Paylaş
“Dikilsen dağların ötesini tutar elin,
Bir iki tank çer çöp olmuş gözüne perde,
Petrol ya da banker sellerinde boğuluyorsun,
Külçe külçe dolar ya da sefalet secden olacak yerde” dediği o günleri yaşıyoruz sanki...
Birileri petrolün, birileri askeri üslerin, limanların, silahların, birileri doların, birileri altının peşinde koşarken, birileri de canını kurtarabilmek uğruna aç ve çıplak yollara düşmüş...
Asrın dramı yaşanıyor bize göre...
*
Türkiye dokuz yıldan beri Suriye’den gelen düzensiz göçmenler konusunda “güvenli bölge” kurulmasını ısrarla istiyor ve dünyaya haykırıyordu ama ne dinleyen vardı, ne de konuşan...
“Ne haliniz varsa görün” diyorlardı...
Ya şimdi?
AB ülkeleri Türkiye’yi suçlamaya başladı.
Bize her fırsatta insan hakları dersi veren AB ülkelerinin mültecilere nasıl davrandığını görüyor ve izliyoruz...
*
4 milyon Suriyeliyi biz kovmuyoruz...
Sadece kimseye artık “Kal” demiyoruz...
Bugüne kadar ülkemize maliyetleri 60 milyar dolar...
AB ülkeleri bugüne kadar hiç maddi yardım yapmadı...
Ve sözlerinde durmadı...
*
Yunanistan, adalar ve sınır kapılarında olağanüstü sert müdahale ediyor...
AB ülkelerinin medyası ise Türkiye’yi suçlamaya devam ediyor...
Kendi ülkelerinin yönetimlerine bir şey diyemiyorlar...
Merkel nihayet Türkiye’yi yalnız bıraktıklarını itiraf ediyor...
Çözüm için aklına Putin’i aramak geliyor ve İdlib’de ateşkes istiyor...
Neden?
Ateşkes olduğunda 4 milyon Suriyeli AB ülkelerine gitmeyecek...
Bu yüzden “güvenli bölge” projesine sıcak baktığını açıklıyor...
Türkiye’nin teklifine sıcak bakılsaydı belki de kimse ölmeyecekti...
Ve kimse yollara düşmeyecekti...
*
Kaç köşeli bir yalnızlığın içindeyiz bilmiyoruz...
Göçmenlerin hürriyete giden dramatik yolculuklarının görüntülerini izlediğimizde yüreğimiz yanıyor...
Küçük avuçlarında karınca misali hayatlarını taşıyan mülteci çocuklar büyüklerinin peşinde gidiyor ama hepsinin gözlerinden yaş geliyor...
Ağlıyor...
Ve korkuyorlar...
O çocuklar yaşadıkları travmayı ölene kadar unutmayacaklar...
*
“Baba, biz nereye gidiyoruz?” diye soramıyorlar bile...
Nasıl bir vahşet ve travmadır bu çağın ortasında...
Anlamak, anlatmak öylesine zor ki...
Tarifsiz bir acı...
*
“Hey özgürlük!” dahi diyebilmek için...
Binlerce mültecinin gemilerle New York’un limanlarına vardığı günlerin filmlerde kaldığını sanıyorduk...
O göç filmlerini izlediğimizde ve hikâyelerini okuduğumuzda, yüreğimizin günlerce titriyor gibi olduğunu dün gibi hatırlıyoruz...
Ve yıllar sonra filmlerdeki hayatların gerçeğini seyrediyoruz ama elimizden bir şey gelmiyor...
*
Hasan Boz’un ‘Mülteci Yalnızlığı’ şiirindeki satırlar düşüyor aklımıza...
Diyor ki:
“Yüreğime nakşettim seni,
Yüzlerce yıl kal orda”
Evet, göç yolundaki yaşanan bu acı herkesin yüreğinde deruni bir yara olarak yüzlerce yıl kalacak...
Paylaş