmesini sağlarlarsa işin büyük bölümü halledilmiş oluyor.
Yazısında Alman hukukçu Schmitt’in anayasalar arasında yaptığı bir ayrımdan söz ediyor.
Schmitt, anayasaları “diktatörlüğe dayanıklı, diktatörlüğe dayanıksız” diye ikiye ayırıyor.
Normal bir politikacı, yola “diktatör olacağım” diye çıkmaz, bunu biliyoruz.
Bugün dünya yüzünde “diktatör” diye bildiğimiz politikacılara sorsak, bunu zaten reddederler.
İki yanıtı var, birincisi: Basının özgür olduğu demokratik bir ülkede bundan daha normal bir şey yoktur. Haber okunur, üzerine yorumlar elbette yapılabilir ama bunun altında bir bit yeniği aramak kimsenin aklına gelmez.
İkinci yanıt, Türkiye için geçerli: Kendisine gazeteci süsü vermiş troller, haberin içeriğine bakmaz, yaygarayı basarlar. Yaygarayı büyütürler, savcılık soruşturma açar.
Çünkü amaç, özgür gazetecilik çabasını baskı altına almak, medyayı tek sesli hale getirmektir.
Hürriyet Ankara Temsilcisi Hande Fırat’ın haberi üzerine koparılan fırtınanın amacı da budur.
Hande Fırat’ın bu haberi neden yaptığı, haberin içinde zaten var, şöyle yazılmış:
“Bu kritik süreçte Genelkurmay Başkanı Orgeneral Hulusi Akar’a yönelik eleştiriler ve bazı iddialar da gündeme geliyor. İddia ve eleştiriler, TSK’yı yıprattığı gerekçesiyle Genelkurmay’da rahatsızlık yaratıyor. TSK, ‘Ayarı kaçmış eleştiriler ile gerçekdışı bilgilere dayalı bazı haberlerle’ ordunun başarısının gölgelenmeye çalışıldığını düşünüyor.”
Gazeteci kılığındaki trollerin hep yaptıkları gibi masa başında talimatla uydurulmuş bir haber değil bu.
Fırat, Orgeneral Akar’ın adının öne çıktığı eleştirileri, Genelkurmay İletişim Dairesi’ne sordu ve oradan aldığı yanıtları, gazetecilik sınırları içinde kalarak haberleştirdi.