Paylaş
Yeraltı edebiyatının günümüzdeki en önemli temsilcisi sayılan Chuck Palahniuk’un Ölüm Pornosu’nun başına gelenleri biliyorsunuz.
Devletin son günlerdeki moda uğraşı ‘yasaklama’ya kurban giden “müstehcen” kitabının...
Kitabın toplatılması için elinden geleni yapan savcılık son olarak çevirmen Funda Uncu’nun sorgulanmasını istedi.
Uncu, kitabın adı “Ölüm Pornosu” olduğu için emniyette “Sen manken misin? Sen de buralara mı düştün?” gibi hakaretlere maruz kaldığını açıkladı.
Ülkede başka kötülük kalmamış gibi şimdi de bir kitabın yok edilişini, çevirmeninin de aşağılanmasını izliyoruz.
Utanç verici!
Sektörün dibini anlatan kitap
Ölüm Pornosu porno sektörünün içini, hatta en dibini anlatan bir kitap.
Sektörün kraliçesi sayılan Cassie Wright internetin bozguna uğrattığı, ama asıl, bedeninin yaşlanmasına karşı koyamadığı için sona yaklaşan kariyerini bir rekorla taçlandırmaya karar verir: 600 erkekle seks yapmak!
Kariyeri kadar hayatının da son gösterisi olacağı aşikar bu karara getiren süreci ise filmin çekimi için stüdyoda bulunan “damızlık erkekler”in anlattıklarıyla öğreniriz.
Sonuçta hayat gördüklerimizden daha da berbattır!
Palahniuk bir kez daha, kaybetmeye mahkum insanların trajik hayatları üzerinden sisteme saldıran bir hikaye yaratıyor.
Tüm açıklığıyla porno sektörünün insanların hayatlarına, bedenlerine yaptıklarını eleştiriyor.
Ama asıl derdi pek sevdiği(!) aile kurumuna saldırmak!
Annelerin ve babaların çocuklarının hayatlarını sevgisizlikle olduğu kadar sevgiyle de nasıl yok edebileceklerini gösteriyor.
Kısaca “Aileler daima çocuklarının içine eder” diyor.
Sinemayı çok seven yazar
Yalnızca iki kitabı uyarlanmış olsa da Palahniuk sinemayı çok seven bir yazar.
Kitapları sinemasal figürlerin, film kahramanlarının, aktörlerin dolaştığı bir panayır gibidir.
Dahası yazdığı her kitap “Beni filme çek” diye bağırır.
Zaten onu ilk kez 2004’te hepimizi şoke eden Dövüş Kulübü’nün (Fight Club) yazarı olarak tanımıştık.
Palahniuk’un yıkıcı dili ve hikayesiyle David Fincher’ın dehası birleşince ortaya modern sinemanın başyapıtlarından biri çıkmıştı.
Clark Gregg’in uyarladığı Tıkanma (Choke, 2008) ise tüketim toplumunu, insana dair ahmakça alışkanlıkları, güce olan merakı ve değersiz olana yüklenen değerleri hedef alıyordu.
Bu kitabın da Türkiye’de yasak gördüğünü söylememe gerek yok sanırım!
Şimdi sırada kırk hikayeden oluşan Haunted’ın uyarlaması var.
Palahniuk’un kitap turlarında okurken insanların fenalaşıp bayıldıkları kitabı.
Merakla bekliyoruz!
“Palahniuk sizin
yazarınız değil”
Başa dönersek…
Ayrıntı Yayınları her Palahniuk kitabı gibi Ölüm Pornosu’nu sunarken de uyarmıştı: “Tabularınız varsa ve onları yıkmaktan korkuyorsanız bu romanı okumayın. Düşüncesinden bile ürktüğünüz insani hallerle yüzleşmek istemiyorsanız Palahniuk sizin yazarınız değil.”
Bu ülkede başlarına gelebilecek kötülükleri çok önceden biliyorlardı.
Ama yine de, kitabın çevirmenine “Bu kitabı neden yazdınız” diye sorulacağını onlar bile tahmin etmemişlerdir sanırım.
Belki de her şey gittikçe daha da kötüleşecek ve dünya, bu ülke hepten berbat olacak.
Palahniuk’un Tıkanma kitabında da dediği gibi “Her şey berbat bir hal almadığı sürece yoluna da girmeyecek”.
HAFTANIN FiLMLERi
Yaşlılık ve dostluk üzerine güzelleme
Ömrümüzden Bir Sene
Another Year
Yönetmen: Mike Leigh
Daima Mutlu (Happy-Go-Lucky), Vera Drake (2004), Sırlar ve Yalanlar (Secrets & Lies) filmlerinin usta yönetmeni Mike Leigh’in geçen yıl Cannes’da yarışan, bu yıl da “Özgün Senaryo” dalında Oscar’a aday olan son filmi yaşlılık ve dostluk üzerine bir güzelleme. Tom ve Gerri huzurlu bir banliyö hayatı süren, zamanlarını arkadaşlarıyla, bahçe işleriyle uğraşarak ve bolca okuyarak geçiren orta yaşlı bir çifttir. Dört mevsim süren film boyunca onları bir ölüm ve bir doğum beklemektedir.
Bir çocuktan suikastçı yaratmak
Hanna
Yönetmen: Joe Wright
Kısacık filmografisine rağmen Aşk ve Gurur (Pride and Prejudice), Kefaret (Atonement) gibi usta işi filmleriyle sınıfı çoktan geçen Joe Wright’ın son yapıtı, karanlık bir masal anlatıyor. Eski bir ajan olan babası tarafından ölüm makinesine dönüştürülen 16 yaşındaki Hanna, yaşının çok üstünde olan gücü ve keskin askeri zekasıyla mükemmel bir suikastçıdır. Çocukluğu ve masumiyeti tarif edilmez bir şiddetle yok edilen bu genç kadının hayatta kalabilmek için tek şansı savaşmaktır. Kefaret’le 13 yaşında Oscar’a aday gösterilen Saoirse Ronan, Hanna rolünde bir kez daha büyülüyor. Kızıl saçları ve soğuk bakışlarıyla Cate Blanchett sinemanın unutulmaz kötüleri arasına şimdiden girdi bile.
Paylaş