Paylaş
Ve şehrin sokak aralarında sıkışıp kalmak...
Yığınla akrep arasına düşüp zehirlendiğim anlarımız var.
Aç, yarı çıplak ve yalınayak sokaklarda yürümek var ya...
Ve kendi yüzünden başka bir yüze güvenememek...
Kaçış evlerinin kuytularında usulca yaşayıp gitmek var.
Ve soğuk bir dağ başından baş aşağı düşebilmek...
Yüreğimizi üşütenlerin ellerini tuttuklarımız var.
Kafdağı’na kadar ay ışığında gidilen hayali bir yol var ya...
Ve eski günlerde kalan delikanlı yaşların aşklarında ölmek...
Kentin duvarlarına resimleri asıp da gittiğimiz gün bırakmak var.
Gecelerin yarılarında kaç parçaya böldük kendimizi var ya...
Ve günahlarımızın gömüldüğü günleri kazıp durmak...
Gözlerimizden çığlık çığlığa kaçıp da gidenler var.
Kimselerin tesadüfen karşımıza çıkması yoktu ya...
Ve aldanarak geçen yalanların kervanlarına karışmak...
İçimizde sabahlara kadar aldatılma ihtimalinin şüphe dağları var.
“Sen neredesin” diyorlar, ruhumuzda yarım kalmış hayaller var ya...
Ve öylesine pis bir yerde ayakta kalarak durmak, ölmek...
Yokluğumuzda bizi sormayacak olan sevdayı gölgedekilere bırakmak var.
Aldatanların ayıplarının düştüğü gecelerde var ya...
Ve içine tükürüp de kaçtığımız yatakların yorganlarına sığınmak...
Aklımızı kurşun gibi delerek geçip de gitmeyen yaşadıklarımız var...
Bilinmeyen yerlerde yırtılmış elbiselere sarılıp uyumak var ya...
Ve içimizde kurulan sayısız darağaçlarında sabahlara çıkmak...
Lacivert gecelerde bir gecede ihtiyarladığımız bir yanımızdan göçüp gidenler var...
Sisli sokakların aralarında ansızın kelepçelenmek var ya...
Ve kaçarak yaşadığımız vakitlerin felaketlerine çarpmak...
Firari saatlerin koynunda ağlayarak giydiğimiz ateşten gömleklerimiz var.
Savaşların kıyılarında bir mülteci tedirginliğiyle yaşayanlar var ya...
Ve milyonlarca sahipsiz kalmış insana, denizlerde boğulanların cesetlerine takılmak...
Karaya vurmuş bir çağın başında mıyız, ortasında mı, yoksa sonunda mıyız...
Tarifini yapamadığımız, resmini çizemediğimiz yığınla anlatacaklarımız var...
Paylaş