Paylaş
35 yıldan beri PKK’nın saldırılarını, katliamlarını, cinayetlerini bir gün dahi kınamayan bazı Arap ülkelerinin gerçek yüzü bu...
Kardeşlik bir masaldan ya da bir türküden ibaret işte...
*
PKK’lılar ise Londra’da protesto gösterileri yapmış...
İngiliz polisi PKK’lı göstericilere müdahale ettiği için bazı medya kuruluşları olayı ABD’de yaşanan ırkçılık karşıtı eylemlere dahil etmek istiyorlar...
Türkiye’nin dinlerle, ırklarla, dillerle bir savaşı yok...
Terör örgütleriyle bir savaşı var...
Dışımızda ve içimizdeki terör bağımlıların anlayamadığı gerçek bu...
Lakin, bu gerçeği dünyaya anlatan yazanların da sayısı az...
Neden?
Bu ülkenin güvenlik sorunu sadece asker ve polisin derdi midir?
*
Eskiden düşünceleriyle Batılı, duygularıyla Doğulu aydın yüzler vardı...
Görünenin değil arkasında gizlenmiş gerçeklerin peşinde olan o yüzler, “toplumların küllenmiş meselelerine çağdaş yaşamın süslü elbiselerini giydirmeyi” başarabiliyordu...
Azerbaycanlı filozof Selahaddin Halilov diyor ki:
Büyük yazarlar halkın sesi ve düşüncesini beyan etmekle kalmazlar, aynı zamanda yaşadıkları devrin sosyal, kültürel ve psikolojik atmosferini de ele alırlar...
Böyle kaç kişinin kaldığını bilmiyoruz ama günlük kişisel polemiklerle, kavgalarla, savaşlarla amaçlarına kavuşmak isteyenlerin ve gün tüketenlerin kimler olduğunu biliyoruz...
Ve diyoruz ki, “Yırtıcı kuşların ömrü az olur”.
*
Vatan, millet, bayrak diyen entelektüel sermayeyi yok ettiler...
Ahmet Kabaklı, Tarık Buğra, Cemil Meriç gibi kalemlerin yokluğunda meydanların kimlere kaldığını görüyoruz...
Bir davanın savunucuları popüler değil saygın ve kendilerine inanılan kişiler olmalı...
Popüler kişilerin tek derdinin sabahtan akşama kadar kendilerini bir yerlere taşımak ve kendi gemilerine su taşımak olduğunu da biliyoruz...
*
Tarık Buğra diyor ki:
Sanata dayanmayan, politik hiçbir sosyal akım, hiçbir zaman ve hiçbir ülkede tutunamamış, yayılamamıştır...
Dış propagandaya Milli Savunma ve Milli Eğitim bütçelerinin topundan fazla para ayıran Rusya’yı örnek gösteren Tarık Buğra:
Bu yüzden daima ilk iş olarak edebiyatçılara, yazarlara yapışır...
*
“Karl Marx, Lenin, Troçki, Stalin diye sayarlar. Aslında laftır bunlar” diyen Tarık Buğra şu ilginç tespiti yapıyor:
Ekim ihtilalinin, şu dünyanın başını saran problemin aracılarıdır onlar, kabzımallarıdır...
Meyveyi Tolstoy’lar , Gorki’ler, Puşkin’ler yetiştirdi... Pazara süren bunlardır... Hâlâ da öyle...
*
Evet, bugün Lenin’i arayan, soran yok bile...
Mozolesinin önünde daha önce kuyruklar oluşuyordu ama Glasnost’dan sonra ziyaret eden bile yok...
Kolomb’un heykellerinin bugün yıkıldığı gibi hepsinin heykelleri yıkılıp gitti...
Lakin Tolstoy, Gorki ve Puşkin ve diğerleri hâlâ var...
Anlatmak istediğimiz budur...
Kutsal bir davanın, yolculuğun savunucuları ve aydınları da saygın kişiler olmalıdır...
Sabahtan akşama kadar bağırıp çağıran ve çığırtkanlık yapanlar değil...
*
Milyonlarca takipçisi olanların hallerine bakıyoruz...
Ve kim neyi, neden takip ediyor anlayabilmiş değiliz...
Sosyal medya bezirgânları ve trollerinin her şeyi terörize ettiği günlerden geçiyoruz...
Bu kadar yazdılar çizdiler ama içlerinden bir Tolstoy, Nâzım, Necip Fazıl çıkmadı...
Neden?
Ve bir Abdürrahim Karakoç, Attilâ İlhan, Cemal Süreyya, Ahmed Arif, Ahmet Erhan, Erdem Beyazıt, Sezai Karakoç ve Cahit Zarifoğlu da çıkmadı...
Düşünmeliyiz...
*
Övülmeye aşırı düşkün halimizden memnun gibiyiz...
Oysa övülmek nedir ki...
“Kalabalıkların iltifatlarına fazla aldanmayınız... Bugün överler yarın söverler” diyen Geylani’yi hâlâ anlayamadık mı?
35 yıldan beri PKK’ya karşı bu ülkenin aydınları, yazan ve çizenleri, konuşanları Tolstoy, Puşkin ve Gorki’ler gibi ortak bir duruş sergileyemedi...
Ve meyveyi yetiştiremedikleri için haklılığımızı dünyaya anlatmakta zorlanıyoruz...
Kaç asırlık küllenmiş bir meselemizdir, bilmiyoruz...
Paylaş