Paylaş
Dün gece yarısı ise öylesine soğuk ve sessizdi ki İstanbul...
Ve adeta herkes başını alıp gitmişti uzaklarda bir yerlere...
Şehir derin bir uykunun kolları arasındaymış gibi yalnızdı... Rüzgâr ağaçları yerinden sökercesine esiyordu...
Deniz ise hırçın dalgalarıyla yalnızlığına bir isyanın provasını yapıyor gibiydi.
Ölümün kardeşi uykulara teslim olunmuştu sanki... Uyanabilecek miyiz?
*
Evlerde sabah olmuyor bir türlü...
Alışık hayatlarından bıkıp usanmışlar için yeni umutların yolculuklarına doğru daha güzel şeyler yaşanacak mıydı yarından sonra...
Dekoratif insanlar arzularını maddi olarak tamamlamaya çalışırken büyük kalabalıklar ise mağazalarda bütçelerini zorlayarak alışveriş yapabilmenin telaşındaydı...
Ve bir gün süren mutluluklara sığınarak...
İçindeki boşlukları eşyalarla dolduranlar, eşyalarıyla ‘muhteşem dostluklar’ kuranlar ise sosyal medyadaki sayfalarında fotoğraflar paylaşma ve binlerce kişiye beğendirme yarışındaydılar...
Tanıdıklarını değil tanımadıklarını seviyorlarmış gibi yazan takipçileriyle meşgullerdi...
*
Ve kimileri diyor ki:
Arabamı çok seviyorum.
Evimi çok seviyorum.
Kısacası gezmeyi, eğlenmeyi, yemeyi, alışveriş yapmayı çok sevenler mutluluğu maddeciliğe kaçışta buluyor.
Uzmanlar ise bu kaçışların ruhu bozabileceğini hatırlatarak diyorlar ki:
Eşyaların sembolik anlamlarına sığınmak yalnızlıktır...
*
Kısacası, “Adamın adam sevmesi geçti gayri zaman oldu” türküsündeki günler yaşanıyor...
Ne gariptir, insan insanı sevmiyordu...
*
ABD’de yapılan bir araştırmada ise kazanmayı tek amaç haline getirmenin, eşyalara bağımlı yaşamanın yeni kuşakları yorduğuna ve büyük bir sorgulama süreçlerinin başladığına dikkat çekiliyordu.
Yeni kuşak sosyal medya sayesinde inzivaya çekiliyor...
Yüz binlerce takipçisi olanlar da adeta keşişler gibi kendilerini Kaf Dağı’na götürüyor...
Amerikan Psikologlar Derneği uzmanları; beğenme sayılarıyla, takipçilerin tacizleriyle ya da iltifatlarıyla içindeki yalnızlığı ve terk edilmişliğine çözüm bulmuş gibi yaşıyor olmanın; sürekli kendi fotoğrafını, yediklerini, içtiklerini, mallarını, gezdiği mekânları paylaşmanın “psikolojik bir rahatsızlık” olduğuna işaret ediyor ve bu ruhsal rahatsızlığın nedenlerini ise şöyle açıklıyorlar:
Üstünlük duygusu.
Empati noksanlığı.
Kendini özel zannetme.
Beğenilme ihtiyacı.
Hayranlık beklentisi.
*
Alışık hayatlardan bıkıp usanmışların açık sığınağına dönüşen şehirlerde hayalleriyle yaşayanlar ise kendilerini sanal dünyanın boşluklarına bırakmış...
Milyonlarca takipçinin ünlülerin fotoğraflarına yaptıkları yorumları inceleyen uzmanlar; taciz, hakaret, yalan ve iltifat ifadeleriyle ulaşmakta zorlandığı kişilere ulaşmanın keyfini yaşayanların sayısının giderek arttığını ve bunun da alışık hayatların kalabalıklarının vazgeçilmezi haline geldiğine işaret ederek diyorlar ki:
Dünyanın en büyük akıl hastanesi artık sosyal medya...
*
Yeni bir yılın ilk günü...
Lakin kaç günden beri ABD kendince bombalayıp duruyor Irak’ta bir yerleri.
Bizler barış dedikçe savaşlar alabildiğine sürüyor. Ve Rusya lideri Putin ise Washington’a yeni füzeleriyle meydan okumaya devam ediyor.
Antarktika kıtasında ise buzlar eriyor...
Savaşlara alışık hayatların kıyılarında kendilerini yaşamaya mahkûm eden büyük kalabalıklar ise günlerini umutla geçiriyorlar işte...
Paylaş