Paylaş
Lakin tüm etik değerlerin yerini faydacı teoriler alıyor.
Ve dünya distopyaya doğru hızla yol alıyor sanki...
*
Jeremy Bentham tarafından üç yüzyıl önce sistemleştirilen faydacılık teorisinin zirvelerinde geziniyoruz...
Ekonomik büyümenin gerilediği ve gelir eşitsizliğinin yüksek olduğu ülkelerde durum gittikçe kötüleşiyor...
BM’nin raporlarına göre, savaşların ve iklim değişikliğinin tarım üzerindeki etkileri açlığın artmasında büyük rol oynuyor...
Ve raporda deniliyor ki:
Bir yanda açlık artıyor ve obezite büyüyen bir sorun haline geliyor.
Dünya genelinde okul çağındaki 338 milyon çocuk ve ergen fazla kilolu, 672 milyon yetişkin ise obez...
*
Yani birileri aşırı yemekten, birileri de yiyememekten hasta oluyor ve ölüme yolculuklar yapılıyor...
Evet, tüm bu yaşananlar kimlerin umurunda belli değil...
Sosyal medya platformlarında kendilerini ifade ettiklerini zannederek sabahtan akşama kadar günlerini kelimelerle tüketerek yaşayanlar, hiç tanımadıkları kişilerin hayatlarını takip ediyor, resimlerine bakıyor, reklamlarını yapıyor, yalan bilgilerle hakaret ve taciz ediyor...
*
Gelecekte olabilecek toplumları “distopya” diye tanımlayan John Stuart Mill’in dediği günlere doğru gidiyor dünya...
Toplumların politik, ekonomik, teknolojik ve dini problemlerine dikkat çekmek için ilk defa distopya diyen İngiliz filozof Mill gibi yaşananların karşısında ruhsal bunalıma düşen aydın kitleden yoksunuz...
Ve tüm hayatını dört duvar beton ve dört lastik peşinde koşturarak yaşayan büyük kalabalıklara dur diyen de yok...
*
Hayattaki tüm hedeflerine varan Mill, 1826 sonbaharında geçirdiği ruhsal bunalımı eserinde şöyle özetliyor:
Peşinden koştuğun o bütün kuramsal ve düşünsel değişimlerin hepsinin gerçekleştiğini varsayalım.
Bu seni çok mutlu edecek mi?
Kendime “Hayır!” diyebildim...
Ve o an yüreğime bir şey saplandı, hayatımın üstüne kurulu olduğu tüm temel çöktü.
Oysa bütün mutluluğum bu hedefin peşinde koşmaktan kaynaklanıyordu. Hedef çekiciliğini yitirmişti. O zaman araçların ne anlamı kalırdı ki... Yaşamak için hiçbir gerekçem kalmamış gibiydi.
*
Mill, geçirdiği ruhsal bunalım sonrası uzun süre düşüncelerin kör kuyularında ıstırap çekmiş ve Bentham’ın ahlaki ilkelerden yoksun, ‘sistemleştirilen faydacı’ teorisine karşılık ‘faydacı ahlak’ tezini yazmıştır...
Ve yoksul ülkelerde ise günlük yaşam kaygılarıyla ruhsal bunalıma giren ve gelecekteki toplumuna yaşam reçetesi sunan aydınlar yok...
*
Konser ve ödül törenleri düzenlemekten, PR yapmaktan başını kaldıramayan 250 üniversitemizin birçoğunun hali ortada...
Entelektüel krizin zirvelerinde geziniyoruz...
Derinleşen yaraların arasında hayatımızın her yerine sis çökmüş...
Huxley’in “Eğer farklıysan, yalnızlığa mahkûm oluyorsun. Yalnız olana acımasız davranıyorlar” dediği distopya toplumuna doğru yol alıyoruz gibi...
Lakin büyük kalabalığa karışan da yok oluyor...
Paylaş