Bu siyaset işini bir türlü anlayamayacağım sanıyorum. Daha geçen hafta “Evet diyen de hayır diyen de aynı ölçüde saygındır” dememişler miydi?
Şimdi birdenbire hayır diyen milyonlarca insan FETÖ’cü mü oldu?
FETÖ’cülere, bir de PKK’lıları ekliyorlar, toplasan hepsini bu kadar çok olabilirler mi?
Araştırmalar gösteriyor ki bu referandumdan evet çıkması ne kadar olası ise, hayır çıkması da o kadar ihtimal dahilinde. Hayır çıkarsa, FETÖ’cüler mi kazanmış olacak?
Böyle olmayacak tabii, çünkü bu söyledikleri, son derece zayıf tezlere dayanan evet kampanyasına gerekçe olsun diye uydurdukları bir durumdan ibaret.
Milyonlarca insan “hayır” diyor, çünkü kontrolsüz bir gücün tek başına bu ülkeyi yönetmesini istemiyor.
“Hayır” diyorlar, çünkü partili bir Cumhurbaşkanı’nın elinde, devletin bir tek parti devletine dönüşeceğinin farkındalar.
AKP’liler içinde de “hayır” demeyi düşünenler var, çünkü onlar da biliyorlar ki bu yetkiler yarın hiç istemedikleri birinin eline geçerse, 15 yıllık iktidarın kazanımlarını bir gecede kaybedebilirler.
Kendisi aynı zamanda AKP Genel Başkan Yardımcısı Şaban Dişli’nin de biraderidir.
Mehmet Dişli’nin, Genelkurmay Başkanı Orgeneral Hulusi Akar’ı ele geçirip, Akıncı Üssü’ne götürdüğünü, Akar’a darbenin lideri olmasını önerdiğini, silahla tehdit ettiğini de biliyoruz.
Ama bildiğimiz bir şey daha var ki bu çok esrarengiz bir durum:
Darbenin bastırılıp Akıncı Üssü’ndeki Genelkurmay Başkanı ve beraberindekiler kurtarılınca, Orgeneral Akar, bir helikopterle Çankaya Köşkü’ne geldi.
Saray yapıldığından beri Çankaya Köşkü, Başbakanlık tarafından kullanılıyor.
Burada bir kriz merkezi kurulmuştu ve Başbakan bu merkezden, darbe sonrası ortaya çıkan durumu yönetmişti.
Akar’ı, Çankaya Köşkü’ne getiren helikopterden inen askerlerin arasında Mehmet Dişli de vardı.
Ve
Dün de yazdım, bunu kanıtlayacak belge ve bilgi varsa, bir muhalefet partisi lideri bunu ortaya çıkarmak için beklemez.
Nitekim, Cumhurbaşkanı ve Başbakan, referandum kampanyasında Kılıçdaroğlu’nun bu iddiasını sık sık kullanmaya başladılar.
Kılıçdaroğlu’nun daha sonraki açıklamalarından anlıyorum ki sözünü ettiği bilgi–belgeler aslında yok. Olaylara bakarak çıkarımlar yapıyor ve bu sonuca ulaşıyor.
Darbenin kontrollü olup olmadığını ortaya çıkarmak elbette iddia sahibinin işi olmalıdır.
Trafik açıktı, yaklaşık 45 dakikalık bir yol.
Yol boyunca en çok gördüğüm yüz, Recep Tayyip Erdoğan oldu. Sonra da Binali Yıldırım.
Dev “evet” pankartları binaların bütün cephesini kaplıyordu. Otoyoldan çıkıp, Maslak istikametine dönünce bu kez dev pankartlara, belediyenin yol kenarlarına koyduğu billboard adı verilen büyük panolar eklendi.
Her altı–yedi panodan dördünde AKP’nin “evet” afişi vardı. Yetmemişti, direklerdeki panolarda da “evet” afişleri asılıydı.
Bütün bu yol boyunca görebildiğim “hayır” pankartı, bilemediniz on tane olmalıydı. Bir-iki tanesi Florya–Yeşilköy civarında, geri kalanları Büyükdere ve Çayırbaşı’nda.
Bütün bunlara bir de televizyonlardaki “evet” konuşmalarını ekleyin.
Yandaş televizyonlarda zaten “hayır” diyen bir kimseye rastlamak mümkün değil.
Öbür televizyon kanalları da belli ki sıkı bir uyarı almışlar,
AKP sözcüleri Anayasa değişikliğinin kabul edilmesinin Türkiye’yi “uçuracağını” söylüyorlar, demek ki gökyüzüne doğru süzülüp gidecek şeyler arasında adalet de var.
Gerçi adı artık HSYK değil, HSK olacak ama olsun.
Birinci sayfada şöyle bir spot yazmışlar:
“Yeni sistemde HSYK, Hâkim ve Savcılar Kurulu (HSK) adını alacak ve üye sayısı da 13’e inecek. Üyelerden dördünü Cumhurbaşkanı, yedisini de Meclis’in seçeceği HSK, milli iradeyi tam yansıtan bağımsız ve demokratik bir yapı olacak.”
4 + 7 = 11. 13 üyeden öteki ikisini kim seçiyor?
Acaba aritmetik bilmiyorlar mı diye düşünebilirsiniz.
Biliyorlardır kuşkusuz ama bilerek yazmıyorlar ki insanları kandırabilsinler.
Ben söyleyeyim, öteki iki üyeyi de Cumhurbaşkanı seçiyor. Birisi Adalet Bakanı, diğer bakanlık müsteşarı.
- Karabük’ün hücum için organize olamamasına rağmen, Fenerbahçe’nin topu bir türlü ileriye, gol bölgesine taşıyamıyor olması, sezon başından beri bildiğimiz bir nedene dayanıyor: Orta sahası yaratıcı değil.
Böyle maçları çözecek olan yaratıcı oyuncular olabilir ama Fenerbahçe’de de bu sezon Lens’ten başka yaratıcı bir oyuncu yok. O da Türkiye ligine alıştı, topu alıp gitmek isterse faul alacağını, sarı kart göstertebileceğini öğrendi, sanki sadece buna oynuyor gibi.
İkinci yarıya Karabük iki forvete dönerek başladı.
- Eğer Fenerbahçe orta sahası top kullanabilecek yapıda olsaydı bu bir avantaj olurdu ama tersi oldu, Karabük oyunun hakimi oldu.Advocaat’ın değişiklik yapması için bu kadar beklemesi de ilginçti.
Rakip, oyunu değiştirmiş, hakim olmuş ve sen kenarda seyretmeye devam ediyorsun. Kolayca açıklanabilecek bir durum değil.
FAUL BEKLEYEN OYUNCULAR
- Türkiye Süper Ligini bir tek cümle ile tarif edecek olursak şöyle diyebiliriz: Faul bekleyen oyuncular oyunu!
Bu sonucu yaratan da hakemlerimizden başkası değil. Ellerinde düdük, çaldıkça çalıyorlar. Dün hakem
Salı günü bu köşede yeniden buluşmak üzere, izninizi istiyorum.
Karar, üzerinde çok tartıştığımız ve olmamasından yakındığımız basın özgürlüğü ile ilgili.
Mahkeme kararında şöyle deniliyor:
“Bir basın suçundan dolayı hapis cezası verilmesinin, gazetecinin ifade ve basın özgürlüğüyle bağdaşmayacağı açıktır.”
Anayasa Mahkemesi’nin (AYM) verdiği bu karar, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin (AİHM) daha önce benzer davalarda verdiği kararla uyumlu.