Paylaş
Eğer sohbet böyle 10-15 dakikayı doldurmuşa, ilk kez tanıştığım birine kendiyle dalga geçebilmesi için paslar atmaya başlıyorum. Biraz cüretkâr ama yeni tanışmışlık çerçevesinde hoş görülebilecek şakalar bunlar... Eğer karşıdan göz devirmeler, “Anlamadım ne demek istiyorsun sen?” göz belertmeleri gelmiyorsa, kahkahayı basıp o da kendiyle alay etmeyi başarıyorsa “Ok” diyorum; “Senle olur”…
O kadar çok şeyi gösteriyor ve o kadar ümit vadediyor ki bu karakteristik özellik…
Bu insan genelde, dünyadaki her talihsiz olayın onu bulduğunu ve bunları hiç hak etmediğini söyleyip durmaz mesela. Mağdur edebiyatı yapmaz, mağduriyetiyle güzel güzel dalga geçer.
Kendini o kadar da çılgınca önemsemediği ve bulunduğu her ortamın en değerli varlığı olarak görmediği için, o değerli zihninin çalışmadığı konuları “O değil de…” diyerek kapatmaz.
İki dakika telefonuna bakınca “Arkadaşlar hepiniz telefonunuzla oynayacaksanız ben gideyim” gibisinden gereksiz tansiyonlara yol açmaz. Alır o da telefonu eline; gruptan yazar en fazla: “Buradan konuşalım isterseniz tatlı çocuklar. Bana olur yani…”
Bir insan, kendini ne kadar ciddiye almazsa o kadar ciddiye alınmalıdır.
Ama gelin görün ki, bu kadarcık basit bir ‘kıstas’, bu ülkede gerçek bir sosyalleşme kabusudur. Bu ülkenin insanının en kronik problemlerinden biridir çünkü kendiyle dalga geçememek… Çünkü onla dalga geçmenize de izin vermez. Her şakanın dokunduğu saçma sapan bir damar icat edilmiştir ve “Ne dedik ya?” diye kalakalırsınız şakanızla oracıkta…
Sebebini anlamak o kadar zor değil.
Politikacılarımızın bu konuyla imtihanına bakmamız yeterli.
İmam-cemaat ilişkisi bir kez daha bu mevzuya da açıklık getiriyor.
Aslında bugün bu yazıyı yazmamın sebebi de tam olarak bu. Bu sıralar ‘Politikomik’ adında güzel bir derleme okuyorum. Eski milletvekili Deniz Bölükbaşı’nın kaleme aldığı kitap, yakınlarda Doğan Kitap’tan çıkmış. Mizah ve politika arasındaki çetrefilli ilişki, yerli yabancı örneklerle masaya yatırılıyor.
Benim en çok ilgimi çeken kısmı da kendiyle dalga geçebilen siyasetçiler bölümü oldu.
Neler neler var…
Mesela ABD’nin ‘çirkinliğiyle’ ünlü başkanı Lincoln, -Allah günah yazmasın- bir açıklamasında “Bana iki yüzlü diyorlar, iki yüzüm olsa bu yüzü kullanır mıyım?” diyor; “Benim suratımda lahana bile yetişmez” diye de ekliyor.
Bir gazeteci Bill Clinton’a soruyor sonra: Monica Lewinsky seks skandalı 20. yüzyılın en önemli hikâyesi sıralamasında 53. sırada yer alıyor. Ne dersiniz?
Clinton’ın cevabı şöyle: İlk 50’ye girebilmesi için bir insanın daha ne yapması gerekir?
Trump bile kendiyle dalga geçiyor.
Hatırlayanınız vardır; Melania Trump’ın yaptığı bir konuşmanın birebir Michelle Obama’nın bir konuşmasından alındığı ortaya çıkmıştı. Bakın Donald Trump’ın konuya yaklaşımı nasıl: Medya kampanya boyunca bana tavır aldı, önyargılı davrandı. Bunun delilini mi istiyorsunuz? Michelle Obama bir konuşma yapıyor, herkes alkışlıyor ve muhteşem diyor. Eşim Melania bu konuşmanın aynısını yapıyor, herkes üzerine gidiyor ve eleştiriyor. Bunu anlamıyorum, niye böyle yapıyorlar?
İnsan ister istemez hayal ediyor sonra…
Diyelim insanlar ekoseli ceketinizle dalga geçiyor… Twitter’a bir fotoğraf yükleyip altına “Bu ceketi Milano’da görseniz beğenirdiniz ama burası Kasımpaşa” yazsanız ne olur?
Yürüyen merdivene ters taraftan bindiniz diyelim... Ne olur orada bir kahkaha patlatsanız? İlk bulduğunuz mikrofona “Arkadaşlar biliyorsunuz, ben hep zoru sevdim” filan deseniz incileriniz mi dökülür?
Bir diksiyon hocasıyla “Bugün hep birlikte büs-ki-vi demeyi öğreniyoruz” konulu 30 saniyelik bir video çekip Facebook sayfanıza yükleyiverseniz başınıza ne gelir mesela?
Şaka yapabilenlerin hapsi boyladığı benim yalnız ve ciddi ülkem için büyük hayaller bunlar ama…
Hayal kurmak hala serbest sonuçta.
Paylaş